13 - "Enkaz"

73.8K 2.7K 418
                                    

Merhabalar çok geciktim biliyoruum :(( Ama evde internetim yine ve yine bozuk. Bölümü salı ve ya çarşamba yazdım sanırım. Ama devamını bir türlü getiremedim çok saçma bir yerde bıraktım bu yüzden 2 part halinde yayınlayacağım. Yani bir dahaki bölüm 13. bölümün devamı olacak. Sadece partların içeriği biraz alakasız o yüzden ikiye bölmek daha mantıklı geldi.

Multimediada Destan'ın anlatılan halini ve bölüm için seçtiğim şarkıyı bulabilirsiniz. Açıkçası bu bölüm için defalarca kez şarkı değiştirdim. İlk seçtiğim şarkı Mirah-Special Death'di isteyenler onla da dinleyebilir ama multimediaya Numb Piano Versiyon'u koyacağım.

İyi okumalar :*

Alnımda, dudaklarımda ve boynumda gezinen sıcak, iç ısıtıcı ışık, göz kapaklarımı yakmaya, beni uyanmam için zorlamaya başladığında mavi irislerimi, ince göz kapağımın ve uzun kirpiklerimin esaretinden kurtarıp özgürlüğe kavuşturdum. Kör edici beyazlık gözlerimi yakarken, ışığın ve aydınlığın sıcaklığına alışmam bir iki dakikamı aldı. Açıp kapadığım gözlerim nihayet güneş ışıklarının dans ettiği beyaz tavanı seçebildiğinde uyandım.

Uyku mahmuru beynim, yavaş yavaş kendine gelirken hala hassas durumda olan gözlerim bulunduğum yeri inceliyordu. Su yeşili duvarları, beyaz mobilyaları ve açık balkon kapısından süzen rüzgârla uçuşan perdeyi ürkek gözlerle izlerken kaşlarım çatılmıştı. Zira nerede olduğum konusunda en ufak bir fikrim dahi yoktu.

Başımı yattığım yumuşak yastıkta yana doğru çevirirken yanağıma bir şeyin batması ile çift kişilik yatakta doğruldum. Yumuşak yastığı dikkatlice kucağıma yerleştirdiğimde tam ortasından yükselen sivri uçlu, beyaz nesneyi görebilmiştim.

Ucundun tutup çekmemle yastığın içinden çıkan kar beyazı tüy tanesi, gözlerimin hayretle açılmasına neden oldu. Yastığın içinde tüyler mi vardı? Bir meleğin tüyleri? Hangi cani onu buraya doldurmuş olabilirdi? Zavallı melek, kim bilir ne kadar ağlamıştı tüylerinin peşinden.

Üzgün gözlerle yastığı izlerken, ağlamamak için titreyen dudaklarımı ısırdım. Meleğin tüylerini oradan kurtarmam gerekiyordu değil mi, bu onun yüzünü güldürürdü.

Aklıma gelen fikirle aydınlanan yüzüm ile birlikte işe koyuldum. Çabuk çabuk yastığın dikişlerini söküp içindeki astarı çıkarırken kendi kendime gülüyordum. Meleğim tüylerine kavuşacaktı. Astarın dikişlerini de yırtarken yüzümdeki huzur dolu gülümseme genişledi. Tüylerin olduğu kata varmıştım.

Her biri birbirinden mükemmel binlerce kar tanesine benzeyen saf, bembeyaz, yumuşacık tüyler kucağıma dökülürken kahkaha attım. Çok güzellerdi, çok çok güzellerdi. Meleğim gerçekten akıl durduracak bir güzelliğe sahip olmalıydı, bu kadar parlak ve yumuşak tüyler çirkin, kötü ruhlu bir melekten çıkamazdı.

Ben kucağımdaki tüyleri okşarken, üzerime düşen gölge ile yerimde sıçradım. Karşıma, yatağın ucuna çöken Ayaz’ı görmemle beraber ifadem rahatladı. Yüzüme güzel bir gülümseme yayılırken yanağımı omzuma yaslamıştım.

“Safir?”

Kaşlarını kaldırmış, soru dolu bir ifade ile yüzümü süzen Ayaz, dilinin ucundaki soruyu sormakta tereddüt ediyormuş gibi görünüyordu. “Sen o tüyler ile ne yapıyorsun? Eda’nın yastığını sökmene sebep olabilecek kadar ne olmuş olabilir?”

Kıkırdamam ile ifadesi çarpılırken ben, parmaklarımı gülmemi engellemek istercesine dudaklarıma bastırdım. Fakat gerçekten Ayaz o kadar şaşkın ve tatlıydı ki kendimi durduramıyordum. “Caninin biri meleğimin tüylerini yastığa doldurmuş. Melek çok üzgündü, çok ağlıyordu. Ben de o gülsün istedim.” Diye fısıldadım çocuksu bir ifade ile. Kucağımdaki tüyleri birden havaya savururken histerik kahkahalarım odayı doldurdu. Çok güzeldi, havada uçuşan, özgürlüğüne koşan tüyler çok güzeldi. Histerik kahkahalarımdan bir tanesi daha dudaklarımdan fırlarken beni dehşet içinde izleyen Ayaz’a döndüm. “Özgürlüğe uçuyorlar!”

RuhsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin