Punk stilini her yönüyle yansıtan Kim Hwangi Islah Tesisi tutuklusu Jeon Jungkook, son on dakikadır kendisine tutuklu numarasını soran huysuz gardiyana bakıp sırıttı. Jungkook'un bu küstahlığının ve yüzündeki keyifli ifadenin, şişman ve kelleşmeye başlamış gardiyanı yalnızca sinirlendirdiğini söylemek hafif kalırdı. Adam neredeyse ağzından köpükler saçacaktı.
Günlerden Cumaydı ve gardiyanın mesaisi beş dakika önce bitmişti.
Yani Jungkook'un zorluk çıkaran bir pislik gibi davranması için bir sebep daha.
Eliyle şişman ensesini sabırsızlık içinde ovalayan gardiyan, yorgun gözlerini kıstı. "Dinle," dedi kısık ve tehlikeli bir sesle. Bu ses tonunun, diğer tutukluların hepsinde boğazlarına dayanmış keskin bir bıçak hissi uyandırdığı şüphe götürmezdi. "Yapacağımız şey çok kolay. Sen bana numaranı vereceksin. Ben de numaranı hapishane danışmanı için tamamlamak zorunda olduğum bu forma yazacağım, sonra da eve gideceğim."
Jungkook kaşlarından birini kaldırarak adama meydan okudu, şişman pislik çuvalına bakmaya devam etti.
Gözü korkmayan gardiyan dönen sandalyesinde arkasına yaslandı. "Eğer numaranı vermezsen karım çok sinirlenir. Karım sinirlenirse, ona ukala bir serseri yüzünden beklemek zorunda kaldığımı açıklamam gerekir. O zaman karım daha da sinirlenir ve bizim vergilerimizle senin gibi serserilerin üç öğün yemek yiyip barınmasının ne kadar saçma olduğunu bağıra bağıra, tekrar söyler." Adam öne doğru eğildi. "Şimdi, son kez soruyorum. Hapishane numaran ne?"
Jungkook, gardiyanın belindeki kemere bağlı copu kavrayan eline rahat bir bakış attı. Nefesini uzun uzun, sıkılarak verdi. Başka bir gün olsa, bu şerefsiz gardiyanın üzerine çullanmasına hazır olurdu; sırtına inen copları suratına yerleştireceği bir gülümseme ile karşılardı. Ama bugün havasında değildi.
"081056." dedi Jungkook sakince ve kendine hakim olamayıp hafifçe göz kırptı.
Kızgın gardiyan kaşlarını çatıp numarayı hızla elindeki forma yazdı ve sandalyesinden kalkmadan, tekerlerler üzerinde sağa doğru ilerleyip, doldurulmuş formu yandaki masada oturan sarışın, genç sekretere verdi. Lanet yağ tulumu yerinden kalkıp altı adım atmaya bile üşenmişti.
Jungkook, sarışının son on dokuz aydır adının yerine geçen numarayı ekrandaki kutucuğa girmesini bekledi. Ekranda hangi suçların belireceğini biliyordu; aşırı hız, tehlikeli silah taşıma, uyuşturucu bulundurma, sarhoş olarak toplum huzurunu bozma... Toplumun çoğunluğu aksini düşünse de, Jungkook ekranı iki kez tamamen doldurabilecek suç listesinden ve kötü davranışlardan gurur duymuyordu. Yine de yaptıklarıyla dolu ekranı görmek, genç adama yirmi yedi yıllık hayatının büyük bir kısmında arayıp bulamadığı "Ben kimim?" sorusunun cevabıyla ilgili bir fikir veriyordu. Arayışı hala bitmemişti ama herhangi bir şey bulabilene kadar sahip olduğu tek şey bu listeydi.
Her neyse.
Kirli sakalını ovuşturdu. Bunu düşünmekten yorulmuştu.
Fi tarihinden kalma yazıcının sesi, genç adamı kendine getirdi.
"Bay Jeon," dedi gardiyan sakince. "Görünen o ki, tesislerimizdeki misafirliğiniz, bir on yedi ay daha uzadı. Uyuşturucu ile yakalanmanın ödülü bu olsa gerek."
"Benim değildi." dedi Jungkook ifadesiz bir ses tonuyla.
Gardiyan, sırıtmadan önce genç adama samimiyetsiz bir acıma ile baktı. "Çok yazık."
Jungkook hiç cevap vermedi, şartlı tahliye başvurusunda bulunmasına sadece birkaç hafta kaldığını biliyordu, hızla kendisine uzatılan formu çekip aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wanna Be Your Man • Jikook
FanfictionHüküm giymiş Jeon Jungkook ve geçmişinin önemli bir detayı olan edebiyat öğretmeni Park Jimin'in hikayesi.