bu kadın ne planlıyor?

480 27 14
                                    

Üstümden kalktı ve bana elini uzattı.
Elini tutup bende ayağa kalktım.
Ikimiz de üstümüzü sirkeledik.

"Bir daha saçımı çekme. "

Göz devirdim. Sende bana karışma o halde. Adım atma sesleri duyunca ikimizde o tarafa baktık.
Wang so un arkasında bize doğru gelen bir kadın var. Ah bu kadını sevmiyorum. Kendini fazla yüksekler de görüyor.
Wang so un yanında durdu ve bana kaşlarını çatıp bakmaya başladı.
Bende abartılı bir şekilde göz devirdim.

(Bu gıcıkk sinsiii yılaaannn olan kadın, hae soo yu kırbaçlayan şahıs. Toka yüzünden kırbaçlamıştı.)

Onlara sırtımı döndüm ve hızlı adımlarla oradan uzaklaşıp kasabaya doğru gitmeye başladım.

....

Dae ile kasabada yürüyorduk.
Insanların sattıkları şeylere bakıyorduk. Rengarenk ayakkabılar bile vardı.
Ileri de gördüğüm şeyle ağzım bir karış açıldı.

"Dae lütfen bana oradaki şeylerin telefon olduğunu söyle. "

Dae, benim baktığım yere baktı.
Adamın biri telefon satıyor resmen!.
Dae eliyle çenemden tuttu ve kapattı.

"Doğru görüyorsunuz prensesim.
Birisi onları ormanda bulmuş.
Bizim sarayda herkes kullanıyor artık. Bazı insanlar bu telefonlardan üretmek için malzeme aramaya başladı bile."

Koşarak oraya gittim ve adamdan iki tane telefon aldım.
Parasını ödedikten sonra yavaş yavaş sarayımıza doğru gitmeye başladık.
Telefonlardan birini dae e verdim.
Şaşırdı ve aldı.

"Prensesim ben...-."

"Dae hadi ama çok eğlenceli olacak hem. Ayrıca ben seni arkadaşım olarak görüyorum ve bu sana küçük bir hediyem. Bu arada internete nasıl bağlanacağız?."

Dedim ve yüzüm düştü.
Yüz nasıl düşer? . Yüzümü topliyim bari. Ama gerçi telefon varsa internette vardır.
Dae eliyle çok uzakta olan, yeni gibi duran direği gösterdi.

"Onun sayesinde bağlanıyoruz prensesim."

Direğin üzerinde kablolar var ve her yöne gidiyor
Hemen WhatsApp yükledim.
Wang soo nun telefon numarasını almam lazım.

"Dae bana telefon numaranı ver. Bu arada sarayda numarasını bildiğin kişiler varsa onları da ver."

Dedim ve dae nin telefonları söylemesini bekledim.
Sırayla hepsini söylemeye başladı.
Bende herkesi bir gruba almaya başladım.
Saraya geldik.
Dae işleri olduğu için yanımdan ayrıldı. Bende kendi odama gidip herkese takma ad koymaya başladım.
Ben isimleri yaparken bir bildirim geldi. Baktığım da wang soo nun gruba mesaj attığını gördüm. Ardından bir kaç kişi daha gruba yazmaya başladı.

Bulaşıcı: burası da neresi?

Gizli hatun: grup?

Çatık kaşlı rambo: beni hangi aptal buraya kaydetti

Gizli hatun: ayıp ayıp sana hiç bu sözler yakışıyor mu rambocum

Çatık kaşlı rambo: kimsin sen? Ne bu cüret?!

Gizli hatun: anan

Çatık kaşlı rambo: ne? Anne?

Gizli hatun: efendim evladım

Kankam: -kahkaha atan emoji-

Çatık kaşlı rambo: ne gülüyorsun sen?!

Kankam: gülmüyorum prensim

Bulaşıcı: delilerin arasında kaldım

Moruk Kraliçe: burası da neresi?!
Beni çocukça şeylere nasıl koyarsınız?!

Gizli hatun: koyduk işte ayrıntılı mı anlatayım

Onlar yazmaya devam edince sıkıldım ve çıkış yapıp telefonuma şifre koydum ve kapattım.
Yatağıma yatıp uyumaya çalıştım.
Birdakika?. Ne uyuması be bugün parti var. Yataktan kalkıp pencereden dışarı baktım. Hazırlıklar neredeyse bitmek üzere.
Hemen wang so nun bana hediye ettiği elbiseyi dolaptan çıkardım ve yatağın üzerine koydum.
Üzerimdekileri çıkarıp onları giyindim ve ayakkabısını da giydim.
Pencereden dışarı sarkıp chae ye seslendim.
Masaya tabakları bırakıp koşar adımlarla geldi ve içeri girdi.
Ona doğru döndüm.

"Chae saçlarımı bu elbiseye uygun bir şekilde yapar mısın. "

"Tabi efendim."

Gidip makyaj masasına oturdum ve chae saçlarımı taramaya başladı yavaş ve nazikçe...

Büyük bir topuz yapmıştı ve pembe renkte bir tokayı topuza sabitledi.
Yanlardan saç tutamları çıkarıp ince uzun bir sopaya doladı.
Saç tutamlarım fazla olmasa da artık kıvırcık.
Pembe bir ruj sürdü dudaklarıma ve ardından göz kapaklarıma beyaz renk sürdü. Göz altlarıma beyaz kalem çekti. Harika görünüyorum.
Ayağa kalktım ve masadan limon kokulu parfüm alıp sıktı.
En azından ben parfüm olduğunu umuyorum.
Saygıyla eyildi ve çıktı.
Kendimi ilk kez bu kadar süslü görüyorum!. Heyecandan etrafımda dönmeye başladım. Sanki dünya etrafımda dönüyormuş gibi.
Dönerken bir sluet görmemle durmam bir oldu.

"Delirmenden şüpheleniyorum."

Göz devirdim. Hadi tahmin edin kim bu nazik beyefendi.
Doğru bildiniz wang so!.
Bana hayran hayran bakmaya başladı. Oda çok yakışıklı olmuş.
Üstünde altın sarısı bir takım var.
Aslında bunların isimlerini bilmiyorum ama siz anladınız işte.
Altın sarısı ve beyaz renk.
Kafasında ise onların kullandıkları tokadan var. Küçük topuzuna geçirmiş ve üç renkten oluşuyor.
Pembe, altın sarısı ve beyaz. Pembe ne alakaysa.

Wang so un omzundan dışarı baktım.
Herşey hazır, hatta misafirler gelmeye  başlamış bile.
Acıktım. Kaç saattir birşey yemiyorum. Wang so yanıma geldi ve kolunu uzattı. Ilk başta şaşırdım ama geri toparlanıp koluna girdim.
Insan bir iltifat eder ama nerde.
Klasik odun wang so.
Dışarı çıktık ve ziyafet dolu masaya oturduk. Aman tanrım göbeğim sırtıma yapıştı. Aslında ben buna parti diyiyorum çünkü ne söylemem gerektiğini bilmiyorum. Oysa ki misafirlerle yemek yiyeceğiz, tanışacağız falan. Aslında o çatık kaşlı, gıcık prensin annesi tanıştıracakmış.
Ben bu kadını ilk gördüğümde de sevmedim .Kesin bunun altından birşey çıkacak.

Aşka YolculukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin