Rion, sağ tarafımda kollarından ve bacaklarından bağlanmıştı. Yüzünde oluşan kan lekeleri kurumuştu ancak her geçen gün bir yenisi daha açılıyordu. Nefes alış verişleri düzenli ancak oldukça yavaştı, ona dokunamadığım için durumunun ne kadar kritik olduğunu anlayamıyordum.
Birkaç gündür laboratuvarda tutuluyorduk. Herhangi bir şey yapmaya kalkıştığım anda bilincimi kaybediyordum ve ben bilinçsiz halde yatarken her seferinde Rion'u mahvediyorlardı. Ondan, diğerlerinin nerede olduğuna dair bilgi almaya çalışıyorlardı ve bunu başarıp başaramadıklarını da bilmiyordum. Bilincimi kazandığım her an, gözlerimi yanımda kanlar içinde yatan Rion'a kenetliyordum ve her seferinde daha çok yarayla buraya dönmüş oluyordu.
Laboratuvarda ses çıkmıyordu. Altıncı hissim bana binada kimse olmadığını söylediği anda Rion'a döndüm. Elim, bacaklarım, kollarım ve boynumdan bağlanmış haldeydim, sadece gözlerimi kıpırdatabiliyordum. Rion uyuyordu ya da baygındı, ölmemiş olması için dua ediyordum sadece.
"Rion?" Binada kimse olmadığını bilmeme rağmen fısıldamıştım.
Kıpırdamadı, aralık dudaklarından süzülen ince kan bağlandığı koyu mavi sedyeye akıyordu. Etrafıma baktım. Benden yine kan alıyorlardı. İki kolumdan çıkıp tepeme doğru ilerleyen serumlara baktım. Gözlerimi tekrar ona çevirdim. "Rion?" Sesim titriyordu. "Uyan. Lütfen."
Titrek sesim ona ulaştı, bir şekilde kalbinin hızlandığını hissettim. Kalın kirpikleri hafifçe kıpırdandı ve bana döndü. Gri gözleri sol tarafımdan vuran ay ışığında yaşlarla parladı. Kafasını tamamen geriye attığından dudağından süzülen kan yavaşça boynuna doğru ilerledi. Sızladı, bir süre yüzünü buruşturduktan sonra gözlerini tekrar bana çevirdi. Bir anlığına beni hatırlamamasından korktum. "Rion?"
Gözlerinde korkunun izini görebiliyordum. Vücudunda oluşan yaralara baktığımda az çok ona ne yaptıklarını tahmin edebiliyordum ancak tahminim gerçeğin yanında hiçbir şeydi. Gözlerinin derinlerinde, korkunun silindiği yerdeki sevgiyi gördüğüm anda "Işık..." dedi yumuşak bir sesle. Hemen ardından konuşmak canını yakmış gibi yüzünü buruşturdu.
"Seni kurtaracağım." dedim emin bir sesle. "Yapacağım bunu."
"Hayır..."
"Hayır mı?" Kaşlarım çatılırken boynumu oynatamadığım için gözlerim acımıştı. "Yapabilirim."
"Evet. Ama yapmayacaksın." Bana baktı. Kötü görünüyordu. Kaçamayacağından o kadar eminlerdi ki onu sıkı bağlamamışlardı bile. "Yapabilirsin. Ama kendini kurtaracaksın."
"Seni asla bırakmam."
Sesimdeki titreklik ona vurdu, gözleri doldu ve dudaklarından hafif bir inilti çıktı. "Onları görmedin. Onlar... Seni acımadan öldürür."
"Öldürmezler." Gözlerimi düz bir şekilde önüme sabitledim.
"Senden niye kan aldıklarını sanıyorsun?" dedi düz bir sesle. "Senden bir tane yapacaklar."
Kirpiklerim bile titriyordu. Rion'un haklı olduğunu kesin bir şekilde biliyordum çünkü bu bariz ortada olan bir şeydi. Ancak kimi kullanacaklardı bunun için? Rion'u bu yüzden test mi ediyorlardı?
"Kaçacağız." dedim. Gözlerimi ona çevirdim yeniden. "Sadece dinlen."
Bir şey demedi, diyecek hali de kalmamış gibiydi. Gözlerini kapattı ve başı yeniden yana düştü. Boğazından akmış olan kana ve dağınık kahverengi saçlarına baktım.
Sabaha kadar uyuyamamıştım. Kollarım, bacaklarım ve başım kaskatı durmaktan ağrıyor ve sızlıyordu. Siyah saçlı kadın Helen'in binaya girdiğini hissetmiştim. Attığı her adımı, aldığı nefesi hissedebiliyordum. Yumuşak adımlarla bulunduğumuz odaya gelirken her yanıma minik iğneler batıyordu. Gözlerimi Rion'a çevirdim, hala uyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başlangıç - Kayıp Tanrıça
FantasyKayıp Tanrıça öncesini anlatan ve Sarah gelmeden önceki Shat'ı, Dragua'yı, Sorcier'yi bulabileceğiniz prologue. İlk Bölüm yayında. 16 Ocak 2018.