-6-

34 3 2
                                    

İkimizin adlarımız ile birbirine seslenmesi birbirimize sessizce bakmamızı sağlamıştı. Kafamda istemsizce canlanan adına ne diyeceğimi bilemediğim bir anı, kesit gözlerimi doldurdu. Çok tuhaf hissediyordum. Mutluydum, ve sevgi hissettim hem de iliklerime kadar. Kutsay'a bakmaya devam ederken bir hıçkırık ve eş zamanla akan göz yaşımla yanımda Mısrayı isteme isteğim kat ve kat arttı. Kutsay neden olduğunu bilmediğim ama gözlerinden anladığım bir duygu karmaşası ve ağladığımı görünce ki yüz ifadesi ile ne yapacağını şaşırmış vaziyetteydi. Açıkçası beni ağlarken görmesini istemiyordum. Hızla yataktan kalktım koşarak Mısra'nın yattığı odaya gittim. Kapıyı tıklamadan direk kapıyı açtım ve odayı gözlerimle taradım. Oda da Sadece Barlas vardı. Kaşlarını kaldırmış merakla bakıyordu. Ağzını açıp bir şey diyecekken ondan önce davrandım. "Mısra nerede?" Ses tonum çaresizce çıkıyordu. Barlas'ın kaşlarını çatmasına sebep oldu. "Lavaboda ve sana ne oldu?" Kafamı sallayıp kapıyı kapattım. Bakışlarımı kapıdan çekip koridora çevirince merdiven basamağının sonunda Mısrayı gördüm. Tahmin etmiştim bu kattaki lavaboyu değil aşağıdakini kullanmıştı. Mısra da kafasını kaldırıp bana bakınca yüz ifadem nasılsa ağzı şaşkınlıkla açıldı. Koynunda ağlamak için kendimi sıkıyordum. Yüz ifademe yansımış olmalıydı. Yoksa yüzüme far görmüş tavşan gibi neden baksın değil mi? Hızlı adımlarla Mısra'nın yanına gittim ve hemen sarıldım. Mısra da hemen beni sardı. "Ne oldu Dolunay. Ne bu halin?" Kendimi bir adım geri çektim. "Salona inip konuşalım mı?" Kafasını salladı. O önde ben arkada merdivenlerden indik. Salona geçip koltuklara oturdum. Mısra da su alıp geleceğini söyleyerek mutfağa gitti. Oturduğum yerde başımı eğdim. Ve o anı düşündüm. Her düşündüğüm de Kutsay'a karşı artan özlemim nedendi? Ya onun odada ki surat ifadesi? O da mı bir şeyler görmüştü? Şu iki gündür niye tuhaf şeyler hissediyorduk ya da? Omzunda hissettiğim baskı ile irkilerek ne olduğuna baktım. Mısra hafif tebessüm etti ve elinde ki suyu bana uzattı. Suyu alıp yavaş yavaş içtim. Gelip karşıma oturdu. "Evet. Anlat bakalım benim Ay'ıma ne oldu? Kutsay mı bir şey dedi yoksa?" Kafamı olumsuz şekilde salladım. "Bir şey gördüm." dedim sesim çıktığı kadar. Her an yine ağlayacakmış gibi hissediyordum. Mısraya baktığım da gözleri parlıyordu. Heyecanla kafasını salladı, ellerini bacaklarıma koydu. "Ne gördün Dolunay?" Anlamsız gözlerle ona baktım. Tahmin ettiğimden daha pozitif davranıyordu. Ama bozuntuya vermeden kafamı salladım. "Kutsay vardı. Ben unu döküyordum o topluyordu. Yani toplatıyordum. Sonra onun yatağına saklanıyordum. Oda üstü başı un iken beni gıdıklamaya geliyordu 'Ceza' diyordu." Devam edemedim. Sesim titriyordu. Anlatırken gülümseyesim geliyordu, sanki mutluydum. Ama bu sadece kafamda canlanan bir kesitimsi bir şeydi. Bunun gerçek olmaması beni bir yandan üzüyordu. Gözlerim Mısraya döndüğünde salonun kapısına bakıyordu. Kafamı çevirip salon kapısına baktım. Barlas ve Kutsay kapının eşiğine yaslanmış bizi izliyorlardı. Kutsay ile göz göze gelince gülümsedim. Karşılık olarak yoğun gözlerle bakmaya devam etti ve gözlerini kırptı. Gözlerimi indirip önüme döndüm. Arkamda haraketlilik oldu ve koltuğun dibine yere oturdular. Mısra elleri bacaklarına hızla indirdi. "Ay yeter ben dayanamayacağım!" Üçümüz de aynı anda Mısraya dönünce Mısra dudaklarını birbirine bastırdı. "Dolunay, Kutsay si...." sesini bölen kapı sesi oldu. Mısra dudağını büktü. "Evrenin bir mesajı bu. Daha istemiyorsa." diyip omuz silkti. Barlas elleriyle yerden destek alarak ayağa kalktı. Giderken bir eliyle Mısra'nın saçını karıştırdı ve kapıyı açmaya gitti. Mısra elleriyle söylenerek saçlarını düzeltirken gülümsedim. Kutsay hala yerde sırtını koltuğa yaslamış şekilde oturuyordu. Sadece karşıya bakıyordu. Ona ne olduğunu bilmiyordum ama merak ettiğim kesindi. Soracak cesareti kendimde bulamıyordum daha. "Durukan! İn tepemden seni küçük pezevenk!" Gözlerimi büyütüp salon kapısının eşiğine baktım. Barlas'ın minicik küfürü ile sırıtmaya başladım. Bahsettiği kim bilmiyordum ama küçük dediğine göre çocuk olabilirdi. "Sen kime küçük diyorsun lan!" Üçümüz de kapıya bakıyorken Barlas ve onun sırtında bizimle yaşıt hiçte küçük olmayan bir erkek salona giriverdi. Ya da giremediler. Dağ gibi çocuk olan Barlas kapının ağzında boydan boya uzanıyordu. Durukan denilen çocuk tek ayağını yere düşen Barlas'ın sırtına koymuş göğsünü gererek kendini övüyordu. Mısra Barlas'ın düşmesine kahkaha atarak gülüyordu. Dayanamayıp gülmeye başladım. Kutsay kafasını bana çevirdi. Gözlerimiz birleştiğinde onun gözlerinde ki yoğunluğu anlayamıyordum. Gözlerimi yavaşça ondan çekerek Barlas'a ve Durukan'a döndüm. Barlas minicik küfürlerini sıralarken Durukan ile salonun ortasında duran lüks masanın etrafında dönüyorlardı. Durukan nefes nefese ellerini yukarı kaldırıp dur işareti yaptı. "Yeter yoruldum. Ateşkes kanka." Barlas gözlerini devirip Mısra'nın yanına kendini attı. "Keseceğim ben şimdi senin pi.." Mısra ile aynı anda 'Oha' tepkisi gelince Barlas yandan bize baktı ve omuz silkti. Bende omuz silkip Durukan'a bakmaya başladım. O da biraz soluklanıp bize döndü. Gözleri bir koltuktaki bana bir de önünde yerde oturan Kutsay arasında mekik dokuyordu. "Bizim çifte kumrular da buradaymış. Dolunaycığım yine çok güzelsiniz." Durukan koltuğun önüne gelip ayağı ile Kutsay'a sanki bir eşyaymış gibi iktirdi. Tabi ki milim dahi haraket etmeyen Kutsay kafasını yavaş yavaş Durukan'a doğru kaldırdı. Tek kaşını kaldırmış bir vaziyette Durukan'a bakarken Durukan şirince gülümsedi ve kendini yanıma attı. "Naber güzellik?" Kafamı çevirip Durukan'a baktım.

  "Ellerimi bağlamış konuşmalarının bitmesini bekliyordum. Ne güzel koltukta otururken önümde yerde oturan sıfatına öldüğüm adamın saçlarını okşuyordum. Sürekli böyle yapardı. Koltukta yanıma oturmaz yere oturur kafasını da bacaklarıma koyardı. Kafası daha rahat olsun diye bağdaş kurardım. Öyle daha rahat ettiğini de biliyordum. Yine güzelce aşık olunası saçlarını okşarken Durukan geldi ve her zaman yaptığı gibi Kutsay'ı çıldırtmak için bana güzellik vb. sıfatlar kullanarak yanaşmaya çalıştı. Durukan ile yakın arkadaşız ama Durukan'ın Kutsay'ı sinir etmek, çıldırtmak, zıvanadan çıkarmak gibi hobileri var. Ve şu an onlardan birini yapıyor. "Bana bak Durukan. Kalk diyorum. Biliyorsun iki saniyemi almaz seni oradan televizyona fırlatmak." Durukan cık cıkladı. "Ama Kutsayım.." Araya girdim. "Hey hey! Deme ona öyle ben vururum ağzına." Kutsay bana öpücük atınca sırıttım. "Tamam be vazgeçiyorum bulaşmayacağım." diyip yanımdan kalkınca Kutsay hemen yanıma yerleşti. Durukan iğrenmiş gözü ile bize baktı. "Ben gidip diğerleri ile uğraşırım." Durukan arka bahçeye çıkan sürgülü kapıya doğru giderken Kutsay arkasından bağırdı. "Sen mutfağa falan git. Rahat bırak şunları belki hislerini açıklarlar artık birbirlerine."

Gözlerim bulanık görmeye ve kendimi tutamayacak gücüm kalmadığını anlayınca bomboş ifade ile bana bakan yüzlere baktım. En son oturduğu yerden kalkmış hafif eğik şekilde bana bakan Kutsay'a değdirdim gözlerimi. Gözlerinde endişe vardı. Niye, neden bu hale gelmiştim şimdi aklım almıyordu. Gözlerim kapan artık diye feryat ederken onlara izin verdim. Karanlık ben sararken başka kollar da beni sarmıştı. "Dolunay!"

İçime sinmeyen kısa bir bölüm daha ne güzel (!). Umarım fazla bekletmemiş ve sevebileceğiniz bir bölüm olmuştur. İyi okumalaaar :*

Gül GüzeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin