sleep on the floor - the lumineers
Annemin salı yemeklerinde bahsettiği saçma sapan konuların arasında benim çocukluk anılarım ve bu anıların arasında da parmaklarımla oynamam var. Annemin dediğine göre ben çok çok küçükken, henüz daha agubugudan başka bir şey diyemez yaştayken parmaklarımla oynayarak kendi kendime güldükten sonra uyuyakalırmışım.
Çok nadiren ağlar, ağlarken de pek ses çıkarmazmışım nasıl oluyorsa. Bu yüzden annem her zaman nerede olursak olalım aklına estiğinde yanaklarımı morartarak akıllı bir velet olduğumu, ama şu an kaybolan çoraplarımın tekleri için evi başına yıktığımı bir tek kendinin bildiğini gösteren bakışlarıyla söyler.Hâlâ bazen uyumak isteyip de uyuyamadığımda, korkudan altıma sıçacak dereceye geldiğimde hemen sabah olması için parmaklarımla oynayarak uyumayı beklerim, genelde işe yarar çoğu zaman uyurum.
O gece Jongin sorduğum soruyla yüzüme dakikalarca bakıp hiçbir şey demedikten sonra içime oturan hisle uyuyamadım, bu yüzden parmaklarımla oynadım ama işe yaramadı. Sabaha kadar gözümü kırpmadım, son zamanlarda çok fazla sabahladığım aklımın ucuna takılırken de şafak vakti olduğunda Jongin'in uyanmasını bekledim. Önce biraz kıpırdandı, gözlerimi kapattım, boynuma yaslı başını çektiğinde de doğrulduğunu fark ettim. Gözlerim kapalıydı, ne yaptığını bilmiyordum ama hareket ettiğini belirten en ufak bir ses çıkmıyordu. Birkaç dakika sonra yatağımdaki ağırlık gitti, sonra ise penceremin sürgüsünü duydum. Gitmişti.
Gözlerimi açıp derin bir nefes verdiğimde tavanıma baktım. Hiçbir soruma cevap vermemişti, bir denizin ortasına başıboş bırakılmış gibi hissediyordum sadece. Merak ediyordum, endişeleniyordum.
Baekhyun'un Jongin hakkında bitmek bilmeyen soruları bile dönüyordu aklımda.
Ben Jongin'i, Jongin olarak biliyordum sadece. Jongin benim çocukluk arkadaşım deyip geçiyordum ama onunla olan ilişkim odam dışına çıkmıyordu. Jonginle hiçbir zaman bir şeylerin muhabbetini tam olarak yapmamıştık, birbirimizin en sevdiği renkleri, en sevdiği şarkıları, en sevdiği kitapları ya da en sevdiği kıyafetlerin ne olduğunu bilmiyorduk. Bunlar en basit örneklerdi, Jongin benim çocukluğumdu, Jongin benim hem geçmişim hem de şimdimdi ama ben onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum, vampir olması dışında.
Problemlerimizin başlıcasını da vampir olması çekiyordu zaten. Ben daha vampir olmasını kendime yedirememiş, yedirdiğimi düşündüğüm sıralarda da hayatımı her yönden sarsacak şeyler yaşamışken Jongin ile sorunlarımız gittikçe manyak bir hal alıyordu.Vampir olmasını yediremediğimi düşünürken birdenbire nasıl nefes aldığını, bana her sarıldığında nasıl sıcaklığını hissettiğimi, nasıl terlediğini ya da nasıl bir ten kokusuna sahip olduğunu sorguluyordum. Ve Jongin bana hiçbir şekilde cevap vermeyip dikkatli olmamı söyledikten sonra abuk subuk olayların içinde hiçliğe karışıyordu. Ben de her gece yatağıma gelmesiyle yelkenleri indirmeme sinirleniyor, kendi kendimi tekmelemeye çalışıyordum.
"Sehun duvara tekme atmayı kesmezsen cadı Lula bizim boynumuzu kesecek."
Baekhyun sırtını yasladığı yastığından ve boynuna kadar çektiği yorganının altından elindeki menekşe desenli peçete ile sümüklerini sildiğinde bacaklarımı durdurdum. Yatağıma enlemesine yatmış ve başımı yatağın kenarından sarkıtarak beynime kan gitmesini sağlayıp ölmeyi beklerken bir yandan da havada sallanan bacaklarımla yatağımın yanındaki duvara tekme atıyordum. Yan odada cadı Lula kalıyordu. Bir ara yurtta yatağının altında motorlu testere taşıdığına dair dedikodular dönmüştü ama cadı Lula gülümseyerek girdiği yemekhanede yok öyle bir şey caaanım deyip elindeki bıçağı fırlatarak masalardan birine sapladıktan sonra geldiği gülüşüyle gitti. Baekhyun ile korkumuzdan kaç gün yataklarımızı birleştirerek uyumuştuk çünkü cadı Lula yan komşumuzdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my bestfriend is a vampire//sekai
FanfictionZaman, Jongin ve sivri dişleri ile geçiyordu, basit hayatımda ise basit olmayan tek şey Jongin'di ve o, kesinlikle çocukluk arkadaşımdı.