-5-

42 7 0
                                    

Kutsay saçlarımı kuruttuktan sonra ikimizde salona inmiştik. Mısra tabiri caiz ise ağzıma etmişti. Gözlerimin sulandığını gördüğünde kızmayı bir kenara bırakıp sarılmıştı. Şimdi ise Mısra ve ben bir koltuğa  Kutsay ve Barlas bir koltuğa oturmuşlardı. Ben saatin geç olduğunu ve bu saatte burada durmamızın yakışıksız olacağını söylesemde Mısra ve Barlas dinlememiş burada kalacağımızla ilgili planlar yapmışlardı. Mısra bu konuda nasıl benimle aynı fikirde değildi anlamıyordum. O da yanlış bulurdu ama şu an gayet rahat davranıyordu ve hiç yabancılık çekmiyordu. Ben ise koltuğa sinmiş arada Kutsay'a bakış atıyor yakalanınca koltuğa daha çok siniyordum. Böyle saatler geçmeyeceğini anlaşılınca bu saatte (!) sahil kenarında yürümeye inmek istediler. Mısra heyecanla montunu şapkasını giyerken ben başımı aşağıya eğdim ve üstümde ki Kutsay'ın kıyafetlerine baktım. Başımı kaldırıp Kutsay ile göz göze gelince kaşlarımı kaldırıp hafif gülümsedim. Durumu anlayıp yanıma geldi. "Barlas!" Barlas kapının ağzında Mısra ile montlarını giyiyorlardı. Kutsay'ın sesi ile başını bize çevirdi ve 'Ne var?' anlamında salladı. "Dolunayın kıyafetleri hala ıslaktır. Onlara gidip üstünü değiştirsin. Size yetişiriz." Hey! Benim planım bu değildi ki! Ama gayet mantıklı geliyordu. Omuz silktim. Barlas ve Mısra da onay verince bizde montlarımızı giymek için harakete geçtik.

Anahtarı kapı deliğinden içeri sokup iktirdim. Anahtarı saat yönünde çevirip kapıyı araladığımda Kutsay arabanın kapılarını kitlemiş bana yetişiyordu. Aralık kapıdan içeri girip ayakkabılarımı çıkardım. Oyalanmadan hızlı adımlarla odama gittim. Kutsay'ın kıyafetleri ile durmak hoşuma gitmişti ve dürüst olmak gerekirse çıkarmak istemiyordum. Ama bu düşüncemi dile getirsem niye diye sorarlar adama. Dolabın kapağını açıp gözüme ilk çarpan siyah salaş uzun sweatshirtümü ve altına siyah sağ bacağında galaksi şeklinde yazı yazan taytımı giydim. Üstümden çıkardığım Kutsay'ın kıyafetlerini güzelce dürüp poşete koydum. Pijama götürmeyecektim. Hatta unutmuş gibi yapacaktım. Bunları tekrar giymek istiyordum. İnşallah Kutsay pijamalarını aldın mı diye sormaz diye geçirdim içimden. Büyük adımlarla odamdan çıktım. Aralık olan kapıya baktığım da Kutsay'ın içeri girmediğini kapının önünde beklediğini gördüm. "Neden içeri girmedin? Ay! Çok özür dilerim seni içeri davet etmeden daldım ben de içeri." Yüzüne mahçup bir ifade ile baktım. Güldü. "Hayır önemli değil. Sadece ayakkabılarımı çıkarmak zor geldi." Beklemediğim cevaba yanıt olarak kıkırdadım. Evimin ışıklarını kapatıp çıkarken kapıyı arkamdan çektim. Hâlâ delikte olan anahtarı da çekip elimde sağlam tuttuktan sonra Kutsay'a dönüp gidebiliriz anlamında kocaman sırıttım. Bir kaç saniye yüzüme bakıp gülümsedi ve arkasına döndü. O giderken bende tam ayağıma geçirmediğim ayakkabılarımı zıplayarak giymeye çalışıyordum. Bir kaç yere yapışma tehlikesi geçirsem de ayakkabılarımı giymiş sağ sağlim arabaya ulaşmıştım. Arabayı çalıştırıp yola koyulduğumuzda Kutsay hala takılmalarıma sırıtıyordu. Ona bakıp göz devirdim ama onun sırıtması içimi eritiyor dudaklarım benden bağımsız harakete geçiyorlardı. Kafamı geriye koltuğa yasladım. Sahil kenarına varana kadar gözlerimi dinlendirebilirdim. Bu düşünceyi kendimce de onaylayıp gözlerimi kapattım.

"Dolunay.."

Gözlerimi aralayıp sesin sahibi olan Kutsay'a çevirdim kafamı. "Uyuyorsun sanmıştım." Gülümsedim. Yayıldığım koltukta dik pozisyona geçtim. "Hayır sadece gözlerimi dinlendiriyordum." Dudaklarını birbirine bastırım kafasını salladı. "Tamam. Geldik hadi bizimkilerin yanına gidelim." Arabadan inmeye yeltenince bende ellerim ile yüzümü ovuşturup inmek için kapının kolunu tuttum ve kendime doğru çekerek kapıyı açtım. Bir ayağımı dışarı atarak arabanın içinden çıktım. Yüzüme vuran hava ile biraz irkilsem de takmadım. Arabanın kapısını kapatıp beni bekleyen Kutsay'a doğru adımladım. Yanına varınca beraber yavaş adımlarla ilerlemeye başladık. Biraz ilerledikten sonra elini ensesine attı ve kaşıdı. Bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyor gibi duruyordu. "Bir şey mi var?" Gözlerini kocaman açıp bana doğru çevirdi başını. "Nereden anladın ya?" Omuz silktim. "E enseni kaşıyorsun." Ama sanırım bu söylememem gereken bir cümleydi. Yüzümü buruşturup yandan Kutsay'a baktım. Kaşlarını kaldırmış sırıtıyordu. Vücudumda ki kan yanaklarıma toplanınca kafamı eğdim. Kısa bir sessizlik sonra konuştu. "Kokun." Kaşlarını çatıp bir şey demeden ona baktım. "Kokun.. Çok tanıdık geliyor. Sanki. Sanki özlemini duyduğum biri..."

Gül GüzeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin