KonakSaat dokuzda, muhafız konağına gelen d'Artagnan, Planchet'yi silahlarını kuşanmış bir halde buldu. Dördüncü at da gelmişti.
Planchet'nin yanında tüfeği ve tabancası vardı.
Kılıcını kuşanmış olan d'Artagnan, kemerine iki tabanca yerleştirdikten sonra ikisi birlikte atlarına binerek sessizce uzaklaştılar. Bu karanlık gecede çıktıklarını kimse görmemişti. Efendisinin peşinden giden Planchet onu on adım geriden izliyordu.
Rıhtımları geride bırakıp, Conférence kapısından çıkan d'Artagnan, o zamanlar şimdikinden daha güzel olan Saint-Cloud yoluna girdi.
Planchet şehirde olduğu gibi, aradaki mesafeyi saygıyla korudu, ama yol giderek karanlık olmaya başladığında, yavaşça efendisine yaklaştı, öyle ki Boulogne ormanına girdiklerinde, d'Artagnan'ın yanında ilerliyordu. Gerçekten de, iri gövdeli ağaçların salınışlarının, ayın karanlık koruluklara yansımasının onun içini titrettiğini gizlememek gerekirdi. D'Artagnan uşağındaki bu olağanüstü değişiklikleri fark etmişti.
"Söylesenize Mösyö Planchet, neyiniz var?" diye sordu.
"Bu ormanın kiliseye benzediğini siz de fark ediyor musunuz?"
"Ama neden Planchet?"
"Çünkü orada da, burada olduğu gibi yüksek sesle konuşmaktan çekinilir."
"Neden yüksek sesle konuşmaktan çekiniyorsun ki? Yoksa korkuyor musun?"
"Belki de duyulmaktan korkuyorumdur efendim."
"Duyulmaktan mı korkuyorsun? Ama sevgili Planchet, konuşmalarımızda ahlak dışı bir şey yok ki, bize kim ne söyleyebilir?"
"Ah efendim!" diye karşılık verdi Planchet, kafasını asıl meşgul eden o düşünceye dönerek, "Şu Mösyö Bonacieux'nün kaşları çok sinsice inip kalkıyordu ve dudaklarının hareketlerinden bir dolap çevirdiği belliydi."
"Bonacieux de nereden aklına geldi?"
"Efendim, istenileni değil, olabilecek olanı düşünmek gerek."
"Çünkü sen bir ödleksin Planchet."
"Efendim, temkinli olmakla ödlekliği birbirine karıştırmayalım. Temkinli olmak bir erdemdir."
"Sen erdemlisin, öyle değil mi Planchet?"
"Efendim, şurada parıldayan bir tüfeğin namlusu değil mi? Başımızı eğsek mi?"
"Gerçekten de," diye mırıldandı, aklına Mösyö de Tréville'in tavsiyeleri gelen d'Artagnan, "bu hayvan sonunda beni de korkutacak."
Ve atını tırısa kaldırdı.
Efendisini izleyen Plachet de atını tırısa kaldırarak gölgesi gibi peşinden gitti.
"Bütün gece bu şekilde ilerleyecek miyiz, efendim?" diye sordu.
"Hayır Plancet, çünkü sen geleceğin yere geldin."
"Nasıl, geldim mi? Ya siz?"
"Ben biraz daha gideceğim."
"Yani efendim beni burada yalnız mı bırakıyor?"
"Korkuyor musun Planchet?"
"Hayır, ama yalnızca efendime gecenin çok soğuk olacağını hatırlatıyorum, soğuk romatizmaya neden olur ve romatizmalı bir uşak sizin gibi hep acelesi olan bir efendiye hakkıyla hizmet edemez."
"Tamam o zaman Planchet, üşürsen, şurada gördüğün meyhanelerden birine girersin, sabah altıda beni kapının önünde bekleyeceksin."
"Bu sabah bana verdiğiniz bir eküyle fazlasıyla yiyip içtim, bu yüzden üşürsem meyhaneye gitmek için cebimde bir kuruş bile kalmadı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç Silahşörler
Narrativa StoricaOn dokuzuncu yüzyılda bütün Avrupa'yı saran siyasal ve sosyal çalkantılar içinde yaşamasına rağmen, daha çok 16. ve 17. yüzyılın tarihsel olaylarını konu alan üç yüzden fazla roman yazdı. Döneminin sevilen ve çok okunan romantik yazarları arasında y...