see you later,Gardenia

732 47 38
                                    

Küçük bir kız iken bana öğretilen şeylerin ışığını takip etmekten asla vazgeçmemiştim. Hayat çizgimin üzerinde yürürken asla dengemi kaybetmememiş,göz hizamı hedefimden hiç ayırmamıştım.

Ta ki onun kırmızı gözlerine takılana kadar.

Ayağım çizgiden dışarı kaymış,dengemi kaybedip onun cehennemine düşmüştüm. Bir daha kendimi kafesinden kurtaramamıştım. O beni seviyordu.. fakat sevgisinin kaynağı nefretiydi.

Okul saatimin geldiğini fark ettiğimde çoktan evden ayrılmış,boş sokakta birbirini takip eden adımlarım eşliğinde yürüyordum. Okula geç kalmaktan hiç çekinmiyordum.. okula gitmek istemiyordum ki. Bunu beni sadece iki saniyeliğine gören biri anlayabilirdi. Farklıydım çünkü onlardan. Onlar gibi çekik göz genine sahip değildim mesela.. saçlarım siyah ya da kahverengi değildi. Bal rengi saçlarım ve onlara uyum sağlayan mavi gözlere sahiptim. Onlardan farklı olduğum için beni sürekli garipsiyorlardı. Buraya ait değilmişim gibi davranıyorlardı. Hoş.. ben de nereye ait olduğumu bilmiyordum ki! Rüzgarda uçuşan yapraklar kadar biliyordum gideceğim yönü. Şu sıralar aklım allak bullaktı,toparlanamıyordum. Sürekli gördüğüm bir çift kırmızı gözü düşünüyordum. Her gece aynı saat diliminde gördüğüm adamı bir türlü unutamıyordum. Sadece birkaç saniyeliğine süren bakışmamız bana da pek bir şey anlam ifade etmiyordu. Sadece gözlerini aklımdan çıkaramıyordum. Bir tutkunun esiri gibiydim bu yüzden. Bir kere daha bakmak istiyorum gözlerine. Nedenini bilmiyordum bu merakımın.. hislerimin kaynağına da henüz ulaşabilmiş değildim ama her gece gördüğüm gözleri bu gece de görebilme umuduyla girmiştim okulumun bahçesine.

Dersler aynı hızda başlayıp biterken kafamı masamdan kaldırmıyor,kalemimle kağıdıma bir şeyler karalıyordum. Kol saatimi kaldırıp baktığımda okul çıkışıma az kaldığını görüp derin bir nefes vermiştim bıkmış bir tavırla. Zaten hayat bize yeterince şey öğretmiyor muydu? Hem en önemli olan deneyimlerimizdi. Birkaç saçma ve gereksiz bilgi ile kafamızı dolduran okula isyan etmekten asla vazgeçmeyecektim.

Sonunda okul bittiğinde yarı zamanlı çalıştığım işime doğru yol almıştım. Kitap satan yaşlı bir adamın yanında çalışıyordum. Okul ve iş  çıkışları müşterileri daha fazla olduğu için yarı zamanlı işimi kabul etmişti. Çok bir şey yapmıyordum zaten.. kitap arayan insanlara yardımcı oluyor ve tozlanmış rafları siliyordum. Dağılmış kitapları düzenlerken rastgele bir tanesini alıp yine rastgele bir sayfa açıp okuyordum satırları. Benim için bu sıkıcı bir işten ziyade ruhumu ve zihnimi dinlendirebildiğim harika bir fırsattı.

Yaşlı adama yardım ederken,bir yandan da kitap arayan insanlara el uzatıyordum. Müşteriler azaldıkça rahat bir nefes almış ve kahvelerimizi içmeye başlamıştık. Yanında çalıştığım ihtiyar çok konuşmazdı.. sadece kahvesini içer ve kitabını okurdu. Sattığı kitapların neredeyse hepsini okumuş olması ona karşı olan hayranlığımı gün geçtikçe arttırıyordu. Kahvemi içmeye başlamış,rahat bir pozisyona geçmişken kapının açıldığını uyaran zil titreşmişti usulca. Gözlerim kapıya kaydığında gördüğüm tanıdık görünüm ile az kalsın içemediğim kahve yüzünden boğuluyordum. İhtiyar yavaşça sırtıma vurmuş,iyi olduğumu görünce kitabını okumaya devam etmişti. Kırmızı gözleri üzerimde hissettikçe,kalbimi saran baskı artıyordu sanki.. bir şey beni kalkmam için zorluyordu.

Yavaşça oturduğum sandalyeden kalkmış ve rafların arasında gezinen müşteriye doğru ilerlemiştim. İki büyük rafın arasında karşılaştığımızda bana dönmeden gülümsemişti. Parmak uçları kitapların üzerinde geziniyordu,gözleri de parmaklarının değdiği yerleri takip ediyordu. "Özellikle aradığınız bir kitap var mı bayım?" Sesim titremediği için içten içe kendimi tebrik etmiştim. O ise gözlerini benim gözlerime kaydırmıştı. "Hayır,istediğim tek şey burada." Bana bakarak söylediği cümleleri duyduğumda gözlerim eliyle tutup çıkardığı kitaba takılmıştı. Benim gözlerimin içine bakarak söylediği cümleler bana ulaşır gibiydi ama yaptığı şey o cümleleri yarı yolda durdurmuştu. Aldığı kitaba baktığımda  Shakespeare'in Romeo&Juliet'ini tuttuğunu gördüm. Küçük bir tebessüm yerleştirmiştim dudaklarıma. Shakespeare en sevdiğim şairlerden biriydi. Çoğu insan onun birkaç repliğini bilse de kendisinin ne gibi efsaneler yazdığından bir haberlerdi.

