Üzerinde sivil kıyafetleriyle eve girdiğinde annesini ve babaannesini salonda otururken buldu. Annesi elindeki mektubu okuyor babaannesi de onu dinliyordu. Eliyle ağzını kapatmıştı ve bunu genelde ağlamadan hemen önce yapardı. Aklına gelen tek şey Aslı'dan kötü bir haber geldiğiydi. Hemen yanlarına gitti.
"Kötü haber mi? Aslı mı?"
Mektubu ellerinden kaptığı gibi okumaya başladı. Çok bir şey yazmıyordu ama hiç yoktan iyiydi.
" 'Beni akıl hastanesine kapattığı için Atilla'yı affetmeye çalışıyorum.' İyiymiş yani? Onu aramaktan vazgeçmemi mi istiyor? Bunu rüyasında görür ancak. Gönderen adresi yok mu?"
"Ne yok mu?"
"Gönderen adresi anne. Zarfı nerede bunun? Versenize şunu."
Zarfın üzerinde gönderen adresi yoktu. Artık mektup puluna da pek gerek olmaması işini zorlaştırıyordu. İyi olduğunu öğrenmek de bir ipucuydu. Aslı'nın giderken bıraktığı notu bulduğunda da kendini böyle hissetmişti; suçlu ve üzgün. Mektubu alıp odasına gitti. Annesi ve babaannesini sessizlik içinde bırakmıştı.
"Akıl hastanesi! Onu bir akıl hastanesine kapattın seni geri zekalı! Tek arkadaşına bunu nasıl yaparsın?"
Atilla sırt çantasını ve mektubu yatağının üzerine bıraktı. Kendini çok çaresiz ve işe yaramaz hissediyordu. Onu bir süre aramayacaktı ama asla tamamen vazgeçemezdi. O çocukluk aşkı ve yetişkin olduğunda da sahip olduğu en iyi dosttu. Sırt üstü uzanıp eski anıları düşünürken aklına bir şey geldi. Küçükken beraber çok sık oyun oynarlardı ve genelde ikisi de asker rolüne bürünürlerdi. Bir kasaba vardı hayallerinde; ölümcül bir virüsten halkı kurtardıkları küçük bir kasaba vardı. Şehirlerden uzakta bir orman kasabası... Trenle gidilebilecek mesafede, şehirden uzak küçük bir orman kasabası... Hemen yatağından fırlayıp telefona koştu.
"Melih kardeşim sana acil bir işim düştü. Müsait misin?"
"Komutanım hayırdır? Ayrılalı daha bir saat olmadı işi mi özledin?"
"Melih iki dakika ciddi ol. Önemli bir şey."
"Affedersin. Tamam söyle dinliyorum."
"Senin çevre bilgin istihbaratın iyidir. İstanbul dışında, tren yolunun geçtiği küçük bir orman kasabası arıyorum. Sakin bir yer olması lazım. Turistlerin pek bilmediği bir yer..."
"Hayırdır tatile mi gidiyorsun birader?"
"Birini arıyorum. Bir süredir ortalıkta yok."
"Kayıp mı?"
"Pek sayılmaz, kendi isteğiyle gitti gibi bir şey. Bulabilir misin bu yeri?"
"Sana istediğin kriterlerde en az on yer bulabilirim."
"Sen bul. Görsellerle bir dosya hazırla. Ne kadar süreceği önemli değil."
"Atilla, kötü bir şey yok ya?"
"Bilmiyorum Melih. İstediğimi yapar mısın?"
"Emrin başım üstüne kardeşim. Dosyayı halledince elden veririm sana."
"Çok sağ ol kardeşim. Kolay gelsin."
"Sen de sağ ol birader."
Yeni bir umut ışığı görünmüştü Atilla için. Yerini bulsa yeterdi gidip görmesine gerek yoktu. Şimdilik...
Ufaklık kapının önüne oturmuş Aslı kapıyı açsın diye tüm gücüyle havlıyordu. Genç kadın bir elinde telefonuyla merdivenleri koşarak inmeye başladı. Basamakların daha yarısını inmişken ayağı bir çıkıntıya takıldı ve kalan basamakları yuvarlanarak aştı. Kahve içmek için Sema Hanımı arıyordu ayakları yerden kesildiği sırada. Ufaklık, bilincini kaybeden sahibinin başında acıklı bir şekilde havlamaya başladığında Karanlık Sürgünü süzülerek yanlarından geçti ve pencereye ulaştı. Aldaçı tüm karanlığıyla, gün ışığında tezat oluşturuyordu. Evdeki hayalet bir an için onun korkunç suratında bir gülümseme gördüğüne yemin edebilirdi. Eğri bürü, sivri dişlerini göstererek gülüyordu. Hayalet kafasını geri çevirip Aslı'ya baktığında ruhunun saydam bir perde şeklinde tepesinde süzülmeye başladığını gördü.
"Hayır henüz değil."
Büyük bir hızla kadının üzerine eğildi ve telefonu gördü. Birilerini arıyordu belli ki. Evden çıkamazdı yardım getirmek için ama bir şekilde kurtaracaktı onu. Telefon birden açıldı. Karşı taraftan bir kadın sesi geliyordu. Bu emlakçı kadın olmalıydı. Köpeğin sesi kesilmişti birden. Ama havlaması gerekiyordu. Hayalet korkunç yüzlerinden birini takınıp köpeği korkutmaya başladığında havlamaya başladı.
