XXVI

78 5 0
                                    


Donanım Koşuşturması

Muhafız olduğu için donanımını sağlaması silahşorlara göre daha kolay olsa da, dört arkadaş arasında en meşgul görünen d'Artagnan'dı, ama bildiğimiz gibi, Gaskonyalı delikanlı cimriliğe varacak kadar temkinli bir kişiliğe sahipti, bunun yanı sıra övüngenliğiyle Porthos'u bile geride bırakıyordu. Bu kendini beğenmişliğe şimdi daha az bencil bir kaygı eklenmişti. Madam Bonacieux hakkında bilgi toplamaya çalışsa da, herhangi yeni bir habere ulaşamamıştı. Mösyö de Tréville bu konuyu kraliçeye açmış, genç kadının nerede olduğunu bilmeyen kraliçe onu aratacağına söz vermişti. Ama yerine getirilip getirilemeyeceği kesin olmayan bu söz, d'Artagnan'ın içini rahatlatmamıştı.

Odasına kapanan Athos, donanımını sağlamak için hiçbir şey yapmamaya kararlıydı.

"Önümüzde on beş gün var," diyordu dostlarına, "bu on beş günün sonunda bir şey bulamazsam ya da bir şey beni bulamazsa, iyi bir Katolik olmam nedeniyle, kafama bir kurşun sıkıp intihar edemeyeceğime göre, kardinalin dört adamına veya sekiz İngilize sataşacağım ve birinden biri beni öldürene kadar dövüşeceğim, sayıları benden fazla olduğu için bu zor olmayacak. O zaman kral için öldüğüm söylenecek ve hizmetimi donanıma gerek kalmadan tamamlamış olacağım."

Ellerini arkasında birleştirmiş olan Porthos kafasını bir aşağı bir yukarı sallayarak tur atarken şöyle diyordu:

"Düşüncemi uygulamaya koyacağım."

Kafası karışık ve endişeli olan Aramis ise hiçbir şey söylemiyordu.

Ortama hâkim olan karamsarlık bu hüzünlü ayrıntılardan anlaşılabiliyordu.

Uşaklar da, Hippolytus'un çırakları gibi efendilerinin sıkıntılarını paylaşıyorlardı. Mousqueton ekmek hazırlıyor, ibadetine ara vermeyen Bazin kiliseleri dolaşıyordu; Planchet uçan sinekleri izlerken, Grimaud bu hüzün atmosferinde, efendisinin sessizlik yasağına riayet ederek taşları bile ağlatacak şekilde derin derin içini çekiyordu.

Üç dost –çünkü önceden de belirttiğimiz gibi Athos donanımını sağlamak için hiçbir şey yapmayacağına yemin etmişti– sabah erkenden dışarı çıkıp akşamın geç saatlerinde dönüyorlardı. Caddelerde geziniyor, kaldırımlarda düşürülmüş kese olup olmadığına bakıyorlardı. Gittikleri her yerde o kadar dikkatli davranıyorlardı ki, adeta iz üzerinde oldukları söylenebilirdi. Birbirleriyle karşılaştıklarında birbirlerine, "Bir şeyler bulabildin mi?" anlamına gelen hüzünlü bakışlar yöneltiyorlardı.

Bununla birlikte, donanım konusunda aklına bir şeyler gelen Porthos bu düşünceye inatla sarılmış ve uygulamaya koymak için harekete geçmişti. Bir gün onu Saint-Leu kilisesine giderken gören d'Artagnan içinden gelen sesi dinleyerek onu izlemeye karar verdi: Kiliseye girerken bıyığını burup sakalını sıvazlaması onun ciddi bir işin peşinde olduğunu gösteriyordu. D'Artagnan gizli gizli izlediği için Porthos kimsenin kendisini gördüğünün farkında değildi. Porthos bir sütuna yaslandı, hemen arkasından giren d'Artagnan da bir başka sütuna yaslandı.

Vaaz olduğu için kilise çok kalabalıktı. Porthos bu durumdan istifade ederek kadınları izlemeye başladı. Mousqueton'un çabaları sayesinde, dış görünümü içindeki sıkıntıyı dışa vurmuyordu; şapkası biraz yıpranmış, tüyleri hafifçe solmuştu, işlemeleri biraz eskimiş, dantelleri tarazlanmıştı; yine de kilisenin loş ışığında, bu ince ayrıntılar fark edilmiyordu ve Porthos her zamanki yakışıklı Porthos'tu.

D'Artagnan, Porthos'un yaslandığı sütuna en yakın bankta siyah başlığının altında olgun bir güzelliğe sahip, yüzü hafifçe sararmış, ince, ama dimdik ve kibirli görünen bir kadını fark etti. Porthos ara sıra hissettirmeden kadını süzüyor, sonra bakışlarını hemen uzaklara çeviriyordu.

Üç SilahşörlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin