Bölüm 10- Pembe Ada'dan Çıkış

37 9 0
                                    

Cenk'le ayrıldıktan sonra otele gidip biraz dinlendim. Beklemekten başka bir şey yoktu. Kızlarla pek fazla konuşmamıştık.

Seyla yanımıza geldi. Ağlayacak gibiydi. Pembe adanın başkanı kötü olabilirdi ama Seyla bu zamana kadar bize çok iyi davranmıştı. O iyi biriydi. Hem başkanın yaptıklarından haberi yoktu, bu yüzden o suçlanılması gereken son kişiydi. Bize sıkı bir şekilde sarıldı ve göz yaşlarını sildi.

"Madem son günümüz, biraz eğlenmek bizimde hakkımız," dedi gülerek.

Birlikte dışarı çıktık. Cenk'te yanımıza geldi. Birlikte önce eğlence parkına gittik. Pamuk şeker alıp birlikte tadını çıkardık.

Öğlene kadar birlikte vakit geçirdik. Öğlen bakanlığın önüne geldik. Başkan ve sinir bozucu yardımcısı vardı.

Seyla göz yaşlarını tutarak konuştu, "Ayrılma vakti geldi. Sizi özleyeceğim," dedi sonra da tekrar gözünden bir damla yaş aktı. Seyla'ya sıkıca sarıldık.

"Seni hiç unutmayacağız Seyla, her şey için çok teşekkürler."

"Rica ederim, sizinle vakit geçirmek harikaydı," dedi hafif bir tebessümle.

Cenk'e de sarıldım her ne kadar gerçek olmasada hüzünlenmiştim. Belki de onu da son görüşümdü. Kulağıma eğilip, "Her şey iyi olacak," dedi ve tebessüm etti.

Başkanın yardımcısı, elinde bir tepsi de üç tane pembe bardakla yanımıza geldi. Başkan limonataları bize uzatarak konuştu "Son kez size limonata ikram edelim dedim," dedi.

İlaç bu limonatalar da olmalıydı. Cenk'e baktım, iç der gibi baktı. İçmesem anlarlardı, bende bir yudum aldım.

Pembe adada ki diğer tanıştığımız arkadaşlarla vedalaştık. Aslında burayı sevmiştim. Pembe adayı kötü yapan tek şey başkan ve yardımcısıydı.

Başkan bizi bakanlığın arkasına götürdü. Parla ve Damla sürekli sorular soruyor konuşuyorlardı. Bense her şeyden haberdar susup planın iyi gideceğini umuyordum.

Soluk pembe renginde dar koridora girdik. Asansöre bindik.

Damla soru yöneltmeye devam etti, "Sizde mi bizimle geleceksiniz? Bu harika o zaman diğer renkleride görürsünüz."

Başkan sorulardan bunalmıştı, bunu belli edecek bir ses çıkararak bağırarak konuştu, "Yeter çok konuştunuz, başım şişti, susun artık!"

"Sen bize bağıramazsın, buna hakkın yok!" diye atıldım sinirli ve ciddi bir sesle.

"Sizin için bilmediğim yerlere gidiyorum, teşekkür edeceğinize nankörlük ediyorsunuz," dedi sinirle.

İçimden bir gülme geldi.

"Biz istemedik buraya gelmeyi," dedim aynı ses tonumla.

"Bizde istemedik sizin buraya gelmenizi, keyfimizden bunları yapmıyoruz."

İçimden her şeyi söylemek geliyordu. '

'Bir çanta dolusu para için olabilir mi? Bizi güle güle ölüme götürüyorsunuz! Birde haklıymış gibi üste çıkıyorsunuz! Siz ne kadar zalimsiniz!'

Asansörle yukarı kata çıktık. Bir kaç şifreli kapıdan geçtik. Şifrelerini aklımda tutmaya çalıştım. Aracın yanına geldik. İçine girdik. Biz arka koltuğa oturduk. Damla ve Parla eve gitmek için heyacanlanıyordu. Eminim başkanda alacağı paralar için seviniyordu.

