Aşağı indiğimizde çevredekiler bize bakıp gülmeye başladılar, biz ise onları umursamadan bizimkilerin yanına gittik. İkimizin de arkadaşları olanları duyunca Jaemin ve Jeno'ya karşı özel bir nefret beslemeye başlamış, birlik olmuşlardı.
Taeyong:"Donghyuck, olanları gördük. Bundan sonra o ikiliye karşı daha dikkatli olman gerekecek. Bir şeye ihtiyacım olursa Mark numaralarımızı sana atar."
"Teşekkürler hyung, ben de tam Donghyuck'u eve götürecektim." dedi Mark.
"Götürmene gerek yok, kendim giderim." dedim kendimden emin bir şekilde.
Jisung, Taeyong'a yaklaştı:"Hyung şimdi onlarla da konuşabiliriz, değil mi?"
"Elbette konu-"
"Ben ve Chenle çıkıyoruz." dedi Jisung yüzünde düz bir ifadeyle.
Taeil de Jisung'dan cesaret alırcasına öne çıktı:"Ben de Johnny'den hoşlanıyorum."
Johnny:"Onu neden Taeyong'a söylüyorsun?"
Taeyong, elleriyle durmalarını işaret etti, anlaşılan bu kadar itiraf kendisine fazla gelmişti. Özellikle Jisung'u öz çocuğu olarak gördüğünü göz önünde bulundurursak bu işleri daha da karmaşık hâle getiriyordu.
"Bilmediğim başka ne var dökülün bakalım, hatta onu boşverin, bu akşam evime gelin, bu işi tek seferde çözeceğiz. Akşam sekiz, adresimi biliyorsunuz, bilmeyen alsın." deyip Ten'e gülümsedi ve beraber sınıflarına gittiler.
Ben de herkesin önünde Mark'ı aniden gelen bir cesaretle dudaklarından öptüm ve okuldan çıkarak evime gittim.
Evime yaklaşırken önümü beş-altı kişilik bir kalabalık sardı. En başta beni bir başkası zannedeceklerini düşünerek ilerlemeye çalıştım. En irileri beni itip yere düşürünce:"Sizin sorununuz ne?" dedim.
"Mark'ın senin gibi orospulardan hoşlanacağını beklemezdik, söylesene onun altında da Jeno'nun altındaki gibi inledin mi?"
"Öyle bir şey olmadı ve benim hakkımda böyle konuşamazsın." deyip ayağa kalkmaya çalıştım. Tam kalkacakken arkadaşının yüzüme doğru attığı yumrukla tekrardan yere çakıldım. Altı kişinin tümü bana farklı şekillerde saldırırken ne kalkabildim ne de karşılık verebildim. En sonunda benden sıkılmış, son birkaç tekmeden sonra uzaklaşmışlardı.
Uzaktan tanıdık bir ses duydum kabadayılar uzaklaştıktan sonra:"Donghyuck! Aman Tanrı'm Donghyuck sana ne oldu?"
"Ten-hyung?" diyebildim bayılmadan önce. Gözlerim kararmış, sonrasında olan hiçbir şeyi hatırlamıyordum.
****
[16.27]
mxrklee: Donghyuck?Haechan?
Donghyuck neredesin? Bir şey mi oldu?
fullsun: Mark, ben Ten. Donghyuck şu an bizimle, eh Taeyong ve benimle işte.
mxrklee: O iyi mi? Bir şey mi oldu?
fullsun: Anlaşılan olanlardan memnun olmayan bir grup insan tarafından dövülmüş, henüz uyanamadı.
mxrklee: Tamam hemen geliyorum.
****
Yavaşça gözlerimi aralarken önümdeki kalabalığın farkına vardım. Ne olmuştu? Neden herkes buradaydı? Ah doğru ya, dövülmüştüm. Karın bölgem zonkluyor, ayağım ise hafif uyuşmuştu."Sonunda uyandın demek." dedi Mark Taeyong-hyung'tan diğerlerini çıkarmasını rica ederken.
"Ben iyiyim Mark, gelmenize gerek yoktu."
Elindeki ilk yardım çantasını oturur pozisyona geçtiğim yatağa koydu ve içinden yaralarımı sarmak için gerekli olan eşyaları çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i hate you||markhyuck
Fanfictionfullsun: adımı söylersem benden nefret edersin Mark, üzgünüm. Lee Mark x Lee Donghyuck texting