Annemin sesiyle açtım gözlerimi. İçimden "kesin yine geç kaldın Biran" diyerek lanet okudum.
- Biran kalk kahvaltı yapalım. Hadi kızım... Uyan artık.
- Tamaaam...
Okula geç kaldın dememişti ve ben buna çok şaşırmıştım. Çünkü genelde annem sabah sabah bana seslendiğinde okula geç kalmış oluyordum.
- Kızım baban içeride seni bekliyor. Çabucak kalksan iyi olur.
Gözlerimi kapatıp.
- Babam kafede değil mi? Geç mi gidecek ki bugün?
Dedim. Annemin cevabını beklerken uykumu alamadığım için off luyordum.
-Hayır kızım. Daha erken. Neyse biz içeride seni bekliyoruz. Hadi gel.
Dedi ve odadan çıktı. Annem Kapıyı kapatır kapatmaz elimi yatağımın yanındaki komodinin üzerinde duran telefona götürdüm. Saat daha çok erkendi. Bu saate kalkmak devrelerimi döndürecekti ama kalmak zorundaydım. Çünkü annem ve babam beni bekliyorlardı. Açıkçası beni bu kadar erken kaldırmalarının sebebini merak ediyordum. Hemen kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve üzerimi giyindim. İçeriye girdiğimde annem ve babam kahvaltı yapıyorlardı. Onları öpüp;
- Günaydın.
Dedim ve her zamanki sandalyeme oturdum.
- Günaydın kızım.
Dedi babam.
- Eee neden bu kadar erken kaldırdınız beni?
Derken tabağımı tepeleme doldurmuştum. Annem her zaman yaptığı gibi bir tabağıma bir de bana bakıyordu. Ben yemek yerken morali bozuluyordu. Çünkü bu fiziğe zor gelmiştim. Neredeyse bir ay zorla diyet yaptırmıştı bana. Hayır ona hak vermiyordum. Çünkü eskiden gobegimin sarktigini söylüyordu fakat abartiyordu. Evet bu halimden daha kilolu olabilirdim ama ben gobegimle mutluydum.
- Anne öyle bakma... Neyse neden kaldırdınız beni? Daha çok vaktim var.
- Kızım her gün geç kalıyordun. Fena mı bugün de biraz erken gidersin. Ne olacak yani?
Dedi babam.
- Offf baba yaa. Beni bilmiyor musun sanki? Erken kalkınca moralim bozuluyor. Sonra okulda uyuyorum. Ve dersleri dinleyemiyorum.
Dedim. Tabii ki bu beyaz, ufak bir yalandı. Okulda uyuduğumda mutlu oluyordum ve dersleri dinleyemediğimde moralim yerine geliyor. Ancak hocalardan on kez uyarı alıp anne ve babama söyleneceği konusunda tehdit edildiğimde uyanırdım.
- Peki artık öğrenebilir miyim? Erken kaldırmanızın bir sebebi var mı haniımefendiciğim ve beyefendiciğim?
- Var tabii. Olmaz mı?
Dedi babam. Sonunda istediğim cevabı alabilmiştim. Çünkü eğer erken kalkmamın bir sebebi olmasaydı bu benim için bir intihar sebebiydi.
- Peki. Neymiş o sebep?
- Dün senin doğum günündü ve biz sana hediyeni veremedik. O yüzden kafeye gitmeden önce hediyeyi birlikte vermek istedik.
Dedi babam. Annem kalkıp içeri gitti. Geldiğinde elinde küçük bir hediye paketi vardı. Bana uzattığında elinden aldım. Anne ve babama sarılıp;
- Yaa çok teşekkür ederim ama ne gerek vardı ki?
- Olur mu kızım öyle şey? Aç bakalım beğenecek misin?
Dedi babam. Küçük kutunun paketini yırttım ve paketi açtım. Kutunun içinden bir inci çıktı. Ucu kafesli olan bir zincirin içine yerleştirilmişti.
- Bu gerçekten çok güzel. Gerçek inci mi bu ?
- Evet. dedi annem.
- Annenle ilk buluşmamızda deniz kenarında minik bir midyeci vardı. Midyelerimizi kendimiz seçerdik ve onlar da hazırlarlardı. Bilirsin ben pek midye sevmem. Annen çok sevdiği için götürmüştüm zaten. Tek bir tane seçip onu yiyeceğim dedim. Seçtiğimin içinden de bu inci çıktı. Annen seneler boyu bunu saklamış. Anlayacağın manevi değeri çok fazla.
Çok duygulanmıştım. Yerimden kalkıp onlara sarıldım.
- Sizi çok ama çok seviyorum.
Kahvaltımı yaptım ve okula gitmek için evden çıktım.
Sınıfa girdiğimde içeride sadece birkaç kişi vardı. Bugün erken gelmiştim ve açıkçası kendimle gurur duymuyordum. Ben biraz instagrama girdim on, on beş dakika sonra Helin geldi ve yanıma oturdu;
- Günaydınnnn!!
- Günaydın. Çok neşelisin bugün. Hayırdır?
Dedim.
- Evet kızım yaaa... Çok mutluyum. Çünkü doğum gününden sonra da Burak ile konuştuk.
İnadıma mı anlatıyordu bunları. Onu dinlemek istemiyordum. Onunla bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Neden zorluyordu ki?!.
O benim en yakın arkadaşımdı. Anlamıyor muydu sanki??! Yoksa anlıyordu fakat kendisi de Buraktan hoşlandığı için beni görmezden mi geliyordu?! Bana bir şeyler anlattı. Evet. Burak ile ilgili. Ama ben onu dinlemedim. Bayağı bayağı anlattı. Onu takmadığımı belli etmeye çalıştım. O da bunu anlamış olacak ki;
- Ben bir annemi arayayım.
Dedi ve yerinden kalkıp sınıftan dışarıya çıktı. Biraz bekledikten sonra zil çaldı. Helin geldi ve hemen ardından Matematik öğretmeni Ahmet Hoca geldi. Ders başlayalı tam on beş dakika olmuştu fakat Burak hâla gelmemişti. Beş dakika sonra kapı çaldı. Gelen Burak idi. O içeri girdiğinde ister istemez yüzümde bir tebessüm oluşmuştu. Bir an otuz iki diş sırıtırken çok çirkin olduğumu düşündüğümde utanmıştım. Etrafima bakmadan önce kimsenin görmemiş olması için dua ettim. Evet korktuğum başıma gelmemişti. Sanırım kimse görmemişti. Ahmet Hoca;
- Neden geç kaldın genç çocuk? Dedi.
- Pardon.!!.
Dedi Burak bilmiş bir tavırla. Ahmet Hoca;
- Bir daha olmasın. Geç şimdi yerine.
Dedi. Burak yerine geçerken sessiz bir şekilde;
- Sana soracaktım zaten.
Dedi ve sırıttı. Galiba bir tek ben duymuştum. Sebebi de pür dikkat Burak'ı izlemem olabilirdi. Ama yanıma baktığımda yanıldığımı anladım. Çünkü Helin de dikkatlice Burak'ı izliyordu aynı zamanda da sırıtıyordu. Hemen önüme döndüm. Ders bitimine kadar ara sıra dönüp Burak'a bakıyordum. Ona son dönüşüm onunda bana bakması ile son bulmuştu. Korkudan bir daha arkamı dönememiştim. Yanlış düşüncelere kapılmasını istemiyordum. Ders biter bitmez Helin ayağa kalktı ve;
- Annemi aramam gerek.
Dedi ve dışarıya çıktı. Sınıf bomboştu ama arkamdan birinin bana doğru geldiğini hissediyordum. Bunun kim olduğunu yanıma yaklaştığında anlayacaktım. Evet. Yanılmamıştım tahmin ettiğim kişiydi. Helinin yerini yani benim yanımı göstererek;
- Buraya oturabilir miyim?
Diye sordu Burak.
- Tabii.
- Bugünlük rolünü çaldım. Kusura bakma!!
Dedi ve sırıttı.
- Anlamadım.
- Diyorum ki bugün de ben geç kaldım.
- Sağolsun anne ve babam.
Dedim gözlerimi devirerek.
- Eee sen nasılsın? Görüşmeyeli...
Dedi ve sırıttı. Ona uzun uzun bakarak neden böyle yaptığını bir kez daha düşündüm. Konuşacak başka birini bulamamış mıydı? Hayır bu sefer "Neden Ben!!" demeyecektim. "Neden Helin!!" diyecektim. Sorusuna cevap vermek için fazla beklettiğimi düşünmeme sebep olan bir göz kirpmasi fırlattı bana. Hemen sarılıp;
- İyiyim. Yani yorgunum şu anda ama...
Bana bakışıyla cümlemi açıklamak zorunda kalmış hissi yayıldı beynimde.
- Hani,... Erken kalktım yaa.. ondan.
- Peki.
Dedi mırıldanarak. Sınıfta rahatsız edici bir sessizlik vardı. "Bu sessizliği bozmak bana düşüyor sanırım" diye düşünürken Burak;
- Anlamadın mı hâla?
Dedi sessizce. Bayağı süren bir sessizlikten sonra bu kadar sesli biri konuşunca ürkmüştüm. Ne söylediğini unutmuş olmalıydim. Aslında söylediği şeyi biliyordum ama duymamış gibi davranmıştım.
- Ne, ne dedin?
Derken gözünün içine baktım. O da benim gözümün içine uzun süre baktı. Sonra kafasını çevirip;
- Yok bi.. bı şey.
Dedi. Konuşurken kekelemişti. Ben konuşmak istemiyordum. Çünkü konuşursam kekelemekten korktum. Bu yüzden susmayı tercih ettim. Çok da uzun sürmeyen sessizliği zil sesi bozdu. Burak duymamış olacaktı ki hâla Helinin yerinde oturuyordu. Ona seslenmek istemiyordum. Çünkü seslenirsem yanımdan kalkacaktı ve ben bunu hiç istemiyordum. Biraz daha kalmasını istiyordum. Sınıf yavaş yavaş dolarken Burak;
- Zil mi çaldı?
Dedi bana dönerek. Gülerek;
- Duymadın mı?
Dedim. Bana cevap vermeden önce uzun uzun baktı. Sonra yerine geçmek için ayağa kalkıp kulağıma eğildi ve "Duymadım" dedi. Sonra geçip yerine oturdu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
~SADECE BİZ~
RandomBiran ve Burak 11. sınıf öğrencileri olan iki gençtir. Biran ve Burak'ın yolları Biran'ın Burak'tan yardım istemesiyle kesişmektedir. Hikayeyi lütfen atlamadan okuyunuz💕