9.Bölüm

330 24 16
                                    

Dibine kadar hissettiğim soğukla birlikte canımın yanıyor olması çok garipti. Ben soğuğa dayanıklıydım ne olmuştu bana? Jongdae neredeydi? Beni kurtarması gerekmez mi? Keskin soğuğu iliklerime kadar hissediyordum. Jongdae'nin sıcak güven veren kollarına ihtiyacım vardı. Gözlerimi açtığımda korkuyla çığlık atmaya çalıştım ama sesim çıkmıyordu. Ne olmuştu burda? Neden Karanlıklar Diyarı bu haldeydi? Kim? Kim bu derece de zarar vermişti? Ellerimden destek alarak zorla ayağa kalktım. Bir yerlere tutunarak Jongdae'yi aramaya başladım. Görüş açım artık daha kısıtlıydı, yani bir insan kadar görebiliyordum. Neredeyse artık hiç bir şeyi duyamıyordum sağır gibiydim... Bir kaç adım daha ilerlediğimde yerde gördüğüm bedenle durdum. Göz yaşlarım bağımsızlığını ilan edip gözlerimden kayıp giderken dizlerimin üstüne düştüm. Neredeyse sürünerek yanına vardığım bedenin yüzünü kendime çevirdim. Bu-bu olamaz, hayır olamaz hayır hayır. Kardeşim Baek'im ölemezdi hayır. Ben onsuz ne yapacaktım, o benim biricik kardeşim. Bir anda ittirildiğimde korkuyla gözlerimi beni iten kişiye çevirdim.
"Sen yaptın, onu sen öldürdün katil. Kardeşini sen öldürdün, herkesi sen öldürdün katilsin sen, katil. Bir kan emiciden daha canisin sen. Git buradan. Git yoksa seni öldürmek zorunda kalacağım, Soğuk Varlık. Gerçi benim elimden olan ölümün şeref ister sende ölmek için gram şeref dahi yok"

Ağlayarak Sehun'un ayaklarına kapandım

"Ben ben bir şey yapmadım Sehun ben yapmadım"

Boğazım tuttuğu gibi beni duvara fırlattığında kırılan kemiklerimi hissetmiştim. Gözlerinden ateş saçan Sehun suratıma karşı ağır küfürler edip yok olmamı diledi ve Baek'i kucağına alarak gitti. Düştüğüm duvarın kenarından kalkarken, kaburgalarımın organlarıma batarak canımı yakmasıyla çığlık attım. Kaburgalarım kırılmıştı ve iyileşmiyordu. Canımın yanmasını umursamamaya çalışarak ayaklandım. Her adımımda ölen masumlardan özür diledim onca insan ölmüştü ve hepsi benim suçumdu katildim ben... Jong Dae, Jong Dae'm neredeydi o- o olmadan ne yapardım ben. Deli gibi etrafta ki cesetlerin arasında Jong Dae'yi arıyordum. O, benim sevdiğim adam neredeydi, mühürlüm neredeydi? Ağlayarak, sarsılarak, canımı acıta acıta saatlerce onu aradım... Bulamamıştım, saatler geçsede bulamamıştım aklıma gelen son yerle birlikte içimde ki acıyla kararan gözlerime inat yürümeye devam ettim. Taht, orada olma ihtimali yüksekti hem de çok fazla. Uçurum kenarına kurulmuş olan o saraydan içeri girdiğimde titredim. Kan kokuyordu, bunu koku alma duyum bu kadar düşükken bile alabiliyordum. Dizlerim titrerken kendimi merdivenlere attım. Zorla çıktığım bir kaç kat merdivenden sonra geldiğim kapının önünde fısıldadım

"Jong Dae'm sevgilim"

Kapıyı tüm gücümle ittirip açtığımda, bir kaç adım ilerledim. O-olamaz ona bunu yapmış olamam, onu öldürmüş olamam. Büyük adımlarla yanında durduğumda yere çöküp kafasını kucağıma çektim. Kafamı kaldırıp yüreğimden kopan o çığlığı serbest bıraktım. Karanlıklar dünyasında yankılandı o çığlık, benim başlangıcım ve sonumda yankılandı...

"Kalbi durdu"

Odaya giren Jongdae önünde ki adamı ittirdi

"Duramaz, yalan söylüyorsun"

Sevgilisine, Mühürlüsüne, Hayat eşine yetişememesinin bedeli bu olmamalıydı.
Gözünden akan bir damla yaş Minseok'un dudaklarına düştüğünde derin bir nefes sesi doldu tüm odaya. Sonrası ise bir karmaşa Minseok'un çığlığı Karanlıklar Diyarının en ücra sokaklarında, dağlarında, mağaralarında yankılandı. Canı yanan Minseok'un elleri kaburgalarına gitti bilinçsizce daha gözleri açılmamıştı. Bilincide ciddi manada yerinde değildi. Bilinçsizce hareket ediyordu. Yaraları iyleşmişti, bunda en büyük katkı Karanlıklar Diyarının önde gelen isimlerinden birinin sayesindeydi. Şifacı kurt Zhang Yixing tek bir yara izi dahi kalmamıştı. Bileklerinde, belinde, karnında  ve bacaklarında. Kurt boğan otu kesmişti vücudunu ve normal bir şifacı olsaydı, şu an izler değil yaralar hala duruyor olurdu. Çığlık tekrar odada yükseldiğinde, Yixing, Jongdae'yi iterek Minseok'un başına geçti kaburgalarının kırılmış iç organlarına zarar verdiğini farkedince elleri otamatik olarak göğüs kafesine gitti. Bir kaç büyülü söz ile elleri Minseok'un bedenini kesmeden içine girip kırık kemikleri düzeltti. Ellerini çekip Jongdae'nin gözlerine baktı. Ne demek istediğini anlayan Jongdae masada olan makası eline alıp elinde bir yara açtı akan kanı Minseok'un dudaklarına akıttığında her şey tamamdı. Yixing odadan çıkarken son kez konuştu.

"Ona iyi bak, eğer bir iki saatte uyanmazsa kendin uyandır. Uyanmazsa eğer... gitmiş demektir."

Duraksayıp kullandığı kelimeler Jongdae'yi ürkütmüştü. Ya uyanmazsa diye bir korku sarmıştı bütün bedenini. Eline bir bez alıp suyun içine ucunu koydu ıslandığında geri çekip az önce dudaklarına akıttığı kanın, yanağına doğru akanlarını sildi. Pek söylemek hatta düşünmek bile istemesede cildi, teni bir ölünün bedeni gibiydi. Soğukluğunu Jongdae her zaman normal karşılardı ama şimdi soğuk bedeni artık farklı bir soğukluk yayıyordu... ölüm soğukluğunu. Kurtarmak istiyordu sevdiğini, hemen şimdi ama ellinden beklemekten başka bir şey gelmiyordu. Oturma odasında ise hava ölüm havası idi, sanki evde birinin cenaze töreni vardı. Göz yaşları ve kanlı bir bekleyiş. Bağlılıklarını ve geçmiş olsun dileklerini iletmek isteyen Karanlıklar Diyarı halkı kutsal bir taşın üzerine kanlarını akıtmıştı ve akıtmaya devam ediyordu. Bu Diyar sanıldığının aksine az hem de çok az itimat etmeyen barındıyordu, onlarda zaten pek bir olaya karışmaz kendi halinde yaşardı. Herkesten uzakta Dünyada ise garip bir karmaşa vardı. Yaz ayında olan ülkelere kar yağmış, kış ayında olan ülkelerde ise hava -38'lere kadar düşmüştü insanlar evlerinden ve iş yerlerinden çıkamıyordu. Baekhyun ise... Minseok'un evinin önünde yas tutuyordu o anlamıştı, dünyada olanların nedenini. Minseok ölüyordu ya da ölmüştü. En sevdiği şey Kar Tanelerinin yere düşmesini izlemek olan o çocuk, şimdi kar tanelerini indiren meleklerin ağladığını hissediyordu ve bu canını yakıyordu. Kar taneleride yas tutuyordu. Bütün dünyayı soğutarak yas tuttuğunu ilan etmişti. Göz yaşları yere düşmeden donuyordu. Baek yorulmuştu ve üşüyordu ama bu onun için sorun değildi. Abisine götürecekse soğuk onu, gitmeye razıydı. Ama Sehun gitmesine izin vermezdi. Baek'in olduğu açıklık alana zorlana zorlana, canı yana yana girdiğinde Baek'in yanaklarından düşmek üzere olan donmuş göz yaşını nazikçe tuttu parmak ucunda eriyen gözyaşıyla birlikte Baek'in kapanmak üzere olan gözlerine baktı.

"Ona gidelim... böyle olmasını istemezdim ama böylesi daha uygunmuş bizim için..."

Gözleri kapanan Baek'i kucağına alıp kendi Diyarına kendi ülkesine göz yaşları içerisinde getirdi...

Kısacık bir aşkın içinde kaybolduğum🎶 dırırım  diye devam edip sizi bu bolca yas içeren bölümün sonunda karşılıyorum.
Evet biliyorum şu an şöyle diyenleriniz var.
"Burda kesmek zorunda mıydın be?" Ve siz sormuş ya da sormamış olsanızda cevap veriyorum. Evet burada kesmek zorundaydım. Çünkü kelime sınırını geçtim :( Hoşuma gitmeyen bir şey bu ve ben 100 kelime fazla yazdım. Kendimi yazarken durduramıyorum ya. Diğer bölüm için spoi veremiycem çünkü bende ne olacağını bilmiyorum yazarken ne geçerse içimden onu yazıyorum yani 😉

Yorganın altında nefessiz kalarak yazdım bazı yerleri o yüzden saçmalamış olabilirim. Burada çok uzun oldu. Gideyim o zaman ben😅

WOLF ~ChenminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin