1.KISIM- Bölüm 13

661 95 5
                                    

Kolum, omzumdan akan ve git gide daha da kötü bir hal alan kana bulanmış haldeydi. Uçabildiğim kadar uzağa, gücümün dayanıklılığı ve kolumdaki sızının acısına dayanabildiğim kadar yükseğe uçtum. Rion kendinden geçmiş haldeydi. Kafamı çevirip yıkılan ve giderek dibe çöken binaya acınası bir bakış attım.

Nereye gitmem gerektiği konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Öğlen sıcağı tepemdeydi ve havada ufak bir bulutun seyrek fırça darbesinden başka bir şey yoktu, güneş doğrudan omzumdaki kurşun yarasına giriyor ve beni mahvediyordu. Rion kollarımda giderek ağırlaşan bir ceset gibiydi ve bunu düşünmek beni öyle üzüyordu ki o an beynim bu düşünceyi reddetti. Ona sımsıkı tutunarak kanatlarım sanki ilk defa rüzgarı kucaklıyormuş gibi uçmaya devam ettim.

Bir yandan eski evlerine gitmek istiyordum ancak ne Fylin'i ne de diğerlerini görecek isteğim vardı. İçlerinde sadece Rion bana değer vermiş ve neredeyse ölümü göze almıştı. Tek düşündüğüm ve umurumda olan Rina idi, Rion benim için tehlikelere girmişken kız kardeşini bir başına bırakmam çok acınasıydı.

Gücümün son kırıntıları içimde yaralı bir kuş gibi ciyaklamaya başladığında kanatlarım beni terk etti. Yüksek bir dağın tepesine, laboratuvardan olabildiğince uzak bir yere indiğimde Rion'u nazikçe yere bıraktım. Elimi sol omzuma attım. Kurşunun saplandığı yer iğrenç görünüyordu. Yaradan süzülen kan ve mor bir sıvı vardı, mor sıvının elbette zehir olduğunu tahmin etmiştim. Sırt üstü uzandım, Rion'a ulaşamayacağımı hissettiğim anda dikleştim. Güçlü olmak zorundaydım. Laboratuvar yerle bir olduğuna göre, ejderhayı merak ediyordum. Zavallı hayvanı nereye saklamışlardı? Yıkıntılar içinde mi kalmıştı yoksa?

Rion'a yanaştım. Kanlar içindeydi ve çok kötü görünüyordu. Yavaşça yüzüne dokundum, terden alnına yapışmış olan saçlarını geriye ittim. Ona da isabet etmiş olan kurşun sağ tarafından girmişti. Göğsünün hemen altından oluk oluk akan ancak şimdi kurumuş olan kan üzerindeki her şeyi kırmızı renge boyamıştı. Yüzünü tuttum, yaraya bakarken gözlerim dolmuştu.

Kendine gelir gibi oldu, gözlerini açıp yavaşça bana baktı. Gözyaşlarım hızla yanağımdan süzülürken ölmüş olduğunu düşündüğüm zamanki pişmanlık ve aynı anda gelen rahatlamanın altında eziliverdim. "Rion?" dedim fısıltıyla. Yarasına bakmamaya çalışıyordum, gözlerine döndüm. Gri gözleri kızarmıştı, yaşlarla doluydu. Nefes alamıyormuş gibi elini hafifçe karnına götürdü. Yüzü hızla buruştu, sonrasında kafasını geriye attı. Boynunu yakaladım ve kendime çektim. "Rion? Lütfen." Ağlıyordum.

Bana odaklandı. Patlamış olan dudağı yüzünden dudakları aralıklı duruyordu. Yavaşça, "Kurtulduk mu?" dedi.

Başımı salladım. Hemen sonra, "Peşine düşecekler." dedi korkuyla. Gerildiğini hissettim. Bir elimle yüzünü okşadım, "Hayır." dedim. "Kimse yok."

"Onlar... Onlar seni bulur. Bulacak..." Titriyordu.

"Rion." Yüzünü tuttum, bana bakmasını sağladım. Gözleri bende sabitlendi. "Sakin ol. Kimse sana zarar veremez artık."

Gözleri yumuşadı, yavaş ama içten bir sesle "Kendimi düşünmüyorum ki."

Hafifçe gülümsedim. Gözümden akan yaşlar yanağımdan yavaşça süzülüyordu. Rion sağ tarafına baktı. "Ölecek miyim sence?" diye mırıldandı.

"İzin vermeyeceğim ölmene." dedim. "Asla." Eğildim, yavaşça dudaklarımı alnına bastırdım. Bir an nefesi kesilmiş gibi durdu, hiçbir şey yapmadı. Sonra o da bana yanaştı. Rahatladığını hissediyordum. "Şimdi, yaranı halledeceğiz."

"Nasıl?"

Elimi uzattım, hiçbir şey yapmadan beni bekliyordu. Yaraya uzandım, kurşun delip geçmemişti. Parmaklarım yaranın etrafında gezindi, Rion'un dişlerini sıktığını hissettim. "Bana güveniyor musun?" dedim ona bakarak.

Başlangıç - Kayıp TanrıçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin