Ekim ayının gelmesi ile birlikte hava artık daha erken kararmaya başlamıştı. Hafifte bir serinlik çökmüştü saat akşam dokuz olduğu saatlerde...
Genç kadın çalıştığı ev yemekleri yapan lokanta'da ki işi bitince, koşturarak dolmuşsa yetişmişti. O akşam ikinci bir iş olarak ara sıra gittiği, vokalistlik yaptığı canlı müzik yapan Bar'ın yolunu tutmuştu.Dolmuş Bar'a beş dakika mesafede durmuştu. Hızlı adımlarla Bar'a yaklaşırken tek düşündüğü, Bar'ın sahibinin yine geç kaldığı için öfkeli yüzünü görebileceği olmuştu. Yine de bu hali iyi geliyordu ona. Sürekli koşuşturmak. Kendini meşgul etmek. Bir şey düşünemeyecek hale gelene kadar kendini yormak.
O yüzden başka yarı zamanlı işlerde sürekli çalışıyordu. Bir iş bulamadığı zaman iki kız ile paylaştığı evi baştan aşağıya iyice temizliyordu çünkü biliyordu ki durursa düşünecekti. Geçmişin acılarını, onu yakıp kavuran anılarını, kendini kaybetmemek adına savaşması, yaşamla mücadeleye devam etmesi gerekiyordu. Eksik yaşadığı hayatını hissetmemeliydi çünkü o zaman kafayı yemenin uçurum kıyılarında geziniyordu.
Bar'ın arka kapısından girip, tıpkı kendi içi gibi kapkaranlık, rutubet kokan bir koridordan geçmişti. Üzerini değiştirmek için bayan personelin kullandığı soyunma odası tarzı odaya girdi. İçeriye girdiği an diğer vokalist arkadaşı siyah küt saçlı, beyaz tenli, yeşil gözlü Yeşim'i gördü. Yeşim onu bir serzenişle karşılaşmıştı.
"Nerede kaldın Zeynep? Hüseyin bey sabahtan beri seni soruyor. Sana oldukça kızmış gibiydi."
Zeynep son derece ruhsuz bir şekilde, donuk sesi ile "Ne yapayım? Ancak yetiştim." Demişti.
"Biraz dikkat etsene! Bak kovuldun! Artık bir daha gelme diyecekler."
Zeynep sahnede giymek için getirdiği kalın askılı, taşlı pullu, siyah elbisesini çantasından çıkarıp giyerken "Kovarsa kovsun! Başka yerde iş mi yok!" Demişti.
Yeşim'in yüzü düşmüştü.
"Ya! Niye öyle söylüyorsun? Ben seninle sahneye çıkmaktan oldukça memnunum." Diyerek kovulmasının hoşuna gitmeyecegini dile getirmişti.Zeynep boydan aynanın karşısına geçip omuzlarından biraz daha uzun, gözleri gibi koyu kahverengi saçlarını elleri ile arkadan toparlayıp, üstüne kelebek şeklindeki tokasını takmıştı. Yine donuk gözlerle Yeşim'e bakarak " Her şey olacağına varır." Dedi.
Tekrar aynaya dönüp üzerini düzeltmeye devam etti. Sandalyesinde oturan Yeşim, makyaj aynasında allık sürerken " İnşallah öyle bir şey olmaz!" Diyerek karşılık vermişti.
Sonra aklına bir şey gelince allık fırçasını bırakıp, heyecanla Zeynep'e döndü.
"Feridun beyin bugün doğum günüymüş."Feridun adında bahsi geçen kişi, Bar sahibinin Otel patronu arkadaşıydı. Zeynep onu görmekten hiç hoşlanmıyordu. Ondan ve her seferinde kendisini yiyecek gibi bakan gözlerinden. Kadınlara karşı kullandığı rahatsız edici sözlerinden. El ile yaptığı şaka adı altında taciz etmelerinden. Kendini her zaman ondan korumak için şartlamıştı. Dudağına kırmızı rujunu sürerken "Bize ne adamın doğum gününden." Diyerek ilgilenmediği dile getirmişti.
Yeşim heyecanla "Programdan sonra hepimizi Otel'ine davet ediyormuş kutlama yapmak için."
Zeynep bir saniye bile düşünmeden "Ben gelemem!"demişti.
Yeşim mızmızlanırcasına "Ya niye öyle söylüyorsun? Zaten iş dışında hiç görüşemiyoruz. Gidip hep birlikte eğlenelim işte!" Dedi.
Zeynep sabit duruşunu bozup, Yeşime bakmıştı. "Gelemem dedim niye ısrar ediyorsun?"
Yeşim arsızca güldü.
"Bir düşünsene! Beş yıldızlı Otel, hem gece orada kalırız, belki süit oda açarlar."Zeynep arkadaşının neden bahis ettiğinin farkında olmadığını anlamıştı. "O süitte seni yalnız yatırmazlar!"
Yeşim dumura uğramıştı.
"Niye öyle söylüyorsun?"Zeynep çıkardığı kıyafetlerini, çantasına toparlarken, diger yandan arkadaşına cevap vermişti.
"Feridun gibi adamlar karşılığını almadan hiç bir şey vermez insana bunu aklından çıkarma!""Birlikte gidersek hiç de bir şey olmaz."
Donuk bakan gözlerini tekrar Yeşim'e çevirmişti.
"Evden beni beklerler. Hem sabah tekrar işe gitmem lazım!" Demişti. Oysa birlikte yaşadığı iki kızda, onu hiç merak edip peşine düşecek insanlar değillerdi. Sadece Yeşim'e sunması gereken bir bahane gibi öne sürmüştü."İyi peki! Hadi hazırsan çıkalım yoksa program biz olmadan başlayacak."
Zeynep başını onaylarcasına salladıktan sonra çantasını, duvara bitişik gri dolaplardan birine koyup kilitlemişti.
Birlikte sahneye çıktıklarında içerisi loş ışıkla kaplıydı. Sahne ise henüz karanlıktı. Masalar neredeyse boş yer kalmayacak kadar doluydu. Enstrüman çalacak olan müzisyenlere selam verdikten sonra yerlerini almışlardı.
Zeynep Bar deskte arkadaşı ile oturan Hüseyin beyi görebilmişti. Birazdan sahneye vokallerin yüzüne vuran spottan sonra, Hüseyin beyin de öfkeli bakışları ile Zeynep'i bulmuştu.
Hüseyin bey aslında Zeynep'in sürekli prova almadan sahneye çıkmasına sinir oluyordu. Onun iş düzenini beğenmediği için onu kovmak istiyordu ama arkadaşı Feridun Zeynep'ten hoşlanıyordu. Son zamanlarda tek takıntısı bu olmuştu. Zeynep'in hiç yüz vermemesi de, onu elde etmek için daha da ısrarcı olmasına yol açmıştı.
Zeynep'in her sahneye çıkacağı akşam mutlaka geliyordu. Hüseyin bey bunu bildiği için arkadaşının hatırına Zeynep'i kovmayı ertelemişti. En azından bir süre daha arkadaşı hevesini alana kadar, diye düşünüyordu.
Kurgunun devamına ElisevNamayda arkadaşımızın profilinden ulaşabilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönüllü Elçiler
RomanceKeşfedilmemiş kitapların keşfedilmesine yardımcı olmak amaçlı açılmış kitaptır.