2 - "Kurallar"

138K 4.6K 1K
                                    

Bölümü biraz geciktirdim üzgünüm ama ufak bir tatile çıkmıştım. İlk bölümler biraz sıkıcı olabilir ama geçiş bölümleri olarak geçtikleri için pek bir aksiyon olmaması normal. Multimedia da bölüm şarkısı var, iyi okumalar. Küçük de olsa yorum bırakmayı unutmayın :*

Baskı altında insanların her zaman iyi iş çıkardıklarını söylerler. Baskı altında kalan insanın aklına onu kurtaracak parlak fikir daha çabuk gelir. Tabi halk arasındaki bu söylemin yanlış olduğu bilim adamlarınca kanıtlandı. Baskı altında kalan beyin, stres ve sıkıntıya bağlı olarak tek bir şeye odaklanabilir ve bu yüzden düşünebileceğimiz yaratıcı çıkış yolları kısıtlanır.

Sanırım bana olan şey tam olarak da buydu. Yoksa o teklifi kabul etmemin başka bir açıklaması olamazdı.

18 yıllık küçük hayatım, birilerinin başıma gelenleri öğreneceği korkusuyla geçti hep. Çocukluğumu 9,5 büyüklüğündeki depremin bile zorla yaratabileceği bir tsunami ile alıp götüren, bilinmez okyanuslara masumiyetimi taşıyan olaylar zinciri benim küçük sırrım olmuştu hep.

Annemin bana küçük yaşımda attığı kazık, onun ölümünden sonra bile kalbime çakılı kalmış, onu çıkaracak birini bulamayınca orada yaşamaya karar vermişti. Arada canlanan hatıralar, fotoğraflar ve kâbuslar ile yerinden hareketleniyor, dayanılmaz bir acı veriyordu ruhuma.

Şimdi, Da Vinci’nin şifresi gibi arkasındaki tüm ipuçları ve gizemleriyle ruhunu bir tabloya saklamış bu adam, benim küçük sırrımı, en büyük korkumu bilerek çıkmıştı karşıma. Karşısında tamamı ile savunmasız kaldığımı fark ettiğim an, teklifi kabul etmek zorunda olduğumu da fark ettiğim andı.

“Desti?”

Son yarım saattir salonun koltuğuna kurulmuş benim kendi içimdeki savaşımı usta bir sakinlikle izleyen adam, başını salon kapısındaki oğlan çocuğuna çevirmişti.

Birbirine girmiş kumral, kıvırcık saçları, benimkilerinin kopyası safir mavisi şiş gözleri ve parmaklarıyla oynadığı kalın dudaklarıyla Semih Önür, anne ile babamın mükemmel bir karışımı gibiydi. Çıplak ayaklarını yere vura yanıma koştuğunda onu kaldırıp kucağıma oturttum.

“Uyandın mı bebeğim? Bu kadar erken neden uyandın? Bir yerin mi ağrıyor?”

Saçlarına küçük bir öpücük bırakıp kokusunu içime çektim. 2 yaşına geldiği halde halen ilk kucağıma verildiği andaki gibi kokuyordu.

“Kötüyü gördüm.” Diye başını boynuma gömdü Semih. Kâbus kelimesini daha bilinenler listesine eklemeyi başaramamıştı maalesef. “Uyumiyim mi ben Desti? Kötüyü görürüm ki yine.”

Onun yalvaran bakışlarıyla gülümseyip başımı salladım. Ne olursa olsun ona asla dayanamadığım bir gerçekti. “Uyuma yakışıklım. Ne zaman uykun gelirse o zaman uyursun. Aç mısın?”

Bakışlarıma onun sevimli yüzüne diktiğimde benimle ilgilenmeyi çoktan bıraktığını fark ettim. Sessizliğinden dolayı varlığını unuttuğum fakat hala burada olan ve garip – hala boştu gerçi – bakışlarla bizi izleyen misafirime bakıyordu.

“Desti kim kim?” diye fısıldayan kardeşime kıkırdamaktan kendimi alamadım. Kendine has geliştirdiği cümleleri gerçekten yaratıcı olabiliyordu.

“Onun adı Ayaz.” Diye mırıldandım. Ayaz’ın da sakin sesiyle beni onaylamasına şaşırmıştım. “Haydi gel buraya küçük adam.”

Yere bıraktığım Semih çıplak ayakları ile düşmemek için hızlı hızlı koşarak Ayaz’ın yanına vardı. Çatık fakat kızgın olmadığını düşündüğüm bakışlarla Semih’i izleyen Ayaz, onu kucağına oturttu. Boş bakışlı, yakışıklı fakat bir o kadar da ürkütücü olan bu adamın Semih’i yanında tutması beni tedirgin etmişti.

RuhsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin