final

1.2K 152 118
                                    

billie eilish - 6.18.18

On iki yaşındayım, Jonginler taşınmadan önceki günün akşamı, yani doğum günüm. Sinirli bir şekilde çizgi romanlarımdan birinde göz gezdiriyorum, sinirliyim çünkü Jongin sabahtan beri doğum günüm hakkında tek bir laf etmedi, büyük ihtimalle unuttu. Unutmuş olması kalbimi çok kırıyor, yine de sinirle oturmaktan başka ne yapılır bilmiyorum. Derken penceremden bir taş sekiyor, gece olduğu için korkutsa da kalkıp bakıyorum, Jongin bahçede durmuş bana gülümsüyor. Camı kaldırıp başımı dışarı sarkıtıyorum.

"Aşağı gel, çilli çocuk."

Çillerimden nefret ederim, ama onun bana çilli çocuk demesini içten içe seviyorum. Yine de sinirim geçmiyor, gözlerinin içine baka baka başımı iki yana sallıyorum. Gülümsemesi kaş çatmayasıyla son buluyor.

"Aşağı gel dedim, Sehun. Gelmezsen bir daha seni bisikletimin arkasına bindirmem."

Beni ne ile korkutacağını çok iyi biliyor, ama Jongin bisikletini sevdiğimi sanıyor, aslında ben bisiklet bahanesiyle ona sarılmayı seviyorum. Tamam deyip pencereyi kapatırken sessizce merdivenlerden inerek bahçeye çıkıyorum. Sırtında bir ayıcık çantası var, ne yapacağımız hakkında hiçbir fikrim yok. Yanına ulaşınca elimi sıkı sıkı tutup ikimizi de bahçeden çıkartıyor. Ona engel olmuyorum, ev ile orman arasındaki açıklığı kapatıp ormana girdiğimizde bile engel olmuyorum. Bize göre en uzak mesafe olan göle geldiğimizde bile sesimi çıkartmıyorum. Yoruluyorum, elimi çekip bir ağacın kenarında dinleniyorum ama Jongin hâlâ aynı dirilikte.

"Yoruldun mu?"

"Evet."

"Ama henüz gelmedik."

"Gelmedik mi? Senin oyunlarına katılmak istemiyorum Kim Jongin, sadece eve gitmek istiyorum."

"Karanlıktan mı korkuyorsun?"

"Hayır."

"O zaman derdin sadece yorgunluksa sırtıma bin."

Önüme gelip sırtını dönerek eğiliyor. Boyum ondan uzun olduğu için beni taşıyamayacağından, ayağının takılmasından ve yuvarlanarak düşmemizden korkuyorum. Yine de ellerimi boynuna, bacaklarımı beline doluyorum ve ayağa kalkıyor. Uzun bir süre beni sırtında taşıyor, hâlâ nereye gittiğimizi bilmiyorum. Tek bildiğim evden uzaklaştığımız ve gecenin bizi içine çektiği.

Bir süre sonra Jongin duruyor, beni yere bırakıyor. Bacaklarım ağrıdığı için biraz oturduktan sonra elimi tekrar tutup kaldırıyor. Birkaç metre daha yürüyoruz ve sonunda ağaçların altından, ormandan çıkıyoruz. Bir uçumurun kenarındayız, önümüzde bir akşam manzarası var ve üzerimizde ilk defa bu kadar çok yıldız görüyorum. Her yer sessiz ve çok güzel.

"İyi ki doğdun, Sehun."

Gözlerimi gökten çekip başımı indiriyorum. Jongin elinde bir mum tutuyor, nasıl yaktığı hakkında bir fikrim yok. Üflemem için öne uzatıyor, üflüyorum ve sarılıyoruz. Daha sonra birlikte uçurumun kenarına oturuyoruz. Her şey çok güzel gidiyor, birkaç saat sonra eve dönüyoruz, Jongin sürekli iyi ki doğduğumu fısıldıyor. O gece hiç uyuyamıyorum. Sabah gözlerimi açtığımda Jonginlerin taşındığı haberi geliyor.

Derler ki, bir hikayenin sonu başından bellidir. Jongin'i kaybederek başladığım bu hikayenin sonunu hiç düşünmedim, merak bile etmedim. Sanki her zaman yanımda kalacak, bana iyi ki doğduğumu fısıldayacak, her gece yanımda uyuyacak, fark etmediğimi sanıp saçlarımdan öpecek veya saçma sapan hikayeler anlatacak gibiydi. Fakat şimdi bunları bir daha yapıp yapmayacağını kestiremiyorum, çünkü Jongin'i en son görüşüm onlarca kırmızı adamın arasında bana kaç diye yalvarırkendi. Ne yaptığını, nasıl olduğunu, nerede olduğunu bilmiyorum, bu yüzden iki haftadır ölü gibi etrafta dolanıyorum. O gece yurda geldiğimde her tarafıma saplanan ağrılarla kaskatı kesilmem birkaç gün beni acı içinde bıraktı. Yine de, belki Jongin yanımda uyumak ister diye her gece eve gidip penceremi açık bırakıyorum. İhtimallerden nefret ediyorum, fakat bunu yapacağımı yine de en iyi ben biliyorum. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

my bestfriend is a vampire//sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin