Hikayeme küçük bir tanıtım videosu hazırlamaya kalkıştım. Çok değil bir dakikalık bir şey zaten... Umarım seyredersiniz, onu sağ taraftaki medya kısmına iliştirilmiş halde bulabilirsiniz.
''Bu ne?'' diye sordum. Artık her şeyden çok görmeye başladığım beyaz plastik bardaktaki ilaç sayısı artmıştı.
''Tedavi sürecin için verilen bir karar. Şimdi onları yut.'' Emir tonlamasıyla derdini anlatan hemşireye karşı sinirlerimi bozmamaya çalışıp, yere çöktüm ve karşımdaki duvara tutundum. Bunları içmek beni zorlayacaktı. Hapları ikişer ikişer ağzıma götürüp suyumu içtim.
''Sizden nefret ediyorum.'' diye homurdandım. Sadece kendim duyabileceğim kısık sesimle. Boş bardağı yerine bıraktım. Kadın beni umursamayarak benden sonra sırada duran çocuğa bardağını uzattı.
Koridorda ilerlerken ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Kahvaltıda Batu yoktu. Fatih bir şeyler yiyip odasına dönmek üzere yanımdan ayrılmıştı. Tuana ise Ömer'in peşine takılarak resim odasına gitmişti.
Kahvaltıda Tuana, Ömer'in bir çeşit çöküntü yaşadığına dair şeyler gevelemişti. Yanında olması gerekiyormuş. O yüzden onlar birlikte vakit geçirecekti. Batu'nun bir daha benimle görüşmek isteyeceğini düşünmüyordum. Bu yüzden tango dersi anlamsız kalıyordu.
Resim odasına ilerledim.
***
''Hayal ettiğiniz insan olmaya çalışmak içinizdeki insanı harcamaktır.'' Ömer söylediği şeyden sonra şövalesine gözlerini tekrar sabitledi. Özlü zırva oyununda sıra tekrar bana geçmişti.
''Imm, kimdendi bu?'' Zaman kazanmak istedim çünkü hem resim yapamıyordum hem de aklıma başka söz gelmiyordu.
Ömer fırça tutan elini bir süre dinlendirdi. Kıvırcık saçlarını Tuana'dan arakladığı ince siyah bandanasıyla geriye çekmişti. Bandanasıyla otuz saniyeliğine dalga geçmiştim. Fazlasını da yapardım ama Ömer cidden kötü durumdaydı. ''Kurt Cobain.''
''Söylediği mantıklı her şey Kurt Cobain'e ait zaten.'' Yan tarafımızdan konuşan Tuana'ya döndüm. Resim yapma konusunda en az benim kadar kötüydü. Az önce bir elma ağacı çizmişti. Yeşil yuvarlak dairenin içinde kırmızı noktalar olan bir elma ağacı... ''Bu da haftada üç mantıklı cümle kurduğu anlamına geliyor.''
''Kes sesini.''
Tuana işine döndü. ''İnsan da yaşam da saçmadır; boşunadır, rastgeledir.'' diye kıvırdım. Camus'nun sözüydü ama gerisini unutmuştum. Tıpkı gerekli olan her bilgi gibi bunu da hafızamdaki elektrikli süpürgeyle süpürmüştüm.
''Sağlam hiçbir şey yoktur ama yine de yaşamak gerekir.'' diye tamamladı.
''Camus?''
''Sandığın kadar cahil değilim.'' diye açıkladı. Ömer'i sevmiştim. İyi bir resim dersi arkadaşıydı. ''Kimse bakire olarak ölmez, hayat hepimizi becerir.''
''Ciddi misin?'' Benden önce Tuana konuştu.
''Çeneni ne zaman kapayacaksın?'' Ömer sinirle solurken başını arkaya eğdi. Tuana ile arasında paravan görevini üstlenmiştim sanki.
''Aa bıktım!'' diye söylendim. ''Aklıma daha gelmiyor.''
Ömer'in ilgisi tekrar bana kaydı. ''Uydur bir şeyler.'' O sırıtırken ben de umutsuzca palete sıktığım siyak akrilik boyayı fırçayla dağıtıyordum.
''O kadar bunaldım ki seni dövebilirim.''
''O kadar bulandım ki sana sövebilirim.'' Ömer dilini çıkarıp eğlenceli bir ifadeyle bana baktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLGÜN
Fiksi Umum''Her şeyimi kaybettim.'' Sesim o kadar durgun çıkmıştı ki ölü bir beden dile gelse benden daha canlı hissederdi. ''Tek başıma kaldım.'' ''Na-nasıl?'' Batu burnunu çekerken titreyen sesiyle beni böldü. ''Bu kadar.'' dedim sert bir şekilde. ''Hayat...