Küçük merdivenin dibine geldiklerinde, silahşorlarına kendisini orada beklemelerini söyledi. Kral hâlâ öfkeliyse, kendilerini göstermeden uzaklaşacaklardı, eğer onları kabul etmeye razı olursa, çağırtılmaları yetecekti.Kralın özel bekleme odasına giren Mösyö de Tréville, La Chesnaye'den dün gece konağında bulunmayan Mösyö de La Trémouille'un geç saatte dönüğünü, bu yüzden saraya ancak bu sabah gelebildiğini ve şu anda kralla görüşmekte olduğunu öğrendi.
Bu durum Mösyö de Tréville'in çok hoşuna gitti, çünkü böylece Mösyö de La Trémouille'un ifadesi ile kendisininki arasında kimse dışarıdan müdahale edemeyecekti.
Gerçekten de, henüz on dakika geçmemişti ki, Mösyö de Tréville çalışma odasının kapısından Mösyö de La Trémouille'un çıktığını gördü, dük ona doğru ilerleyerek:
"Mösyö de Tréville," dedi, "majesteleri dün sabah konağımda yaşanan olayların nasıl geliştiğini öğrenmek için beni çağırttı. Ona gerçeği, yani tartışmanın benim adamlarımın hatasından kaynaklandığını ve sizden özür dilemeye hazır olduğumu anlattım. Sizinle karşılaştığıma göre, özürlerimi kabul etmenizi ve beni dostlarınız arasında görmenizi isteyeceğim."
"Sayın dük," dedi Mösyö de Tréville, "sizin dürüstlüğünüze o kadar güveniyordum ki, majestelerinin karşısına sizden başka bir tanığın çıkmasını istemedim. Yanılmadığımı görüyorum ve Fransa'da hâlâ hakkında yanılmadan söz edilebilecek bir insan bulunduğunu kanıtladığınız için size teşekkür ediyorum."
"Tamam, tamam!" dedi bütün bu iltifatları iki kapı arasından dinlemiş olan kral, "Tréville, dostlarınızdan biri olduğunu iddia ettiğine göre, düke benim de dostları arasında yer almak istediğimi ama beni ihmal ettiğini, üç yıldan beri kendisini göremediğimi ve ancak ben çağırtırsam geldiğini iletin. Ona bunları benim ağzımdan söyleyin, çünkü bir kralın bizzat dile getireceği sözler değil."
"Teşekkürler efendim, teşekkürler," dedi dük, "ama Mösyö de Tréville'i tenzih ederek söylüyorum ki, majesteleri kendisine en bağlı kişilerin yalnızca günün her saatinde gördüğü kişiler olmadığına inanmalı."
"Ah! Demek söylediklerimi duydunuz; daha iyi dük, daha iyi," dedi kral kapıya doğru ilerleyerek. "Ah! Siz Tréville! Silahşorlarınız nerede? Önceki gün onları da getirmenizi söylemiştim, bunu neden yapmadınız?"
"Aşağıdalar efendim, izin verirseniz La Chesnaye onlara yukarı gelmelerini söyleyecek."
"Evet, evet, hemen gelsinler; saat sekize geliyor, dokuzda bir görüşmem var. Sayın dük, artık gidin ama yeniden gelmenizi bekliyorum. Tréville içeri gelin."
Dük selam verip çıkarken, merdivenin başında La Chesnaye'in yukarı davet ettiği üç silahşor ve d'Artagnan belirdi.
"Gelin, yürekli silahşorlarım," dedi kral, "gelin, sizi paylamam gerekecek."
Silahşorlar eğilerek yaklaşırlarken, d'Artagnan onları geriden izliyordu.
"Bu nasıl iştir!" diye devam etti kral, "Dördünüz iki gün içinde kardinal hazretlerinin yedi adamını saf dışı bıraktınız! Çok ileri gittiniz beyler, çok ileri gittiniz. Böyle giderse, kardinal üç hafta içinde birliğini yenilemek zorunda kalacak ve ben de çok daha acımasız buyruklar çıkartacağım. Bir kişi olsa anlarım, ama iki günde yedi kişi, bu kadar fazla, bu kadarı çok fazla."
"Efendim, işte bu yüzden, majestelerinin de gördüğü gibi üzgün ve pişman bir halde özür dilemeye geldiler."
"Öyle ya, üzgün ve pişman!" dedi kral, "O riyakâr yüzlerine hiç güvenmiyorum; hele şu Gaskonyalı çehresine bakın. Buraya gelin mösyö."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç Silahşörler
Historical FictionOn dokuzuncu yüzyılda bütün Avrupa'yı saran siyasal ve sosyal çalkantılar içinde yaşamasına rağmen, daha çok 16. ve 17. yüzyılın tarihsel olaylarını konu alan üç yüzden fazla roman yazdı. Döneminin sevilen ve çok okunan romantik yazarları arasında y...