million - smnm
"Hadi bakayım, bir, iki, üç."
"Olmuyor ulan olmuyor."
"Olacak, olduracağız Oh Sehun. Hadi bakalım, bir, iki, üç."
Baekhyun on beş defa pantolonunu kalçasından geçiremediğinde, on altıncı deneme de olumsuz bir sonuç verdi.
"Geçmiyor işte ulan, kilo aldım artık eski pantolonlarım olmuyor, demek yerine içine sıkışmaya çalışıyorsun."
Sinirle oflayıp bir defa daha pantolonunu çekmeye çalıştığında ve yine koca kalçasından geçiremediğinde ağlayarak yatağına oturdu.
Yurttaydık, odamızda. Saat on kırk beşti ve saat dokuz elli beşten beri Byun Baekhyun, koca kalçası ve kesinlikle artık küçük gelen bir pantolonla uğraşıyorduk. Chanyeol iki saat önce Baekhyun'u arayıp üçümüz birlikte bara gitmeyi teklif etti. Muazzam şekilde sıkıldığımız ve bunaldığımız için su gören çöl kertenkelesi misali bu teklife atladık ve giyinmeye başladık. En azından başlamaya çalıştık.
Baekhyun buz mavisi pantolonunu giymek istedi, önce bacaklarından geçiremedi. Sonra büyük bir azimle kalçasına kadar çekti fakat gerisini halledemedi, ona yardım ettiğimde ise etleri sıkıştığı için ağladı fakat yine de inada bindi ve elli dakikadır Baekhyun ve koca kalçasından buz mavisi bir pantolon geçirmeye çalışıyorduk."Çıkar şunu," dedim nefes nefese yatağıma otururken, "başka bir şey giy, çıkar şunu."
Ağlak bir surat ifadesiyle kıyafet dolabına yöneldi ve başka şeyler çıkartıp giydi.
"Nasıl küçülmüş ya bu pantolon? Nasıl yıkıyorlar bu kıyafetleri, kaynar suda mı?"
"Kilo aldım demeye dilin varmıyor, milleti suçluyorsun."
"Almadım ben kilo falan, küçülmüş işte basbayağı."
Başımı sallayıp onu geçiştirdim ve yatağıma uzanıp telefonumdaki oyunu oynamaya başladım. Chanyeol bir saate gelirdi, hazırlanma derdim yoktu, şu an tek derdim oynadığım oyunun bilmem kaçıncı bölümünü geçmekti.
"Seninkini de çağırsana." dedi Baekhyun.
"Benimki kim?"
"Jongin işte, şerefsiz olan." dedi saçlarına şekil verirken, gözlerimi oyunumdan çekmedim.
"Jongin'in, senin çeneni dinlemekten çok daha önemli işleri var."
"Ne, mafya babası mı?" dedi.
"Klan babası." dedim hafif gülümseyerek, bacağıma vurdu.
"Kalk yürü," dedi, "Chanyeol aşağıda bekliyormuş."
"Ne kadar da dakik." dedim Chanyeol'ün bir saat önceden geldiğini gözüme sokan saate bakarak.
Birlikte merdivenleri inip dışarı çıktığımızda, Chanyeol bizi görünce yaslandığı duvardan ayrıldı ve ceplerine yerleştirdiği ellerini çıkartıp Baekhyun'a sarıldı.
"Hangi bara gidiyoruz?" dedi Baekhyun yürümeye başladığımızda.
"Yurdun arka sokağındakine." Chanyeol elini Baekhyun'un omzuna attığında ellerimi ceplerime yerleştirip Chanyeol'e baktım.
"Şeytanın El Çantası'na mı?" dediğimde başını aşağı yukarı salladı.
Şeytanın El Çantası, bela demekti. Sözlüklerde bile yazdığına emindim hatta. Aradığınız her türde insan vardı, iyi insanlar hariç tabi. Kötü kimyasallar, berbat müzikler ve içli dışlı insanlar her yerdeydi, ki bu mecazi anlamda bir içli dışlılık değildi. Su bile içseniz içinde mutlaka bir şey olurdu, orada saf bir şey yoktu, içine zorla iki insanın girebileceği genişlikte olan odalarındaki yayı fırlamış yataklara serilen yeni örtüler bile en fazla iki saniye temiz kalabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my bestfriend is a vampire//sekai
FanfictionZaman, Jongin ve sivri dişleri ile geçiyordu, basit hayatımda ise basit olmayan tek şey Jongin'di ve o, kesinlikle çocukluk arkadaşımdı.