Bölüm 2- Pembe Ada'da ilk gün

74 11 2
                                    

Gözlerimi açtığımda bambaşka bir yerde olduğumu anladım. İlk an rüyada olduğumu sandım. Bir yatağın üstündeydim, yataktan destek alarak kendimi kaldırmaya çalıştım fakat bu hareketi yapmamla ellerim yatağın içine gömülmüştü.

Yataktan kalkmayı başardığımda etrafımı tekrardan inceledim. Bir odanın içindeydik, her yer pembeydi... Duvarlar, yerler, yataklar, mobilyalar kısacası her şey pembeydi.

Çok tuhaftı ki, giydiğim kot pantolonum ve tişörtüm bile pembeydi. Nasıl böyle bir şey olmuştu bir anda. Pembenin dışında hiçbir renk yoktu.

Sağ tarafıma döndüğümde Parla'nın tos pembe bir yatakta yattığını gördüm. Onun yanında da Damla yine pembenin farklı bir tonu olan yatakta yatıyordu. Ben nelerin olduğunu anlamaya çalışırken bir inleme sesi duydum. Parla uyanmıştı ve sanırım öldüğünü düşünüyordu.

"Nerdeyiz biz? Öldük mü? Yandık mı? Burası neden pembe? Lale neler oluyor?"

"Bende bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda burdaydık," dedim cılız bir sesle.

Ardından Damla uyandı. Oda aynı tepkiyi verdi. Bense yangından kurtulduğumuzu ve bizi buraya getirdiklerini düşündüm. Dışarıda ailemizin bizi bekliyor olabileceği ihtimali vardı aklımda.

Bir kaç tuhaf ses duyduğumuzda Damla ayağa kalktı ve kapıya benzeyen tuhaf cisme doğru yürüdü Parla ile bende arkasından onu takip ettik.

En son sinema salonunda kapının kulpunu açmaya çalışıyordum ve kilitli olduğu aklıma geldi. Bu kapının da kilitli olabileceğini düşünmüştüm.

Yorgun ve bitkin bir durumda olduğumdan kapıya yaslandığımda ellerim kapının diğer tarafına geçti. Kapıda pamuktandı. Kapının kulpunu açmayı denemektense birlikte pamukları koparmaya çalıştık. Açtığımız deliğin içinden geçtik.

Tahminlerim doğru çıkmamıştı. Burası bir otel gibiydi ve yine pembeden başka bir renk yoktu. Hepimiz merdivenlerden hızlı hızlı aşağı indik. Kimse konuşmuyordu. Sadece neler olduğunu anlamaya çalışıyorduk.

Birkaç kat indikten sonra kocaman bir şehir vardı önümüzde ve heryer pembeydi. Pembeden başka hiçbir renk yoktu. Pembenin her tonu vardı. Kafamı yukarı kaldırdığımda tabelada kocaman bir şekilde Pembe ada yazıyordu.

İlk ben gördüm sanmıştım ki Parla yüksek bir sesle "Pembe ada mı?" demişti.

Bir kadın sesi duyduğumuzda hep birlikte arkamızı döndük. Spiker bir kadın ve onun önünde de kameraman bir adam vardı. Adamın kıyafetleri saçı bile pembeydi, bu gerçekten çok ama çok tuhaftı. Kadın bir şeyler söylüyordu fakat ben etrafı incelemekten onu tam dinleyemiyordum.

"Evet sayın izleyiciler bugün uzun bir aradan sonra pembenin yeni bir rengini keşfettik Gül kurusu."

İçimden, gül kurusu keşfedileli yıllar olmuştu bunlar daha yenimi öğreniyor dedim. Kadın sayın izleyiciler dediğine göre burda yaşıyan başka birileride vardı. Zaten etrafta bir sürü ev vardı.

Kızlara baktım ve Damla'nın sert bir şekilde kadına doğru yürüdüğünü gördüm.

"Nerdeyiz biz? Burası neresi? Hangi ülkedeyiz? Niçin ağaçlar, evler, gökyüzü pembe? Yeşile, maviye, kahveye, kırmızıya, ne oldu? İstifa mı ettiler?"

Kadın yumuşak bir şekilde cevap verdi.

"Pembe ada'dasınız efendim. Burası pembe ada. Dediklerinizi anlamadım yeşil, mavi ne?"

Bu sefer Parla söze atıldı. Sinirli bir sesle.

"Sen bizimle dalga mı geçiyorsun? Gerçekten yeşil, mavi renkleri bilmiyor musunuz?"

