Akşam oluyordu. Ben dışarıda dae ile oturuyordum salıncakta.
Dae ile bugün tanışmıştık.
Oldukça sevimli bir yüzü var ve biraz utangaç. Ama deli dolu birisi ve bana göre oldukça güzel bir yüzü var."Dae?. Şu ileride ki kişinin ismi nedir?."
Diye sordum ve çardakta oturan genç bir adamı gösterdim. Çatık kaşlı ve asabi birine benziyordu.
"O bir prens. Ismi de duck young. Birilerini aşağılamayı sever. Biz hizmetlilere oldukça kaba davranır.
Ama işte hizmetli olduğumuz için mecbur sesimizi çıkaramıyoruz."(Prensin kim olduğunu tahmin ediyorsunuzdur.)
Durgunlaştı. Hizmetlileri sırf hizmetli diye 'kullanıp atan biri' olarak düşünüyor olmalı prensi. Haklı sayılmazda. Elimi omzuna koyup güven verircesine sıktım.
Prens olsun veya olmasın, benim sevdiklerimi üzemez buna izin vermem. Bu asi davranışları yüzünden kendisine çok düşman edinecek ama haberi yok."Merak etme. Ben varken sana birşey yapamaz. Buna izin vermem. "
Dediğimde bana minnetle gülümsedi.
Prense baktığım da bize baktığını farkettim. Göz devirip önüme döndüm.
Aklıma gelen fikirle gülümsedim."Hadi hayvan bilmece oynayalım.
Şimdi ben bir hayvanın özelliklerini ve görünüşünü anlatıcam ve sende hangi hayvan olduğunu bilmeye çalışacaksın. Bulursan sıra sana geçecek. "Kafasını tamam anlamında salladı.
Pekalaa evet bir düşünelim.
Kurba?... Yok. Domuz?... Yok.
Buldum!."Beneklisi de vardır komple siyahı da.
Yırtıcı ve vahşidir. Kuzenleri küçük ve daha az tehlikelidir. Insanlar Küçükleri daha çok severler. Bil bakalım bu hangi hayvan? ."Dedim ve dae düşünmeye başladı.
Bakalım bilecek mi. Gerçi kolay sordum."Kedi mi?."
"Yaklaştın."
"Buldum jaguar! ."
"Doğru cevap!."
.....
Öğlen saat 13:20
Güneşi severim ama fazla değil.
Karı severim ama çok değil.
Yağmuru severim ama kaybolup gitmesini değil. Yağmurun toprakları ıslatınca verdiği o koku burnumdan gitsin istemem. Ve sen asil adam...
Sen benim yağmurumsun.Yazdığım şeyle gurur duydum kendimden. Şiir mi yazdım bilmiyorum pek emin değilim ama yinede çok hoşuma gitti.
Perşomeni rulo şeklinde yapıp dolaba koydum ve yeni yeni çıkmaya başlayan güneşe baktım.
Aslında güneş bizim için hem bir tehlike hemde bir yaşam ateşi.
O olmasa yaz diye birşey olmazdı.
Ama yinede güneşten dünyaya herhangi bir taş parçası düşse büyük bir tane yani...Dünya yanabilir belkide.Yumuşak yatağımdan kalkıp dolabıma ilerledim ve içinden temiz elbiseler çıkardım.
(O dönemin elbiselerine verilen ismi bilmiyorum.)
Siyah ve beyaz renginden oluşuyor.
Yatağımın üstüne koydum ve küçük evden çıktım.
Beni gören chae koşar adımlarla yanıma geldi."Efendim bir isteğiniz mi var yoksa?. Söyleyin hemen getireyim."
Dedi nazikçe. Yüzünü yere eymişti.
Hiçbir hizmetli dik dik bir prensese veya onun bir üstüne dik bakmaya cesaret edemiyordu.
Onun bu haline iç çektim.
Acımıyorum tabi ki ama yinede ben bu tarz şeyleri sevmem. En azından bana yapmasa keşke. Ama bunu söylediğim sırada yanımıza kraliçe gelmişti ve bir ton azar işitmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşka Yolculuk
Teen Fiction"aşka yolculuk" kore dizisinden alıntıdır bu hikayem. Içinde biraz farklılık var tabi hikayemde. Gelecekten geçmişe giden bir genç kızın hikayesi.. (kore ile ilgili.eski kore zamanı.)