Jimin, elinde bir doğum günü tebrik kartı ve güzelce paketlenmiş bir hediyeyle Tiffany'nin en sevdiği İtalyan restoranından içeri girdi ve arkadaşlarını gördüğünde kahkahayı bastı. Arkadaşının diz boyu pembe elbisenin yan tarafında, üzerinde Yirmi Beş yazan bir rozet ve bundan daha pembe bir kuşak vardı.
"Jimin, buradasın!" diye bağırdı heyecanla Jimin yaklaşırken.
"Elbette! Bunu kaçıramazdım!"
Tiffany şok olmuş gibi hareketsiz duruyordu. Jimin'in siyah beyzik tişörtünü ve siyah kot pantolonunu eliyle düzeltmesine neden olacak şekilde ona bakıyordu. "Ne? Bana neden öyle bakıyorsun?"
"Sende farklı bir şeyler var." Tiffany derin bir nefes aldı ve sonra sırıttı. "Işıl ışıl olmuşsun
-aa, tabii! Adı ne?"Ağzı bir karış açık kalan Jimin, minik bir kahkaha attı. "Tanrım, sen delisin. Kaldır kıçını."
Tiffany itaatkar bir şekilde, Jimin'in bara doğru uzattığı işaret parmağını izledi. "Sadece gözlem yapıyordum," diye cevap verdi avuçlarını yukarı kaldırırken.
Jimin kuşkuyla şarkı söyler gibi mırıldandı. "O zaman bunu gözlemle." Gülümsedi ve Tiffany'e hediyesini uzattı. "Bu, ben ve annemden."
Paketin içindeki pahalı el çantası Tiffany'nin bir süre önce, pek de üstü kapalı denilemeyecek bir şekilde istediği şeydi. Tiffany paketi göğsünün üzerinde tuttu ve sevgiyle cıvıldadı. Keşke herkes bu kadar kolay mutlu edilebilseydi.
Jimin, içecekleri beklerken bardaki alana göz attı. "Jongwoo daha gelmedi mi?"
Tiffany, barmene bir yirmilik uzatırken olumsuz anlamda başını salladı. "Geç saate kadar çalışması gerekiyordu. Yakında burada olur."
"Mali işler müdürünün hayatı ha?" Jimin gülümsedi.
"Kardeşi de o da çok fazla çalışıyor." dedi Tiffany. "Gece geçen gemiler gibiyiz. Ben de ödev kağıtlarını değerlendirmediğim ve okul için plan yapmadığım zamanlarda düğünü planlıyorum ki onun da en iyi ihtimalle önümüzdeki yaz olacağına karar verdik. Bilgin olsun diye söylüyorum, nikah şahitim olacaksın."
"Aman Tanrım." diye dalga geçti Jimin.
"İyi davran bana," dedi Tiffany kaşlarını çatarak. "Gelin canavarına dönüşmeyeceğim, merak etme!" İkisi de güldü. "Sende ne var ne yok? Demir parmaklıklar ardında hayat nasıl?"
"Hiç hayal ettiğim gibi değil." Jimin harika öğrencilerini, Jungkook'la yaptığı özel dersleri anlattı, sonra Jongin ve Chanyeol arasındaki tüyler ürpertici anlardan da bahsetti.
"Halinden memnun gibisin Jimin." dedi Tiffany içten bir şekilde, bardan içkilerini alırlarken. "Görünüşüne de güzel yansıyor."
Jimin'in yanakları kızardı. "En sonunda doğru olduğunu hissettiğim bir şey yapmak güzel."
"Baban seninle gurur duyardı.""Ben de öyle düşünüyorum. İnsanlara yardım ediyorum ve kendimi bayağı iyi hissediyorum bu yüzden." Jimin işaret parmağıyla bardağının kenarına dokundu.
"O zaman bu yüzünün hali ne? Sorun ne?"
Jimin tereddüt etti. "Keşke annem de ne kadar mutlu olduğumu görebilseydi. Yani, Tanrı aşkına, beş dakika bile aynı odada zor duruyoruz. O kadar çok kavga ediyoruz ki..." Ve bu canını çok yakıyordu. "Bana güvenmek ve benimle gurur duymak yerine kendini başıma bir şey geleceğine inandırmış durumda. Sanki yaptığım hiçbir şey yeterince iyi değilmiş gibi ve tüm bunları ona karşı yapıyormuşum gibi hissediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wanna Be Your Man • Jikook
FanfictionHüküm giymiş Jeon Jungkook ve geçmişinin önemli bir detayı olan edebiyat öğretmeni Park Jimin'in hikayesi.