"Yarayla alay eder, yaralanmamış olan.
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederden,
Sen ondan çok daha güzelsin diye."

Sayfa açmadan,direkt bana doğru bakıp okuduğu satırlar işimi zorlaştırıyordu. Gecelerdir görmek için yanıp tutuştuğum kırmızı gözler tam önümdeydi ve bana esaretine boyun eğdiğim kitaplardan satırlar okuyordu. Ne tepki vereceğimi şaşırmış bir şekilde bir sağa bir sola bakıyordum. Sonunda cesaretin ucunu yakaladığımda onu incelemeye başlamıştım. Siyah pantolonu uzun bacaklarından dökülüyordu.. pantolonuna uyum sağlayan siyah bir kaban giymişti. Uzun beyazımsı saçları arkasından toplanmıştı ve birkaç tel yüzünün yanlarına düşüyordu. Parmaklarına taktığı yüzükler onun ne kadar asil olduğunu kanıtlamak ister gibiydiler. Yaşlı durmuyordu. Otuzlarının ortasında bir adam gibiydi. Özgüvenli olduğu,sürekli dik duran omuzlarından ve gözlerimin içine bakmaktan çekinmemesinden anlaşılıyordu. Bu adam asi biriydi. Hem asi hem asildi. Sonunda düşüncelerden kendimi çekip çıkardığımda onu kasaya doğru yönlendirmiştim. Ödeme işlemlerini halledip kitabını poşete koyup hızlıca ona geri vermiştim. Yavaşça selam verdiğimde bakışları benden ayrılmamıştı. Bir süre sonra arkasını dönüp kapıya doğru ilerlemişti. Kendimi arkasından gitmemek için tembihliyordum ama benliğim yine beni dinlemeden bacaklarımı harekete geçirmiş ve ona doğru yönlendirmişti beni.
"Affedersiniz!" Sesimi duyduğunda yavaşça durmuştu. Onun için açılan araba kapısına sırtını vererek bana doğru dönmüştü. "Üzgünüm.. fakat size sormak istediğim bir soru var.." gülümsediğinde gerginlik bacaklarımı titretmişti. "Elbette ki sorabilirsin." Boğuk sesini duyduğumda tuttuğum nefesimi salmıştım. "Belki saçma gelecek.. Ama daha önce bir yerde karşılaşmış olma ihtimalimiz var mı bayım? Sizi bir yerden tanıyor gibiyim."  Gözleri gözlerimi işgal etmişken bakışlarımı ayırmamak için kendimi zorluyordum ama gözlerinin içinde ki yoğunluk kazanacak gibiydi.
"Hayat karşılaşmalar ile doludur küçük kız." Eğlenir gibi bir hali vardı. Yavaşça kaklarımı çatmıştım. "Bu bir cevap değildi bayım." Birkaç adımda yanıma gelmesi beni germişti. Güçlü tavrı merakımı ezmek ister gibiydi ama onun gözlerini gördüğüm geceleri unutamıyordum. "Senin gibi güzel bir kız ile aynı havayı solumaya 'karşılaşma' gibi bir kelimeyi kullanmak,aramızda ki atmosfer için basit kalır. Ben buna 'bağ' demek istiyorum. Belki de aramızda ki gizli bağ güçleniyordur.. beni sana çekiyordur,küçük."
Nefesimi tutmuş,onun cümlelerini hazmetmeye çalışırken o arkasını dönmüş ve onun için açılan arabaya binmişti hızlıca. Kapısı kapanmadan son kez bana bakmış ve gülümsemişti. "Görüşmek üzere,Gardenia."

Size meşhur Gardenia'yı tanıtayım, şu yukarıda gördüğünüz hanımefendi; Gardenia

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Size meşhur Gardenia'yı tanıtayım, şu yukarıda gördüğünüz hanımefendi; Gardenia.

Anime dünyasına ait bir karaktere hikaye yazıyor olmam,kanlı canlı bir kızımızı ana karakter yapamayacağım anlamına gelmez. Sürekli anime karakterlerinin kullanıldığı hikayelerden kopup,bu hikayeyi biraz daha somutlaştırmaya karar verdim. Yani anime dünyasına ait büyük ve ara renklerle süslenmiş gözleri,rengarenk saçları ve ufacık bedenleri unutun. Bu hikaye anime dünyasından kopup insanların dünyasını konu alacak bir kitap olacak. Karl Heinz'ın özellikleri aynı. O insan olmadığı için onu değiştirme gereğinde bulunmuyorum.

Umarım beğenirsiniz!

Gardenia••Karl HeinzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin