Bölüm 12- Sığnak

40 10 0
                                    

Bakanlığın altına girmiştik. Aracın kapılarını açtım. Hepimiz panik ve tedirginlikle araçtan indik. Naz'ı sırtıma aldım, hala kendine gelememişti. Hızlıca ilerliyorduk. Karşımıza koyu pembe saçlı, kahküllü, saçının renginde ojesi olan, askılı giyinmiş bizim yaşlarımızda bir kız çıktı.

Soluk bir sesle konuştu, "Beni takip edin, sizi buradan çıkaracağım."

Bir şey söylememe kalmadan ilerlemeye başladık ardından. Merdivenden aşağı indik. Nereye gideceğimize dair hiçbir fikrim yoktu. Cenk bize saklanacak bir yer ayarlayacağını söylemişti. Ona güvenmeliydim. Naz bedenime ağırlık yapsada bunu umursamadan ilerledim.

Kısa bir süre sonra karşımızda bir kapı belirdi. Kapının yanında bir oğlan bekliyordu. Oda Cenk'in arkadaşı olmalıydı. Elindeki bir şeyle hızlıca kapıyı açtı. Küçük kapıdan çömelerek geçtik. Karşımızda içi flimli bir araba duruyordu.

"Hadi binin," dedi oğlan. Şöför koltuğunda Cenk'i görmemle rahatladım. Oğlan Cenk'in yanına bindi bizde hemen arabanın arkasına bindik. Kız arabaya binmemişti.

"Dikkatli olun, haberleşiriz," dedi ve yanımızdan ayrıldı.

Cenk başını yoldan ayırmadan endişeyle sorusunu yöneltti, "İyi misiniz?"

"Biz iyiyiz fakat Naz hâla kendine gelemedi."

"Fazla sürmez, ilacın etkisi birazdan geçer," dedi yanındaki oğlan.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordu Damla korkusunu gizlemeye çalışarak.

"Kimsenin sizi bulamayacağı bir yere, ikinci bölgenin dördüncü kısmına," dedi Cenk. Dördüncü  kısım uzak olmalıydı.

Yol boyunca bir kaç kelime dışında konuşmadık. Yol çok uzundu ve ben yaşadıklarımızın etkisinde kalmıştım. Cenk arabayı hızlı sürdüğü için dördüncü bölgeye bir saatten az bir sürede varmıştık.

Kimsenin olmadığı ıssız bir yerdi burası. Havada soluk pembe bir duman vardı. Burası diğer yerlerin aksine çok daha kötü ve pisti. Bir kaç kez dolandık yolu aradılar. Bulmaları fazla sürmedi. Karşımızda yıkık bir duvar vardı. Önce Cenk ve arkadaşı indi. Oğlan eliyle duvarın tozunu aldı sonrada cebinden pembe bir anahtar çıkarıp kapıyı açtı.

"Eğilerek geçin," dedi Cenk sessizce.

Dediğini yaptık. Naz'ı taşımama yardım ettiler. Küçük dar kapıdan teker teker içeri girdik. İçeriye uzun süredir  kimsenin girmediği duvardaki pembe lekelerden belli oluyordu. Yinede burası şuan ki durumumuz için gayet iyiydi.

Yerde pembe tüylü bir halı vardı, odanın sol köşesinde küçük havalandırmaya benzeyen bir pencere vardı, içeriyi aydınlatıyordu. Halıya oturduk. Kapıyı kapattılar.

Cenk derin bir nefes verdi, "Sonunda bitti. Burada güvendesiniz burası Umut'un dedesinin eski çalışma odasıydı, bir süre burada kalacaksınız gerisini daha sonra düşünürüz," dedi hafifçe gülümseyerek.

"Önce tanışalım. Ben Umut Cenk'in okul arkadaşıyım, elimden geldiğince size yardım edeceğim."

Umut; uzun boylu, gül kurusu rengine yakın saçları ve cam gibi koyu pembe gözlere sahip biriydi. İyi bir insan olmasaydı bize yardım etmezdi diye düşündüm.

"Teşekkürler, çok teşekkürler," dedim. Hepimiz ayrı ayrı teşekkür ettik.

Naz neredeyse kendine gelmişti. Sürekli sayıklıyordu. Korktuğu yüz ifadelerinden belli oluyordu.

"Yardım...Yardım edin... Bırakın  beni..."

"Naz iyi misin? Bizi duyabiliyor musun? Merak etme artık güvendeyiz, bize bir şey yapamazlar."

Bunları söylerken Cenk'te kendine gelmesi için bardaktaki suyu Parla'ya uzattı. Parla suyla Naz'ın yüzünü ıslattı.

O sırada kapı iki kez tıklandı. Hekes birbirine baktı. Bir gün içinde o kadar çok şey yaşamıştım ki biraz daha bekleselerdi kalbim durabilirdi.

Cenk kulağını kapıya dayadı. Karşı taraftaki bir kaç kelime söyledi ve Cenk kapıyı açtı. İçeri girdiler ve ardından kapı tekrar kapandı. Gelenleri tanıyor olmalılardı. İçeri iki kişi girdi biri sabah gördüğüm kızdı, diğer adamı ise daha önce hiç görmemiştim.

Adamın ellerinde eczane poşetine benzer poşetler vardı. Adam bizden büyük orta yaşlardaydı. Neredeyse beyaza yakın pembe saçları vardı. Pembe takım elbisesiyle bir iş adamına benziyordu.

"İşlem tamam," dedi Cenk adama dönerek.

"İyi iş çıkardınız. Ahh! Sizler ne zaman kız kaçıracak kadar büyüdünüz?" dedi adam.

Sonra bize bakarak devam etti, "Önce kendimi tanıtayım, benim adım Jamsın, Cenk ve Umut'un abileri sayılırım. Pembe ada büyük laboratuvarında profosör doktorum. Herne kadar Cenk'lerin yaptığı iş gizli ve tehlikeli olsada bu gençlere hayır demek pek mümkün olmuyor. Yaptığımız işten umarım pişman olmayız," dedi. Son cümlesini ciddi bir şekilde söylemişti.

Ardından soğuk bir sesle yanındaki kız konuştu, "Bende Lava, Cenk ve Umut'un yakın arkadaşıyım," dedi. Pek cana yakın gözükmüyordu.

Cenk ve Umut'a yönelerek, "İnsanın böyle bir arkadaş çevresi olunca başına nerde neyin geleceğini bilemiyorsun," dedi sitemkar bir sesle.

"Korkma Lava başın derde girmeyecek," dedi Cenk bıkkın bir sesle. Anlaşılan bize yardım etmek için bu kız ve adamı Cenk zorlamıştı.

Bir süre sessizlik oldu. Sonra Bay Jamsın elindeki poşeti bana uzattı, "Bunun içinde arkadaşın için pan zehir var. Durumu o kadar kötü değil ama siz yinede verin. Kendine gelmek üzere," dedi.

"Çok teşekkür ederim efendim," dedim tebessüm ederek.

"Ne demek, önce sağlık."

Bitkin bir şekilde duvara yaslandım ve gözlerimi dinlendirmeye bıraktım. Bugün fazlasıyla yorulmuştuk.

Pembe Ada (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin