Gördüklerim ve şahit olduklarımdan sonra bu dünyanın nasıl da cehenneme dönebileceğini en iyi ben bilirim diye düşünüyordum. Ama Karanlık Sürgünü, hayatı mahvolmuş o genç adamın hayali bunu düşünerek aptallık ettiğimi bana göstermişti. Kaybettiği aşkı, kendisinden daha korkunç bir canavara dönüşmüştü ve buna şahit olmak ise onu mahvediyordu. Benimle uğraşmayacağından emin olunca aşağıya, salona indim. Elimde bir kutu uyku ilacı bir kutu da ağrı kesici vardı. Doktora bunun için onlarca kez teşekkür ettim içimden. Uyku ilaçlarını masanın üzerine bırakıp sandalyeye oturdum. Önümde dört tane beyaz zarf duruyordu, her bir dost için bir tane... Sessiz sedasız kaybolacaksam arkamda soru işaretleri bırakmak istemiyordum. Yapacağım şey benim için gerçekten zordu.
"Dedem ne düşünür," diye geçirdim içimden. Gecenin bu saatinde bana tamamen yabancı ama bir o kadar da tanıdık bu evde oturmuş kendi ölümümü çağırırken, "Dedem benim hakkımda ne düşünür," diyordum. Hayatımı sonlandırmak için geçerli sebebim var mıydı? Hayır, yaşadığım hiçbir şey intiharı makul göstermemeliydi. Ama yapacağım şey sadece beni değil başka bir ruhu daha serbest bırakacaktı. Onu... Karanlık Sürgünü'nü de yanımda götürecektim. Cennete ya da cehenneme... Ağrı kesicilerin büyük bir kısmını zaten hastaneden çıkınca kullanmıştım. Geri kalan küçük beyaz hapları avucuma boşalttım. Hepsi on taneydi. Bir insanı öldürmek için kaç tane gerektiğini bilmiyordum ve açıkçası hiç de araştırmamıştım. Ama yanımda uyku ilaçlarım da vardı. Uyku ilacının kutusunu elimde şöyle bir sallayıp içindekileri masaya boşalttım. On beş ilaç da burada vardı. Ufaklık'a bir göz attım. Zavallıcık salonda, yanan şöminenin başında uyuyordu. Bilmiyordu ki sahibi artık özgürlüğüne kavuşmak üzere. Kendime son kez bir bardak su doldurdum ve ilaçlarımı ikişer ikişer içmeye başladım. Yirmi beşinci ilacı da mideme yuvarladıktan sonra ağır adımlarla odama çıkıp yatağıma uzandım. Sema Hanım ertesi gün öğle yemeği için bana gelecekti. Ona böyle veda etmek istemezdim ama... Gözlerim kapanıyor artık uykusuzluktan. Midem bulanmaya başlıyor. İçimdekileri çıkarmamak için büyük bir savaş veriyorum. Bu şekilde belki bir saat bekliyorum, etraf bulanıklaşıyor ve sonra...
"Bunu neden yaptın? Neden?"
"Sadece kendi rızasıyla, isteyerek canını feda eden birine ihtiyacın vardı. Benim de bu dünyadan kurtulmaya. Sevgilin için ne yapabileceğimi düşündüm ama o bunu kendisi seçmişti. Sense sadece ona aşıktın. Sen aşık bir ruhsun ve aşk benim tatmadığım tek duygu."
Karanlık yatak odasına güneşin ilk ışıkları vurmaya başladığında birbirlerini net olarak görebildiler. Sürgün artık yanmış bir bedenden ibaret değildi. Güzeldi, hem de çok güzeldi. Buraya fırlatılmadan, bu eve görünmeyen zincirlerle bağlanmadan önce ki kadar güzeldi. Ziyaretçi'nin bedeni yatağında yatıyor olsa da kendisi orada değildi. Hemen adamın karşısındaydı ve yataktaki bedeni ne kadar canlıysa o da o kadar ölüydü. Karanlık Sürgünü yeniden pürüzsüzleşen elini Ziyaretçi'sine uzattı. Evin temelinden, ahşap kirişlerinden büyük bir çatırtı koptu. Bu, anılar mezarlığının vedalaşma şekliydi belki de. Savrulmuş iki ruh en sonunda gidecekleri yolu bulmuş, tünelin ardındaki ışığı bulmuşlardı. Yükselen güneşin ışıkları el ele tutuşmuş iki hayaleti gittikçe yeryüzünden siliyordu. Adamın yüzünde silik bir gülümseme vardı, evden gelip geçen tüm hayaletler onu uğurluyorlardı. Oysa evin hemen dışındaki Aldacı olanca gücüyle onlara lanetler okuyordu. Toynaklı ayaklarını toprağa saplarken de çıkarıp yeri eşelerken de burnundan soluyor, gözleri sinirden kızarıyordu. Bir avını elinden kaçırmış avcının acınası çırpınışlarıydı bunlar. Çünkü onu yeryüzüne bağlayan son bağ Aslı'ydı. Öldüğüne göre o da artık burada duramazdı. Buna izni yoktu. Güneş tamamen doğup yeryüzünü ısıtmaya başladığında ölümden geriye kalan tek şey arka bahçedeki toynak izleriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KASABA : KİTAP 2
ParanormalSorunlar devam ediyor. Aslı nereye gidecek? Atilla onu bulabilecek mi?