"Aslı, iyi misin? Aslı!"
Sema Hanım ters bir şeyler olduğunu seziyordu ama bu kalkıp kasabanın diğer ucundaki eve gitmek için yeterli gelmiyordu ona. Zaten ne zaman tepedeki o eve müşteri götürse ters bir şeyler oluyordu. Tekrar seslenmeyi denedi ama telefondan sadece havlama ve inleme sesi geliyordu. Kadın daha fazla dayanamadı ve kasabadaki tek karakolu aramaya karar verdi. Ne olur ne olmaz diye ambulansı da yanlarına alıp son hızla eve doğru yola çıktılar.
"Geç kalacaklar. Ama daha vakti dolmadı."
Karanlık Sürgünü yüzünü kadının yüzüne yaklaştırdı ve tüm gücüyle dudaklarından içeri hava üfledi. Belki yaşayan ve nefes alan ciğerleri yoktu ama bu ev ve Şeytan ona bazı şeyleri kontrol etme gücü veriyordu. Hava da onlardan biriydi. Kadın için bu yeterli olmamıştı. Tekrar yüzünü yaklaştırdı ve üfledi. Bu kez kadının ciğerleri havayı biraz olsun kabul etti. Ama hala kendinde değildi.
"Dayan Ziyaretçi. Vaktin dolmadı henüz."
Komiser Nejat Bey kapıyı Sema Hanımdaki yedek anahtarla açıp peşinde sağlıkçılar ve Sema Hanımla içeri girdi. Genç kadın merdivenlerin bitiminde yerde yatıyordu. Telefonu hala elindeydi ve köpeği başucunda oturmuş ağlıyordu. Hemen bir sedyeyle hastaneye kaldırıldı.
"Durumu kritik ama güçlü bir kadın. Düzeleceğini umuyoruz."
Komiser, Aslı'ya bakan doktorla konuşurken Sema Hanım da Aslı'nın başında bekliyordu. Elmacık kemiklerinden biri ve bir iki kaburgası kırılmış, sağ ayak bileğinde ve kaburgalarında çatlak vardı. Eli yüzü bereler içindeydi. Ama yaşıyordu. Solunum cihazına bağlı olması kendi iyiliği içindi, ciğerleri kırılan kaburgaları baskı yaptığı için hasar almıştı. Bir süre güldüğünde canı yanacaktı ama kalıcı bir hasar kalmaması için her şey yapılmıştı. Gözlerini açtığında öğlenden sonra olmuştu bile. Sema Hanım başucunda oturuyordu ve her zaman güleç olan yüzü endişeliydi.
"Neredeyim?"
"Aslı uyandın mı? Ne diyorum ben? Tabii ki uyandın. Hastanedesin canım."
"Merdiven... Merdivenlerden düştüm... Sanırım."
"Beni aramıştın, hatırladın mı?"
"Evet hatırlıyorum. Nasıl bildiniz?"
"Telefonu açtığımda sadece köpeğinin sesi geliyordu ben de endişelendim. Bizim karakoldan Nejat Komiseri de kapıp geldim."
"Çok teşekkür ederim."
"Ufaklık'ı merak etme. Evde seni bekliyor. Haber vermemi istediğin biri var mı?"
"Ben... Benim kimsem yok Sema Hanım."
"Pekala, ben doktorunu çağırayım."
Doktor hanım Aslı'ya yarın eve dönebileceğini ama yattığı yerden kalkmaması gerektiğini söyleyip ağrıları için ona ağrı kesici bir iğne yaptıktan sonra gitti. Aslı kimsesi olmadığını düşünürken yeniden uyuyakaldı...
"Sakin ol köpek, sahibin yakında dönecek."
Ufaklık, Karanlık Sürgünü'nün etrafında dönüp duruyor ve tehdit edercesine havlıyordu. Bir hayalet olmasına rağmen bu ses onun sinirlerini zorluyordu. Daha fazla dayanamayıp bahçeye çıktı, yüzme havuzunun kenarına oturdu. Üç sene önce ziyaretçilerinden biri bu havuza düşmüş ve tekerlekli sandalyesiyle boğulup diğer tarafa geçmişti.
"Yaşlı ve mutsuz bir adamdı. Torunları bile ondan uzak duruyordu, çünkü sinirlendiğinde ağzından çıkanlara hiç dikkat etmiyordu."
Her bir ziyaretçiyi hatırlardı ve onlar da onu hatırlardı. Evde dolaşıp duruyor ve onu rahatsız ediyorlardı. Bir keresinde ona pantolon giydirmek isteyen biri bile olmuştu. Bir hayalet bile olsa geçici bir bedene sahipti ve ziyaretçi evde çıplak gezen yanık bir adamdan rahatsız oluyordu. Düşünsenize, pantolon giyinen bir Şeytan ulağı. Ne kadar da absürt... Genç adam, Şeytanın ulağını anne karnında kazara öldürdüğü ikizi sanmıştı. Oysa Sürgün, o çocuğun dedeleri daha bebekken yanıp kül olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KASABA : KİTAP 2
ParanormalSorunlar devam ediyor. Aslı nereye gidecek? Atilla onu bulabilecek mi?