HİTLERİN GÖZYAŞLARI

62 26 2
                                    

Umut o kadar güçlü bir duygudur ki en öfkeli adamları bile çileden çıkartabilir. Ama barış öyle değil . Karşısındaki topluluğu peşine takar ve yavaş yavaş insanlaştırır!!!
(Abdullah Memiş)

*****************************

" Saygıdeğer Alman halkı ! Bugün sizler benden çok şeyler istiyorsunuz; Kiminiz şan şöhret,ganimet,yeni topraklar,yeni bir imparatorluk, Kiminiz ise kan ve gözyaşı yeter bize intikam isteriz diyorsunuz. Ama akıllarındakileri sözcükler ile ifade edemeyecek kadar masum ve korkan kimileriniz ise bende sadece ve sadece barış ,huzur ve kardeşlik istiyor...

Ne mi yapıcam diyorsunuz ? O masum ve korkan halkımın sesini dinleyeceğim. Yeteri kadar acı ve gözyaşı tatık.  Şimdi sırada barışın gösterdiği yoldan ilerleme vakti! Evet savaşacağız emperyalizm ile sonuna kadar mücadele edeceğiz ve direnecegiz. Ama bunu top ile tüfek ile , gözyaşıyla
yapmayacağız . Barış güvercinlerinin  uçuracak, çok çalışarak başaracağız. Üretimde , ekonomide zirveye ulaşacağız. Tek yapmamız gereken bu! Size söz veriyorum. Bunu yapacağız. Dünyada ezilen halkımızı birdaha ezdirtmeyeceğiz. Eğer bunu başaramaz İsem. Size söz veriyorum size söz veriyorum! Birdaha asla meydanlarda görmeyeceksiniz beni.

Sonunda başarmıştım. Karşımda meydanları dolduran halk bana inanmış ve barış naaralri atmıştı. Gözlerim dolarak izlediğim bu manzara son saatlerim,  belkide dakikalarımdı. Zira artık bana ayrılan sürenin sonuna gelmiştim. Görevim tanrının yardımı ile son bulmuştu. Son sözlerini söyleyen Hahamın dediği gibi...

" 48 saatin var evlat! Ve o dolmak üzere."

(BÜYÜK BARIŞ MİTİNGİ)
1 GÜN 6 SAAT ÖNCE...

Toplantıdan öyle bir çıkmışım ki odaya gelene kadar o ahşap yol bana bir asır gibi gelmişti. Kendime gelemedim. Aradan birkaç dakika geçer geçmez konsey üyeleri deli danalar gibi odanın kapısını yumruklayip..

"Bir açıklama sayın führer! Bu ne demek oluyor!"

Demeye başladı . Belliydi zaten olucaklar. Konsey üyelerinin gürültü yapmaları yetmiyormuş gibi bir de dışarıdaki halkın çıkardığı absürt sesler başladı. Kafam davul gibi olmuştu sanki. İçeride ophera veriliyor da olabilir! Kafayı yemek üzereyim...

Olduğum yerde dolanıp duruyordum. Taa ki daha önce fark etmediğim bir kapı görene kadar. Dikkat edilebilecek kadar değildi. Küçük bir insanın sığabileceği boylardaydi. Tahmini olarak 80 cm boyunda ve 90 cm enindeydi. Kahve rengi yine diğer mobilyalar gibi sedir ağacından oyularak  şekil verilmiş el işçiliği ile yapılmış  Alman imparatorluğundan kalma kahverengi bir kapiydi.Merak tabi yavaş adımlar ile odaya yürüdüm. Yürümeye başlayınca içimi tuhaf bir ürperti kapladı . Aklımda türlü saçmalıklar dönüyordu. Acaba bu oda Hitler'in manyaklikları ve savaş haritalarını tuttuğu oda miydi ? Ya içeride kötü bir şey var ise diyerek bir adım geriye çekildim. Ama saçmaladığımı anlayınca gözümü kapatarak içeriye daldım...

İçerisi çok karanlık ve boya kokuluydu. Bir ışık hüzmesi bulmak için ellerimi duvarda gezdirince tozlu ampuller yaniverdi. İçerisi düşündüğümden daha büyüktü . İçeride harika eserler vardı bı nevi hazine odası gibiydi . Türlü tablolar , kocaman bir gramafon , türlü plaklar özellikle de marlene dirtrich ve Joseph goebblas plakları , uzun ve geniş bir masanın üstünde de kara bir defter ve bir kurşun kalem vardı. Masanın yanında ise üstü örtülmüş bir tablo . İçeriye girip kapıyı kapattım. Masanın başına geçip yanındaki örtülü tabloyu açtım....

Aman tanrım bu katı yüreğin çizdiği harikulade resim muazzamdi . Küçük bir gölün yanında ve etrafında koşturan iki küçük kız çocuğu  vardı resimde . Belkide şu an karşımdaki resim Hitler'in hayaliydi. Kara kaplı deftere uzanıp okumaya başladım...

Gönüllü Elçiler  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin