Sema hanım evi gezdirmeye devam ediyordu.
"Burası mutfak, şurası yatak odası..."
Aslı peşinden o odadan o odaya geçerken Ufaklık çoktan sıkılmış ve bahçede koşturmaya başlamıştı bile. Kapıyı istediği zaman içeri girebilsin diye aralık bırakmışlardı. Sema hanım bu yakınlarda başka kimsenin yaşamadığını ve uzak olduğu için kimsenin buralarda dolaşmadığını garanti etmişti. Üst katlarda dört yatak odası vardı ve banyo ve küçük bir oda daha ve...
"Bu ev benim için fazla büyük ama sanırım ben buraya aitim. Sema hanım bu ev hakkında bana anlatmak istediğiniz bir şeyler var mı?"
"Ne gibi şeyler?"
"Evi resmen tuttuğuma göre benden bir şey saklamanıza gerek yok. Bu evde daha önce bir şeyler olmuş gibi bir his var içimde."
"Aslı Hanım..."
"Sema Hanım ben basit bir insanım. Kelime oyunlarıyla uğraşmayı sevmem. Aramızda bir samimiyet ve güven duygusu oluştuğunu biliyorum. Salona geçip konuşalım isterseniz."
"Peki."
İki kadın da tekli koltuklara oturdular.
"Daha önce pek çok kez tutuldu bu ev. Yazarlar, sorunlu çiftler... Her çeşit insanla karşılaştım. Bazıları bu evden kaçarak gittiler. Ama pek çoğu memnun kaldı. Her şeyden herkesten uzak, ormanın ortasında yaşamak insanların sinirlerini bozar. Özellikle de bu büyüklükte bir evde..."
"Daha önce kaç kişi intihar etti?"
"Sadece iki. Ama bunu nereden bildiniz?"
"Sadece tahmin. Bu evin değişik bir enerjisi var. Karanlık bir yanı."
"Bazen bu evin tuhaflıkları çektiğini düşünüyorum. Üzerinize alınmayın ama burayı tutan müşteriler pek normal sayılmaz."
Aslı ufak bir kahkaha attı. Bir süredir hiç gülmemişti. "Gerçekten haklısınız."
"Sanırım ben de size bir şeyler sorabilirim."
"Elbette."
Aslı gelecek soruyu tahmin edebiliyordu ve cevabı zaten hazırdı. Bunu düşünecek kadar uzun süre yollarda bir ev aramıştı.
"Siz birinden mi kaçıyorsunuz? Yani burası öyle turistik bir yer değildir. Gördüğüm kadarıyla burada tanıdığınız birileri de yok. Bir sırt çantası ve bir köpekle yollara düştüğünüze göre aklıma bir tek bu geliyor."
"Haklısınız. Ben tüm ailemi kaybettim Sema Hanım. Ve belki size komik ve deli saçması gelecek ama ben onların hayaletlerinden kaçıyorum biraz da. Babam, annem işte en sonda dedemi de kaybedince uzaklaşmak istedim. Ama bu eve gelince hissettim ki onlar burada, beynimde. Nereye gitsem benimle gelecekler. Kaçmış sayılmam anlayacağınız."
"Belki de kaçmadınız siz. Sadece uzaklaştınız. Bu evin tuhaf bir havası var. İsterseniz size başka bir ev bulabilirim."
"Hayır, hayır bu belki de onlarla ve tabii kendimle barışabilmenin tek yolu. Sema Hanım, benim arabam yok biliyorsunuz. Ev için yiyecek bir şeyler almam lazım. Ben nereden..."
"En taze yiyecekleri yol kenarlarında tezgah açan köylülerden alabilirsiniz. Marketlerde de satarlar gerçi. İsterseniz benim arabamla gidelim halledelim alışverişi."
"Olur. Çok teşekkür ederim. Ufaklık'ı da alabilir miyiz yanımıza? Bir süredir hiç yanımdan ayrılmadı, huzursuz olmasın."
"Tabii ki. Hadi gidelim."
Aslı çalabildiği en keskin ıslığı çalıp Ufaklık'ı çağırdı ve beraber Sema Hanımın arabasına bindiler. Gerçekten de yol kenarlarına kurulan tezgahlarda her türlü ürün vardı. Bir saat içinde gereken her şeyi almış evin yolunu tutmuşlardı bile. Son poşet de mutfağa taşındığında şiddetli bir gök gürültüsüyle sarsıldı ev. Peşinden de gürültülü bir yağmur başladı. Işıklar bir "tık" sesiyle kapanıp hemen geri geldi. Tekrar gitti ve bu kez bir süre geri gelmedi. Geri geldiğindeyse titrek bir ışık vardı. Sema Hanım için bu durum alışılmıştı ama Aslı bu gidip gelen loş ışıkta onlarca farklı yüz görüyordu. Üzgün, mutlu, korkmuş yüzler... Artık yaşamayan yüzler... Ama içlerinden biri karanlıkta kalmayı seçiyordu. Sema hanıma fark ettirmeden mutfağın bir köşesine doğru yürüdü. Karanlıkta kalan yüzü görmeye çalışıyordu. Ama o yaklaştıkça hayalet uzaklaşıyordu. Bu hayalette bir tuhaflık vardı. Öncelikle saydam değildi. Canlı bir insan gibi görünüyordu. Işık birden parlaklaştı. Aslı o zaman bunun bir hayaletten daha fazlası olduğunu fark etti. Elbette ölüydü ve aslında burada değildi. Ama saydam değildi, daha çok tüm vücudu yanıklarla kaplı bir adama benziyordu. Ama nasıl yapıyorsa yüzü hala karanlıktaydı. Sema Hanım elinde yanan mumlarla mutfağa geri gelince yok oldu. Hayır, hayır aslında yok olmak değildi yaptığı oda değiştirmişti. Sema Hanımla beraber salona geçtiler. Şöminenin karşısındaki koltuğa kuruldular.
"Sema hanım, şömineyi ne zaman yakabiliriz?"
"Şömine yakma mevsimine daha en azından bir ay var. Acıktıysanız beraber yemek hazırlayalım. Yağmur dinene kadar buradayım sanırım."
Gerçekten de bu kadar şiddetli yağmur yağdığında eve gelen toprak yol da dahil tüm yollar berbat hale geliyordu. Beraber mutfağa girip yemek yaptılar. Ellerinde tabaklarla koltuğa geri oturdular. Ufaklık tüm gün koşturduğu için bir köşede uyuyakalmıştı. Ne mama kabına taze koyulan kuru mama ne de oyuncağı ilgisini çekmemişti.
"Bu evle ilgili gerçekten bunları hissediyor musun?"
"Evet. Tuhaf bir his bu. Tam olarak açıklaması zor ama sanki ev fısıldıyor ve bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Sanki çok fazla anı birikmiş ve bir şekilde bunları anlatmaya çalışıyormuş gibi. Ev konuşuyor Sema hanım. Ve ben de dinlemeye hazırım."
"Biriken anılar ve evin konuşması güzel benzetmeler. Ama bu evin hikayelerini dinlemeyi ben de isterim."
Aslı gözlerini kapatıp kendini fısıltılara bıraktı. Gözlerini açtığındaysa cümleler dilinden dökülüyordu. "Dinlemeye hazır mısınız? Acı, tatlı. Bunları dinlemeye gerçekten hazır mısınız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KASABA : KİTAP 2
ParanormalSorunlar devam ediyor. Aslı nereye gidecek? Atilla onu bulabilecek mi?