Başkan sakin bir şekilde konuştu, "Evet kızlar artık eve dönüyorsunuz. Umarım bizi unutmazsınız," dedi tıpkı iyi rolü oynayan kötü cadı gibiydi. Kızlar cevap vermeden ben atıldım.

"Merak etme unutmayız hemde hiç bir anını." Ne demek istediğimi anlamamış gibiydi, boş boş baktı.

"Unutmayacağız," dedi Damla sakin bir şekilde.

Kemerlerimizi bağladık. Başkan göz bantlarını verdi. Aslında takmayacaktım ama dün gözüm açıkken başım çok ağrımıştı. Bende taktım. Uğultular yükseldi. Ortada oturuyordum. Bir elimle Parla'nın elini, diğer elimle Damla'nın elini tuttum.

Benim ikinci gelişimdi. Aklıma Naz geldi. İçimden onun için dualar ediyordum.

"Lütfen her şey yolunda gitsin."

                  ◇◇◇                                      ◇◇◇                                 ◇◇◇

Araç tüm hızıyla ilerliyordu. Yarım saatlik yol gitmiştik. Uğultular azalmıştı, sanırım gelmiştik. Araç yavaş bir şekil de zemine inmişti. Başkan gözlerimizi açtı.

Yine laboratuvarın önündeydik. Aracın kapıları açıldı. Laboratuvara girdik. Yine o diktatör adam çıktı karşımıza.

Adam duvardaki saate baktı. Sanırım daha vakit vardı. Bir anda sordum, "Siz nasıl bizi evimize götüreceksiniz ki?"

Başkanın dişlerini sıktığını bakmadan hissediyordum.

Adam derin bir nefes aldı ve sakin bir şekilde cevap verdi, "Uzun zamandır bunun için uğraşıyorum, yaptığım araştırmalar sonucu sizi evinize gönderebileceğim."

Zaman daralıyordu, herekete geçmem lazımdı. Ayağa kalktım ve en masum halimle konuştum.

"Şey... Lavaboya gitmem gerek."

"Koridordan ilerle, sol kapı."

Koridora girdim. Bir sürü kapı vardı acaba Naz hangisindeydi. Kulağımın arkasındaki cihaza bastım bir tıkırtı çıktı. Bu cihaz sayesinde Cenk'le irtibat halinde olacaktık. Cenk arkadaşlarından yardım isteyecekti.

Naz'ın bulunduğu odanın gizli bir yerde olduğunu düşündüm. En köşede küçük bir kapı vardı açmaya çalıştım. Kilitli olacağını düşündüm ama açıktı. İçerisi boştu bir masa ve dosyalar vardı. Buranın önemsiz olduğunu düşünüp geri çıktım.

Ses çıkarmamaya özen gösteriyordum. İçeriden kahkaha sesleri geliyordu. Kızlar ve adam arasında samimi bir diyolog gerçekleşmişti. Bir başka kapıya yöneldim. Bu kapı olacağını düşündüm ama bu da açıktı.

İçeriye girdim. Oda da bunaltıcı bir koku vardı. Hiç bir şey net değildi. Cisimler hareket ediyordu ya da ben öyle görüyordum. Başım döndü. Aklımı kaybediyordum hemen Cenk'e seslendim,

"Cenk bir odaya girdim sanırım hipnotize altındayım."

"Ne! hipnotize mi?" dedi daha önce hiç duymadığım bir ses "Hemen başka şeyler düşün ve kafanı dağıt," dedi.

Daha önce izlediğim bir flimden bir sahne canlandı gözümde. Adam hipnotizenin altına alınmamak için parmağını kırıyordu. Acı insanı kendisine getiriyordu. Parmağımı alıp kuvvetli bir şekilde ısırdım. Canım acımıştı ve kendime gelmiştim. Şimdi etraf daha belirgindi. Oda da bir masa ve kablolar vardı. Etrafı incelerken ayağıma bir şey çarptı. Bir an sıçradım, korkuyla aşağı baktım.

Bu da neydi?

Pembe Ada (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin