Hancı hastalığının on iki gün süreceğini ve günlüğü bir eküden bütün parasının kendine kalacağını hesaplamış, ama konuğunu hesaba katmamıştı. D'Artagnan ertesi sabah beşte kendi başına mutfağa inip, listesi elimize ulaşmayan bazı otların yanı sıra, şarap, zeytinyağı ve biberiye istedi ve annesinin tarifi üzerine hazırladığı merhemi yaralarına sürdü, bir doktorun müdahalesine gerek duymadan pansumanlarını kendi yaptı. Çingenenin merheminin etkili olması ve belki de işin içine bir doktorun karışmaması sayesinde, d'Artagnan o akşam ayağa kalktı, ertesi gün ise hemen hemen iyileşmişti.
D'Artagnan sıkı bir perhiz uyguladığı için yalnızca biberiye, zeytinyağı ve şarabın, ayrıca hancının dediğine göre yiyebileceğinin üç katı kadar arpa tüketen atının yeminin ücretini ödemek istediğinde, cebinde on iki ekünün bulunduğu yıpranmış kadife kesesinden başka bir şey olmadığını fark etti, Mösyö de Tréville'e gönderilen mektup ortadan kaybolmuştu.
Genç adam büyük bir sabırla ceplerini defalarca karıştırdı, çantasını didik didik aradı, kesesini açıp kapadı; ama mektubunu bulamayacağını anlayınca, yeniden bir öfke nöbetine tutuldu ve az kalsın bir kez daha şarap ve zeytinyağı tüketmek zorunda kalacaktı; çünkü delikanlının zıvanadan çıktığını ve mektubu bulunmazsa her şeyi kırıp dökeceğini anlayan hancı şimdiden eline bir mızrak almış, karısı süpürgenin sapını, uşaklar da daha önce kullandıkları sopaları kapmışlardı.
"Tavsiye mektubum!" diye haykırdı d'Artagnan, "Tavsiye mektubumu bulun lanet olasıcalar! Yoksa sizi yelvekuşları gibi şişlerim!"
Ne yazık ki, genç adamın tehditlerini yerine getirmesinin önünde bir engel vardı: İlk dövüşte kılıcı iki parçaya ayrılmış ve o bunu tamamıyla unutmuştu. Bu yüzden kılıcını çektiğinde, elinde yalnızca sekiz, on parmaklık bir parça olduğunu fark etti. Aşçıbaşı kılıcın geri kalanını ustalıkla bir şiş haline getirmişti.
Yine de hancının aklına müşterisinin talebinde tamamıyla haklı olduğu gelmese, gözü dönmüş genç adamın öfkesi yatışmayacaktı.
"Ama gerçekten de," dedi mızrağını indirerek, "bu mektup nerede?"
"Evet, bu mektup nerede?" diye bağırdı d'Artagnan. "Öncelikle belirtmek isterim ki, bu mektup Mösyö de Tréville'e yazılmıştır ve bulunması gerekir, aksi takdirde kendisi nasıl bulunması gerektiğini öğretecektir!"
Bu tehdit hancının gözünü korkutmaya yetmişti. Mösyö de Tréville, kral ve kardinalden sonra, ismi askerler, hatta kentliler tarafından en çok anılan kişiydi. Bir de Peder Joseph vardı, ama yakınları tarafından Gizli El olarak anılan kardinalin estirdiği terör öyle ürkütücüydü ki, onun adı ancak alçak sesle telaffuz ediliyordu.
Bunun üzerine mızrağını uzağa fırlatan hancı, karısına ve uşaklarına da ellerindeki sopaları ve süpürge sapını bırakmalarını söyledikten sonra, onlara örnek olmak için mektubu aramaya başladı.
"Bu mektup çok değerli miydi?" diye sordu hiçbir işe yaramayan aramalardan sonra.
"Elbette!" diye haykırdı sarayda yükselebilmek için bu mektuba güvenen Gaskonyalı, "Geleceğim bu mektuba bağlıydı."
"Tasarruf bonoları mıydı?" diye sordu hancı endişeyle.
"Majestelerinin özel hazinesinin bonoları," diye karşılık verdi, bu tavsiye mektubu sayesinde kralın hizmetine girdiğinde, biraz aşırıya kaçan bu yanıtının gereklerini yerine getireceğine inandığı için yalan söylemediğini düşünen d'Artagnan.
"Lanet olsun!" dedi umutsuzluğa kapılan hancı.
"Para olsa önemli değildi," diye devam etti d'Artagnan her zamanki gibi kendinden emin bir halde, "oysa bu mektup her şeyimdi. Onun yerine bin altın kaybetmeyi tercih ederdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç Silahşörler
Ficción históricaOn dokuzuncu yüzyılda bütün Avrupa'yı saran siyasal ve sosyal çalkantılar içinde yaşamasına rağmen, daha çok 16. ve 17. yüzyılın tarihsel olaylarını konu alan üç yüzden fazla roman yazdı. Döneminin sevilen ve çok okunan romantik yazarları arasında y...