Kadın yumuşak tavrını hiç bırakmadan konuştu.

"Hayır efendim buna hakkım yok. Sorularınıza gelincede pembe adada pembeden başka renk yoktur. Sadece pembe ve pembenin tonları vardır" dedi kadın.

"Orasını anladık," dedim sinirli bir sesle. "Bizi yetkili biriyle görüştürün hemen," dedim. Kadın ne kadar ciddi olduğumuzu anlayınca, "Beni izleyin sizi başkanımıza götüreceğim," dedi.

Kadını takip ediyorduk. Kadın normal ve bir o kadar rahat bir şekilde ilerliyordu. Biz ise pembe rengi ilk defa görmüş gibi ortamı büyük bir heyecan ve merak ile izliyor ve ilerliyorduk. Aslında haklıydık çünkü görmemiştik. Daha önce pembe bir ada ve bu kadar pembe renk görmemiştik.

Fazla yürümeden önümüzde kocaman pembe bir bina belirmişti. Artık bu ayrıntıyı söylememe gerek yoktu, çünkü her şey pembeydi.

Damla'nın çığlık atmasıyla binayı incelemeyi bıraktım.

"Lale! Parla! Saçlarınız... Onlar da p-pembe."

Damla'nın söylediği şey ile kendimi incelemeye başlamıştım. Ten rengimiz hariç pembeydik bizde. Damla ile Parla'ya baktığımda sadece saçlarımızın değil, göz renklerimizinde pembe olduğunu anladık.

Kızlara dönüp panik ile sordum "Deniz rengi gözlerime ne oldu böyle?"

Spiker kadın sohbetimizden hoşlanmamış olmalı ki bizi kenera çekip önümüzdeki aynayı gösterdi.

Aynaya baktığımızda hepimiz çığlıklar atmıştık. Saçlarımız, gözlerimiz, kirpiklerimiz, kaşlarımız hepsi pembenin tonlarıydı. Buraya geleli pek olmamasına rağmen pembeden midem bulanmıştı.

Spiker kadının yürümeye başladığını görünce bizde devam ettik. Asansöre binince spiker bayan dördüncü katı tuşladı. Asansörden indiğimizde görüş alanımıza bir kadın beliriverdi. Spiker kadın, kadına başkan ile görüşeceğimizi söyledi. Sonra kadın uzun koridordaki dipteki kapıyı açtı. Geniş bir odaydı.

Spiker kadın koltukta oturan kadını selamladı ve ciddi ve bir o kadar sakin sesi ile konuşmaya başladı.

"Başkanım, bu kızlar sizinle görüşmek istiyor."

Başkan dediği kadın spikerin çıkmasını işaret etti ve o da hemen çıktı. Odada yanlız kalınca hepimiz sorular sormaya başlamıştık.

"Buraya nasıl geldik?"

"Neden her şey pembe?"

"Kahverengi saçıma ne oldu?"

Ve daha bir sürü sorular yönelttik başkana. Başkan sakin ve otoriter ses tonu ile "Teker teker lütfen" dedi. Burada ki insanlar ne kadar da sakindi böyle. Her şeyi tos pembe görüyorlardı ve bu çok normaldi. Her şey öyleydi.

Kızlar susunca her şeyi en ince ayrıntısına kadar ben anlattım. Başkan sanki bu olayları daha önceden duymuş gibi sakindi ve hiçbir tepki göstermemişti. Söylenenlere sadece başını sallamakla yetindi.

Ayağa kalktı ve yavaş yavaş cama doğru yöneldi. Bizi yanına çağırınca hemen yanına doğru ilerledik.

Pembe ağacın altında yine pembe saçlı bir kızı göstermişti. Kız ağacın altına çömelmiş boş boş pembe çimenlere bakıyordu.

"O kızı görüyor musunuz? O da bir hafta önce buraya geldi. Aynı sizin gibi bir düğün salonunda çıkan yangından buraya geldi. Bir haftadır onu evine götürmek için çabalıyoruz. Sizin içinde elimizden geleni yapacağız."

Başkanın konuşması bitince kıza yöneldim ve bizim gibi başka biri olduğuna sevinmiştim.

Başkan bir kadına seslendi ve "Bu üç kıza otelimizden bir oda verin," dedi ve bize yöneldi. "Siz de rahatınıza bakın, pembe ada harika bir yerdir, umarım memnun kalırsınız."

Kızlarla dışarı çıktık şimdi en azından ilk uyandığımızdan daha sakindik. Belkide pembe adaya alışabilirdik.

Pembe Ada (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin