• Jeon Jungkook
[14121_, pazar]Yaralanan biri değildim. Acı neydi bilmezdim. Hiç yalnız kalmam sanardım. Ama insanın başına hep en korktuğu gelirmiş...
Dışarıda sağanak var ama ruhum kadar soğuk olamaz. Şemsiyemi kenara fırlattım ve yürümeye başladım. Yağmur damlaları saçlarıma değerken mutluyum. Bugün çiçek almalı mıydım ona? Lanet olsun paramı evde unuttum diye aklımdan geçirirken karşı sokaktaki güller dikkatimi çekti. Beyaz güller. Onun en sevdiği...
Gülleri kopardıktan sonra koşmaya başladım bugün geç kalmıştım.
Yağmuru aldırmadan bastığım çukurlar yüzünden üstümü çamur yapmıştım. Kirli olan ellerimle umursamazca saçlarımı karıştırdım. Birkaç adımdan sonra ona ulaşmıştım.
Karşımda duruyordu işte!
Kalbimi hüzün kapladı, içimdeki kara bulutlar gözlerime akın etmiş su damlalarını bırakmamak için kendini zor tutuyordu. Benliğimi acı kaplamıştı. Her pazar olduğu gibi buradan sonra içmeye ve çatı katına çıkıp ağlamayı planladım. Ancak öyle ertesi güne hazır olabilirdim.
Yanına yaklaştım ve soğuk taşa oturdum. Aldığım gülleri yanına koydum ve isminin yazılı olduğu taşı ellerimle okşadım.
"Bugün hava kötü değil mi? Sen yağmur sevmezsin."
Yutkundum.
"Geç kaldığım için özür dilerim sevgilim..."
Sesim titremiş, içimdeki kara bulutlar damlalarını bırakmıştı. Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. Tekrar ve tekrar ağlayacağımı bilsemde ağlamaktan nefret ediyordum.
• Roseanne Park
[15121_,pazartesi]İnsan kendisini hiç değişmez sanar fakat her zaman kendisini değiştirmeye çalışır. Hayatın güzelliklerini görmek istemez, her zaman üzülür ve pes eder.
Annemde bu insanlardan birisi. Babamla ayrıldıktan sonra hemen pes etmiş ve Seoul'a taşınmamıza karar vermişti. Üstelik bana bile sormadan. Ona sinirliydim hemde çok ama kızamazdım da. Onu anlamaya çalışıyordum. Tek sorun onun işi yüzünden beni her zaman yalnız bırakacak olduğunun bilerek yine de beni buraya sürüklemiş olmasıydı.
Aşağı indim ve bavulları taşıyan anneme baktım. Buraya alışmak istemiyordum. Avustralya benim evimdi, ben orada büyümüş bütün anılarımı orada elde etmiştim. Yeni bir hayat ve yeni insanlar beni zorlayacaktı.
İyi tarafından bakarsak yaklaşık 2 yıldır bana aşık olduğunu söyleyen Joon Hyuk'dan kurtulmuştum. Ona şans vermek istemiştim ama elimde değil, yapamıyordum. Ben birine bağlanamıyor ya da birine aşık olamıyordum. Kalbim yokmuş gibi yaşıyordum. Şikayetçi değildim bu durumdan aksine mutluydum. Çünkü kimseye aşık olacak kadar aptal değildim.
Yarım saat evde oyalandıktan sonra okula gitmek için dışarı adımımı attım. Kulaklıklarımı takıp en Agnes Obel'in kulaklarıma dolmasına izin verdim. Yağmur kokusunu içime çektim. Bu kokuyu seviyordum. Böyle kokan bir parfüm olsaydı günde bir şişe bitirebilirdim.
İlk günden geç kalmamak için adımlarımı hızlandırdım. Transfer öğrenci olmak baştan başa berbattı. Ayrıca ilk günü bahane edip serbest gelmiştim. Bahçeye girince üstüme dikilen gözlere ve fısıltıları umursamadan müdürün odasını bulmaya koyuldum.
"Roseanne Park, okulumuza hoşgeldin!" Okul müdürü pek de samimi olmayan bir tebessüm ile elini uzattı. Elini sıktım ve "Teşekkür ederim." dedim. Daha sonra küçük bir kağıda sınıfımı yazdı ve nöbetçi öğrenci ile beni yolladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
COLD HEARTS || 𝙧𝙤𝙨𝙚́ •𝙟𝙪𝙣𝙜𝙠𝙤𝙤𝙠
Hayran Kurguİnsanlar... Onlar niye bu kadar kötü. Kalbimi kırıyorlar ve beni darmaduman edip "iyi misin?" diye soruyorlar. Ben bunları hak etmedim desem de ne değişecek? Ben buradayım, bunları yaşıyorum ve her saniye biraz daha ölüyorum. Şimdi onun soğuk elleri...