Bölüm 7- Sıkıcı bir festival

34 9 0
                                    

Gözlerimi açtığımda pembe renkler sarmıştı etrafı. Gözlerimi birkaç kez ovuşturdum. Buruya geleli üçüncü günümüzdü. Banyoya girip yüzüme su serptim.

Dolaptan kıyafet aldım ve üzerimi giyinip Naz'ın odasına çıktım. Odasında yoktu. Yemek yerine indim. Gözlerim Naz'ı aradı, en sonunda köşede bir masada otururken gördüm. Elinde pembe porselen bir fincan vardı. Yavaşca yanına gittim. Beni gördü ve gülümsedi.

"Günaydın," dedim neşeli bir sesle.

"Günaydın."

"Yine erkencisin," dedim sandalyeye yerleşerek. Gülümsemekle yetindi.

"Günün menüsünde ne var?" dedim fazlasıyla acıktığımı belli ederek.

"Hamburger yada kızartma," dedi umursamaz bir sesle. Önündeki boş tabağa bakılırsa o çoktan yapmıştı kahvaltısını. Garsondan kızartma ve limonata istedim.

"Bir sorun mu var?" dedim limonatamı yudumlarken.

Bana döndü. Gizemli ve kaygılı bir sesle konuştu.

"Sanada garip gelmiyor mu?" dedi.

"Garip olan ne?" diye sordum. Limonatamı masaya bırakıp söyleyeceklerine dikkatle odaklandım.

"Bütün bunlar... Buraya geldik, bizi kimse tanımıyordu. Hiçbir şey sorup söylemeden, hiçbir ücret ödemeden en ünlü otellerden birine koydular. Lunaparklar, partiler, gezmeler bir sürü yere götürdüler. Bize kimsenin almadığı en pahalı ve en güzel abiyeleri, ayakkabıları, çantaları aldılar ve biz hiçbir ücret ödemedik. Tamam misafirperverler ama bu kadar da olmaz bedava  yaşıyoruz."

Naz sonuna kadar haklıydı. Şaşkınlık ve tereddütle yüzüne baktım. O da aynı ifadeyle bana makıyordu. Bir süre sadece sustuk. Parla ve Damla yanımıza geldi. Kahvaltımızı yaptık. Biraz sonra yüksek bir ses duyuldu.

Seyla coşkuyla arabadan inip yanımıza geldi.

"Kızlar burda ne duruyorsunuz?" dedi. Sonrada kolumuzdan tutup bizi dışarıdaki büyük arabaya bindirdi. Nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Arabada bizden başka dört kişi daha vardı. İkisi kızdı.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

Gülümsedi ve "Eğlenceli bir festivale," dedi.

"Her gün yeni bir yer, harika," dedim kimsenin duyamayacağı kadar sessiz bir sesle.

Yaklaşık on dakika sonra festival yerine geldik. Festival kocamandı ve bayağı kalabalıktı. Oyun yerleri, konserler ve büyük küçük pembiş insanlar...

Parla etrafa bakarak heyecan ve mutlulukla konuştu, "Daha önce hiç bu kadar büyük bir festivale gitmemiştim."

Naz'ın söyledikleri beynimde yankılanıyordu. Ufak bir iç çektikten sonra  Seyla'yı takip ettim. İçeri girdikçe sesler artıyordu. Seyla bizi bir köşeye çekti.

"Kızlar burada her sene festival düzenlenir," dedi.

Sonrada elimize otuz purs verdi. Naz ile birbirimize baktık. Naz'a daha da hak veriyordum her dakika.

"Keyfinize bakın," dedi. Tam uzaklaşacakken kolunu tuttum.

"İyide biz burada kayboluruz," dedim duya bilmesi için yüksek bir sesle. Çantasından telefon çıkardı. Bizlere verdi.

"Bir şey olursa beni ararsınız," dedi ve kalabalığa karıştı.

Ne  yapacağımızı bilmeden bir süre ilerledik. Eğlenceli gözüken oyunlar vardı. Birden karşıma büyük bir atlı karınca çıktı. Acaba eskisi kadar eğlenceli miydi?

Atlı karıncaya doğru ilerledim. Sonra bir at seçip bindim. İlk başlarda yavaşdı ama sonradan fazlasıyla uçtu. Hiç bu kadar hızlı bir alete binmemiştim. Her şey bulanıklaşıyor, başım dönüyor, sesler kulaklarımda çınlıyordu. Midem hiç olmadığı kadar bulanıyordu. Ellerimle atın boynuna sarıldım. Gözlerimi sıkıca yumdum ve çığlık atmaya başladım.

"İndirin! Lütfen durdurun!! Kusucağım!" Sesimi kimse duymuyordu.

Ne kadar sonra durdu bilmiyorum ama durduğunda ayakta duramıyordum. Yere düşmemek için kendimi zor tuttum. Köşeye doğru kendimi zor attım festivale girdiğimiz yere gelip kaldırıma oturdum. Kenardeki pembe çimenlere doğru eğildim ve midemi boşalttım. Birazda olsa rahatlamıştım. Başım hâlâ fazlasıyla dönüyordu. Yanımdan geçen bir kadını durdurdum. Cebimden beş purs çıkardım ve kadına uzattım.

"Lütfen bana su alır mısınız?"

Kadın çaresiz bir halde olan bana bakarak nazik bir sesle, "Tabii," diyerek gitti.

Bir kaç dakika sonra kadın elinde bir şişe su ve kese kağıdı ile yanıma geldi.

Kese kağıdını göstererek, "Bulantıya iyi gelir," dedi. Kadına teşekkür ettikten sonra yanımdan ayrıldı. Sudan bir kaç yudum içtim.

Kese kağıdının içinde kuru bir yiyecek vardı. Biraz ondan da yedikten sonra bulantım azalmıştı. Başımın dönmeside geçmişti. Kendime gelmiştim.

Birden yanıma biri oturdu. Dönüp baktığımda oturan kişi Cenk'ti.

"Selam," dedi neşeli bir gülümsemeyle.

"Sen nerden çıktın?" dedim şaşkınlıkla.

"Bir festival düzenleniyor ve ben gelmeyeceğim öyle mi?"

Sadece susmakla yetindim. Cenki kendi konuşmalarıyla yanlız bıraktım ve düşünce alemimde boğuştum. Naz'ın söyledikleri aklıma geliyordu. Her geçen gün daha da sıkılıyordum.

"Festival nasıl gidiyor?"

"Sıkıcı," dedim hiç tereddüt etmeden sıkkın bir sesle.

"Ailen kim?" diye sordu bir anda.

Neden bilmiyorum ama Cenk'e Naz'a ısındığım gibi ısınmıştım. Ona her şeyi anlatmak istedim.

"Burada değil."

"Anladım, ikinci bölgedeler," demesiyle başımı olumsuz anlamda sallayıp, "Hayır! Onlar burada değil. Mavi gökyüzünün olduğu, sarı güneşin, yeşil çimenlerin, kırmızı, kahve rengi, siyah ve beyazın yani pembenin dışında daha bir sürü renk olan gerçek dünyadalar," dedim soğuk bir sesle.

"Söylediklerinden hiç bir şey anlamadım," dedi şaşkınlıkla.

"Sır tutabilir misin?" diye sordum.

"Elbette, hem arkadaş olmadık mı?"

Böyle demesiyle, "Ben buraya üç gün önce geldim," dedim ve sonra her şeyi baştan anlattım.

"Sen ciddi misin?" dedi pembe kaşlarını kasvetle kaldırarak. Başımı sallamakla yetindim. İlk başta söylediklerime inanmadı ama benim tavrımı görünce durumun ciddiyetimi anlamışa benziyordu.

"Merak etme sırrımı tutacağım, neye ihtiyacın olursa ben yanındayım. Nede olsa ben senin arkadaşınım öyle değil mi?

"Evet," dedim gülümseyerek.

Kese kağıdıdan bir parça kopardı ve cebinden bir kalem çıkarıp bir şeyler yazdı.

"Bu benim numaram, istediğin zaman araya bilirsin."

Kağıdı cebime koyup teşekkür ettim. Sonra yürüdük. Seyla'nın verdiği telefon çaldı. Açtığımda arayan Parla'ydı.

"Lale nerdesin biz çadırların yanındayız hadi sende gel?"

"Tamam," dedim ve telefonu cebime koydum.

"Çadırlar neredeki?" diye sordum merakla Cenk'e.

"Beni takip et."

Çadırların yanına geldik. Kızlar arabada beni bekliyordu. Cenk'e el sallayıp arabaya bindim. Otele kadar büyük bir sessizlik oldu. Otele gelince arabadan indik.

Naz'ın odasında su borusu patlamıştı bu nedenle oda bizimle yatacatı. Odaya geçtik. Çay ve kurabiye eşliğinde kızlara atlı karınca maceramı anlattım. Tabii hepsi bu olaya güldüler.

Benim için yorucu bir gün daha geride kalmıştı.

Pembe Ada (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin