(FİNAL) GELECEK

686 31 9
                                    

Adamlı arabada ilerliyoruz.
Yani için de ben ve evleneceğim prens var. Dört tane adam da bu içinde bulunduğumuz çakma arabayı taşıyorlar.

"Heyecanlı mısın?. "

Prensin konuşmasıyla irkildim.
Aniden konuşma be korktum.
Zaten orman da ilerliyoruz gerilmişim.
Eh wang soo yu seven kadınlar artık kıçlarına kırmızı boya yakar.
Pis kuduruklar.

Yazar hanım dan dırırırım

Olacaklardan habersiz ilerliyorlardı.
Hae soo her zaman ki gibi prens wang soo yu düşünüyordu.
Tabii wang soo da onu.
Zambak kasabasın dan geçtikten sonra sonunda saraya varmışlardı.
Saray ın yarısı bahçede toplanmış bekliyordu. Hizmetliler dev çift kapının iki yanına dizilmiş gelenleri selamlıyorlardı.
Kapıdan geçtikten sonra adamlar arabayı yere bırakıp perdeyi açtılar.
İlk prens indi ve elini uzatıp prensesin elini nazikçe tuttu.
Kızı arabadan çıkardıkdan sonra kol kola girip ailelerin olduğu yere ilerlediler.
Aniden gelen bir kadının çığlı yüzünden herkes oraya dikkat kesildi. Hae soo prensin kolundan çıkıp eteklerini tuttu ve çığlık atan kadının yanına doğru koşmaya başladı.
Kadının yanında dikilen bir muhafız kalbinden okla vurulmuştu ve yerde can çekişiyordu.
Muhafızlar silahlarına kuşandı ve her  yerde bunu yapanı aramaya başladılar. Hae soo yerde kanlar içinde yatan adama baktı.

Çift kapı gürültüyle açıldığın da içeri ellerinde ok ve yay olan adamlar girmeye başladı. Hepsinin ağzında maskeleri vardı ve kafalarında koni şapka. Hepsi de okları yaylara koymuş muhafızlara doğrultuyordu.
Prenses hae soo korkuyla baktı onlara. Kral sevgili karısını arkasına aldı. Güzeller güzeli karısına bir zarar gelsin istemiyordu.

"Ne istiyorsunuz?!. "

Hae soo kafasını krala çevirdiği sırada yüzü kapalı bir adam ilaçlı bezi bastırdı burnuna.
Nefesini tuttu ve çırpınmaya başladı.
En az bir dakika sonra dayanamadı ve nefesini bıraktı. İşte o an mayıştı bedeni. Üzerinde ağırlık hissetti ve daha fazla dayanamayıp kapattı güzel gözlerini. Adam onu düşmeden tuttu ve kucağına aldı.
Koşar adımlarla gidip siyah atına bindi ve kızı yan bir şekilde oturtup yüzünü göğsüne dayadı.
Adamlar da atlara binmeye başlamıştı o sırada.
Gitmeden önce siyah atta ki adam konuştu.

"İstediğimizi aldık. "

Hızla uzaklaştılar ormana doğru...

⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳

Hae soo adamın yatağın da uyuyordu. İki saat geçmişti aradan ama hâlâ uyanmamıştı. Adam kafasında ki koniyi ve ağzını kapatan maskeyi çıkarıp bir kenara koydu.
Artık maske takmıyordu.
Hae soo onun her halini seviyordu ve oda bunu biliyordu.
Bir kaç gün önce hae soo onun yarası için bir ilaç hazırlamıştı. wang soo her gün kullanmıştı ve kullanmaya da devam ediyordu. Artık yarası o kadar da belli olmuyordu.
Kızın yüzüne yaklaştı ve yavaşça süzdü. İlk geldiği gün anlamıştı bu kızın deli dolu olduğunu.
Herkese yaptığı gibi ona da soğuk davranmıştı ama bu haylaz kız yinede onun peşinden ayrılmamıştı.
Oysa ki prens herkes gibi onun da bıkıp gideceğini düşünüyordu.
Ama öyle olmamıştı. Kız asla peşinden ayrılmak istememişti.
O gün hae soo masaya geri geldiğin de wang soo kızarmış gözlerinden ağladığını farketmişti. O an bir kez daha nefret etti kendinden. Bu masum kızı üzdüğü için kendinden nefret etti.

Biliyordu evlenseydi mutlu
olmazdı hae soo ve kendisi de mutlu olamazdı. Her ne kadar tersini söylese de seviyordu bu haylaz kızı.
Onun sinirlendiği zaman ne kadar sevimli olduğunu düşündü. Sinirli hali geldi gözlerinin önüne.
Çatılan kaşları ve alt dudağını ısırması. Seviyordu bu kadını herşeyiyle. Ve biliyordu bu kadının onu sevdiğini. Hae soo yu kaçırdığı için pişman değildi. Bu kadın ona aitti. Ondan başkası dokunamazdı ona. Ondan başkası kapatamazdı onun yaralarını. Bu kadın olmasa kendisi de olamazdı. Olmazdı.
Sadece bana gülümsesin, bana öyle güzel baksın, bana sinirlensin, bana şakalar yapsın istiyordu. 

Hae soo kıpırdanınca geri çekildi ve uyanmasını bekledi.
Gözlerini yavaşça açtı. İlk başta bulanık görünce bir kaç kez kıpıştırdı gözlerini. Yattığı yatak da doğruldu ve etrafa bakınmaya başladı. Koca bir dolap da kitaplar vardı ve dolap duvarı boylu boyunca kaplıyordu.
Bir başka duvarda şömine vardı ve yeni sönmüş olduğu belli olan simsiyah odunlar vard. 
Yan tarafında bir siluet olduğunu görünce oraya baktı.
Gördüğü yüzle şaşırdı. Wang soo ne yapıyordu burada?. Ne olmuştu en son?. Adamlar vardı. Sonra birisi onun burnuna birşey koklatmıştı.
Yoksa kurtulmuş muydu?. Wang soo onu o adamlardan kurtarmış mıydı?.

"Wang soo beni birileri kaçırmıştı.
Sen. Sen mi kurtardın beni?. "

Gözlerini kaçırdı. Zor olacaktı ama anlatacaktı kıza.

"Seni kaçıran bendim. "

Yavaşça yüzünü başka yöne çevirdi.
Gelecek tepkiyi bekliyordu.
Beklediği gibi de olmuştu. Kız çığlık atmıştı.
Acıyla buruşturdu yüzünü.
Bu beden den bu ses nasıl çıktı böyle?.
"Delirdin mi sen?!. Bütün krallığın peşimiz den mi gelmesini istiyorsun?!. Seni bulurlarsa kelleni uçururlar!.
İnanamıyorum sana, nasıl böyle bir şey yaparsın?!. "

"SEN BANA AİTSİN!!. "

Şaşkın şaşkın prense baktı hae soo.
Kalbi kanat çırpıyordu resmen.
Prens onun ne söyleyeceğini merakla beklemeye başladı.

"Sen... Sen beni seviyor musun?.
Wang soo ben... "

"Evet. Evet seni seviyorum haylaz kız.
Bu adam seni seviyor ve sadece sana ait. "

"Bu kadın seni seviyor ve sadece sana ait... "

Hae soo prense usulca yaklaştı ve dudaklarını onun dudaklarıyla örttü.
Ayrıldıkların da hae soo prensin göğsüne yaslandı ve gözlerini kapattı.
Prens de çenesini kızın saçlarına gömüp kapattı gözlerini.

⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳⏳

"Acele edin acele edin!. "

"Ne olmuş?. "

"Denize düşmüş!. Boğulmuş kız! Biriniz birşeyler yapın!. "

"Çekilin çekilin!. "

Genç adam yerde sırılsıklam baygın yatan kızın yanına çöktü.
Kafasını kızın göğsüne yaslayıp kalbini dinledi. Kalbi atıyordu ve bunu farkedince geri çekildi.
Bir süre ne yapacağını düşündü.
Sonun da aklına başka fikir gelmeyince kıza suni teneffüs yapmaya başladı.
Boğazına dolan suyla üstünde kim varsa itti ve doğruldu.
Çıkara bildiği kadar su çıkardı ve koluyla ağzını silip -neden böyle yaptı bilinmiyor - karşısında ki insanları süzdü. Ne olmuştu öyle?. Burası çocuğu kurtardığı zaman düştüğü denizdi. Peki ya o gördükleri. Onlar rüya mıydı?. Oysa ki çok gerçekciydi.
Rüya olamayacak kadar güzeldi.
Genç elini uzattı hae soo ya.
Hae soo elin sahibine baktığın da siması nın çok tanıdık olduğunu farketti. Daha dikkatli baktığın da bunun rüyasın da gördüğü prens wang soo olduğunu anladı ve ağzı açık baktı adama.
Tek farkla saçları uzun değildi ve yarası yoktu. Adamın elini tuttu ve adam onu nazikçe kaldırdı.

"Yüzünüz çok tanıdık geliyor hanım efendi. Daha önce karşılaşmış mıydık?. "

Adamın sesi bile aynıydı.
Hae soo gülümsedi ve içinden cevap verdi.

'Karşılaşmıştık.  Hem de bir çok kez wang soo'

...ŚØÑ...

(Selamınhellow. Sonun da finali verdim ve çok mutluyum. Şimdi başka hikayeme devam edebilirim.
Sizce final nasıldı?.)

Aşka YolculukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin