16

16 5 0
                                    


Ablamı böyle yıkılmış görmek her ne kadar keyfimi kaçırsada, ona belli etmiyordum.
Bütün sessizliği ile arabayı sürmeye devam ediyordu.
Arada bir gözleri dikiz aynasından arkada oturan Fons'a kayıyordu. Her ne kadar inkar etse de fons'a karşı birşeyler hissettiğini biliyordum.
Fons Jane gittikten sonra bizim yanımıza gelmişti. Ve yola bizimle devam ediyordu.
Fons'un da Sely'e karşı boş olmadığını bugün Jane onu bırakıp giderken Ablama bakışını görmüştüm. Sarılmak istediğine adım kadar emindim ama yapmadı.
Oldukça dikkatli bir şekilde yolu izleyen ablama baktım tekrar. İfadesizdi Jane hakkında ne düşünüyordu hiç bilmiyorum.
"Fida'yı arayın." Dedi sert ses tonuyla
Yerimde doğrulup telefonumu çıkardım.
"Ne için abla ?" Dedim rehberden fida'yı bulmaya çalışırken.
"50 metre sonra sağda dursun" dedi.
Kafamı tamam anlamında salladım.
Fida'yı arayıp ablamın söylediklerini ilettim.
Birkaç dakika sonra arabanın ön camına düşen kar tanelerini gördüm.
"Bu kar mı ?" Dedi Percy şaşkın bir şekilde
"Sanırım öyle " Dedi Aris.
"İyide hava tahminlerinde Kar gözükmüyordu dostum Burası İzmir nasıl olurda kar yağar. ?" Diye dalga geçti Percy hâlâ yağan kara bakarken.
"O kar değil aptallar Kül yağıyor." Dedikten sonra Selvia ani bir şekilde arabayı durdurdu.
"Hepiniz inin hemen." Verdiği emir ile hepimiz aşağı indik.
Bagaja gidip Ok ve Yayımı elimi aldım. Ne olur ne olmazdı.
"İyide neden kül yağıyor ? " dedi durduğu araban inerken Fida
Ablama baktım. Düşünceli gözüküyordu durumu çözmeye çalışıyordu belli ki.
Bir süre sonra etrafı yoğun bir sis kapladı.
"Nike birşeyler yap" dedi Aris
Kısa bir rüzgar çıkartıp Sisi az da olsa dağıtmayı başarmıştı Nike.
"Aklım almıyor Sely neler oluyor ?"
Ablam ön tarafa doğru yürümeye başladı. Burnuna düşen küle dokunup bize döndü.
"Yanan bedenlerin külleri." Dedi soğuk bir şekilde.
Yüzünü bize dönüp Ok gibi gözlerini gözlerimize dikti.
"Cehenneme hoşgeldiniz bayanlar baylar."
Demesiyle elimde tuttuğum yay'ı daha da sıkı tuttum. Artık o meşhur yerdeydik.
Sely hızla arabasına doğru yaklaşıp bagajı açtı.
Kılıç kemerini çıkartıp beline bağladı ardından kılıçları birer birer dizip beyaz'ın en güzel tonu olan saçlarını geriye doğru savurdu. Hazırdı.
"Muhtemelen burdan sonra arabalar çalışmayacaktır. Bu nedenle yolun devamını yürüyerek gidiyoruz. Nike sen Sisi kontrol altında tutuyorsun." Nike tamam anlamında kafasını salladı. İlk kez onu bukadar ciddi görüyordum. "Fida sende sürekli A, B, C, Ç gerekirse Z'ye kadar Plan yapıyorsun." Fida da aynı şekilde kafasını tamam anlamında salladı.
"Percy, aşağısı oldukça sıcak olacak. Neler yapabilirsin bir düşün." Percy Selynin lafindan sonra düşünmeye başlamıştı bile.
"Aris gökyüzünü bugün sana emanet ediyorum." Aris memnun bir şekilde gülümserken bir şimşek çaktı. Nike Aris'in omzuna vurup "Şöyle ani şeyler yapma dostum ödümü kopartıyorsun." Dedi. Güldüm.
"Flora sende her an tetikte ol herhangi birimize birşeyler olabilir. Sonuçta buradan sağ çıkma olasılığımız kaçtı Fida ?"
Ablam sorusunu Fida'ya yöneltirken Fida anında cevapladı.
"0.. Sely"
"Hah ne kadar güzel resmen ölümü bile bile üzerine gidiyoruz harika" dedi Nike ayağıyla kumları savururken.
"Fons..." Dedi Sely ismini telaffuz ederken bile kalp atışını hissedebiliyordum. Fons ismini duyar duymaz gözlerini ablamın mavilerine değdirdi.
"Sen ve Diana benimlesiniz." Cümlesi bittikten sonra önden önden yürümeye başladı.
Adımlarımı sıklaştırıp yanına vardım.
"Nasılsın ?" Dedim ablama
"Nasıl görünüyorum ?" Dedi soğuk tu, soğuk görünüyordu ve düşünceli.
"Düşüncelerini bizimle paylaşmalısın"  dedim etrafı kolaçan ederken
"Karışma Diana, neyi yapıp neyi yapmayacağımı biliyorum ben."
Derin bir nefes aldım sinirliydi onu anlamalıydım.
"Elbette biliyorsun, ama karşımda sert durman canımı yakıyor abla"
Adımlarını durdurmuştu. Ve bakışlarını bana çevirdi mavilerinde gördüğüm hüznü saklamaya çalışmıyordu.
Sanki birşey söyleyecek gibiydi ama söylemedi.
"Daha önce buraya gelmiş olmalısın." Fons'un yanımızda olduğunu açıkçası unutmuştum. Beyaz teni soğuktan kızarmış kızıl saçları ise dağılmıştı. Gözünün altı hâlâ mor du açıkçası fons okadar yakışıklıydı ki o morluk ona çok yakışıyordu.
Aslında şöyle bir uzaktan baktığımda ablamın beyaz fons'un ise kırmızı olan saçları ile baya bir uyumlu görünüyorlardı.
"Daha önce tabiki gelmedim" dedi ablam
"Öyleyse yolu nereden biliyorsun.?" Haklıydı. Merakla konuşmalarını dinledim.
"Bilmiyorum" dedi Sely
"Ne demek yolu bilmiyorum ? Dostum sen bizi öldürmeye mi çalışıyorsun ?" Nike çığlık çığlığa ablamın kulağının dibinde bağırırken
"O seçilmiş kişi Nike kes bağırmayı " dedi Flora
"Bilmediğini sandığı bütün yolları biliyor" diye de ekledi.
Memnuniyetle gülümsedim. Ablama tuhaf bir şekilde kendimden daha çok güveniyordum. Kardeş olmak bunu gerektirirdi belki de.
"Yürümeye devam edin zevzekler hava kararmadan güvenli bir yer bulmalıyız." Dedi ablam.
"Bundan sonra sana gözüm kapalı güveneceğim Sely" Nike bir elini ablamın ozmuna dokundurup devam etti.
"Ne de olsa sen seçilmiş kişisin." Percy Nike baktı ve konuşmaya başladı.
"Bundan sonra her konuştuğunda seni döveceğim Nike " dedi ve bir elini Nike'ın ensesine koyarken, devam etti.
"Ne de olsa sen geveze yarı tanrısısın"
Percy'nin söylediğine kahkaha atarken Aris ile göz göze geldik yüzünde ki tebessüm artarken yanıma geldi.
"O nasıl ? " Diye sordu ablamdan bahsediyordu.
Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Bilmiyorum, hiç birşey anlatmıyor."
Kafasını tamam anlamında salladı.
Yaklaşık İki saattir yürüyorduk ve karşımıza ağaç ve otlardan başka hiç birşey çıkmamıştı. Kül bir durup bir yağıyordu.
Ayaklarım az da olsa ağrımaya başlamıştı.
Önde ilerleyen ablama baktım. İhtişamından birşey kaybetmiyordu
Belinde duran kılıcına baktım.
Ucunda kolyesi duruyordu renginin mavi olması içimi ısıtmıştı elimi kolyeme götürdüm onun varlığını bilmek bile bana iyi geliyordu.
"Daha gelmedik mi ?" Nike çocuk gibi davranıyordu. Ama bu hâlleri hoşuma gidiyordu diğer türlü bu yol hiç çekilmezdi.
"Daha gelmedik mi ?" Sorusunu tekrar yinelediğinde kimse herhangi bir cevap vermiyor pür dikkat Sely'i takip ediyordu.
"Daha gelmedik mi ?" Gelen gülme isteğimi bir ses duymamla geri yolladım.
Bizimkilere baktığımda hâlâ yollarına devam ediyorlardı sesi duymamış olamazlardı.
"Daha gelmedik mi ?" Nike sorusunu bu sefer Sely'e yöneltti
"Kafanı uçurmadan önceki sözlerin bunlar mı olsun istiyorsun ? "
Nike'ın gözleri büyümüştü. Sanırım ablamın bu ciddi tavrı üzerine korkmuştu.
Ve bir ses daha duydum.
Arkamı döndüğümde kimsenin olmayışı canımı sıkmaya başlamıştı.
"Şu lanet sesi duymamış olamazsınız" dedim  yüksek sesle
"Hangi sesi ?" Dedi ablam yanıma gelirken
"Ne sesi ben birşey duymadım " dedi Nike
"Lanet sesini hiç kesmedin ki " dedi Flora
"Sanki bir demire vuruluyormuş gibiydi "
Ve bir ses daha...
"Dinle..." Dedim "Duyuyor musun ?"
Ve bir ses daha...
"Nasıl olur da duymazsınız ?" Uzanıp ablamın elini tuttum. Soğuktu
Ve bir ses daha... Bu sefer ardı ardına
"Lanet babanın adını kullanmak istemiyorum... Ama ona dokunun "
Herkes şaşkın bir ifade ile gelip bana dokundular
Bir ses daha duyduğumda, artık onlarında duyduğunu anladım.
"Tanrım..." Dedi Fida "Neden biz de duyamıyoruz ?"
Şaşkın bir şekilde yüzlerine bakarken Sely konuştu.
"Bilmiyorum, ama dikkatli ol Diana"
Şaşkın bir şekilde ablamın yüzüne bakarken Fida'ya baktım. Düşünüyordu
"Sesi sadece senin duyman ve sana dokunduğumuzda bizimde duymamız oldukça garip Diana" Nike mavi gözlerini üzerime dikmiş bana bakıyordu.
"Ne kadar zekisin sen öyle " dedi Fida
"Hadi yola devam ediyoruz " ablam yanıma gelip elimi tuttu ve yürümeye devam ettik.
"Daha ne kadar yürüyeceğiz ?" Bu sefer soruyu ben sormuştum. Çünkü gerçekten yorulmuştum.
"Flora, etrafta hissettiğin yanlış bir şeyler varmı ?" Sely belindeki kılıcı eline alırken bana ve Aris'e döndü.
"Aris, onu yanlız bırakma fida ve Flora da burda kalıyor..." Daha sonra Percy'e döndü.
"Sen ve Nike sağ tarafın güvenliğine bakın. Bizde..." Derken, kendini ve Fons'u işaret etti.
"Bizde sol tarafa gidiyoruz gözünüzü dört açın. Avanak olmayın."  Hepsi birden kafalarını salladıkdan sonra yola koyuldular.

SELVİA

Muhteşem kuş sesleri eşliğinde ormanın derinliğine doğru ilerliyorduk.
Fons'un yanımda olması tuhaf bir şekilde iyi hissettiriyordu.
Hiç konuşmuyor pür dikkat etrafı inceliyordu.
Ona bakmadan yoluma devam ettim. Etrafta henüz beni rahatsız eden birşey yoktu. Ama bir tuhaflık olduğu kesindi. Şimdiye kadar herhangi birşey ile karşılaşmamız gerekiyordu.
Düşünceli bakışlarımı etrafta gezdirirken fons'un sesi dikkatimi dağıttı.
"Öyle şey düşünüyorsun ki bazen konuşmayı unuttuğunu zannediyorum." Dedi ellerini saçlarından geçirirken.
"Sadece işime odaklanıyorum." Diyip kestirip attım.
"Bak, o gece.." diyecek oldu ki lafını kestim
"O gece diye birşey yok, bir hataydı" dedim. Gözlerimi etrafta gezdirirken.
Derin bir nefes alıp önüme geçti.
"Ne ?" Dedi yüzünü buruştururken
"Beni duydun, bir hataydı" dedim elimdeki kılıcı daha sağlam tutarken.
"Sely bak, seni anlıyorum düşünmen gereken bir kardeşin var ve..." Tekrar sözünü kestim.
"Ve... Saçma sapan şeylere yoracak kafa yok bende" onu Kırdığımın farkındaydım, fakat bu böyle olmak zorundaydı. Bunu yapmak zorundaydım.
"Ne zamana kadar görmezden geleceksin peki bu aramızdaki çekimi ? Ne zamana kadar uyutacaksın duygularını Sely ? O gün..." Sözünü kesecektim fakat izin vermedi ve devam etti.
"O gün seni öptüm evet. Ateş olduğunu bile bile yandım ben. Evet beni bir güzel benzettin ama canımı yakan tek şey aramızda geçenleri görmezden gelmen Sely..." Sesi yükselmişti belki de hayatımda ilk kez biri bana sesini yükseltiyordu.
"Bu lanet olası yerden sağ çıkıp çıkamayacağımız bile belli değil" dedim sesine karşılık sesimi kullanırken.
Güldü, belki de dünyanın en güzel gülüşüydü.
"Umrumda mı sanıyorsun ? Oraya kendi intikamımı geçtim Diana'nın intikamı için gidiyorum. Senin için gidiyorum"
Bakışlarımı ok gibi sabitledim gözlerine, öyle cesurdu ki karşıma çıkan bir milyon canavardan daha cesurdu. Soğuktan kızarmış burnu ve yanakları, kırmızının en güzel tonu olan saçları, herşeyiyle Cesurdu.
Aramızdaki bağın ne olduğunu pek bilmiyordum ama kendimi ona ait hissetmem biraz tuhaf geliyordu.
Bir süre baktım gözlerine, tanrı biliyor ki oda çekmedi gözlerini gözlerimden...
"Daha bakışacak mısınız ? Yoksa ben gideyim mi ? " Dedi bir ses.
Gözlerimi ayırıp sol tarafıma baktım Nike kucağında bir kaç odun ile bize bakıyordu. Her yerden çıkmasa olmazdı. Her ne kadar sinirimi bozsada bir okadar seviyordum veleti.
"Bir an öpüşeceğinizi sandım o yüzden bekledim okadar" Fons kısa bir kahkaha atarken cevapladı.
"İşine bak Nike "
Etrafa bir kaç göz attıktan sonra geri döndük.
Aris ve Diana bir kaç odunu ortada toplayıp küçük bir ateş yakmışlardı. Buna sevinmiştim çünkü üşümüştüm.

Hava kararmaya başlamıştı bu sebeple bizde ateşi büyütmüştük.
"Şimdi benim anlamadığım tek şey tanrılar bizimle neden uğraşıyor ?" Flora oldukça güzel bir soru sormuştu... Ama ne yazık ki cevabını hiç kimse bilmiyordu.
"Cehenneme gittiğimizi bir tek Poseidon biliyordu." Dedi Diana
"Yaşam taşlarının haritasını bize o verdi" diyede ekledi.
"Babamdan sır çıkmaz çocuklar" dedi Percy yerinde kımıldarken.
"Evet bende amcamdan böyle birşey beklemem. Ama babamdan beklerim. Cehenneme gittiğimizi bir şekilde öğrenmiş olmalı ama nasıl ?" Aris oldukça düşünceli görünüyordu. Bu cevapsız soruları bir şekilde cevaplamanın yolu olmalıydı.
"Asıl soru şu" dedim kesin bir dille
"Tanrılar cehenneme gitmemizi neden istemiyor ?"
"Sakın bizi düşünüyorlar felan demeyin okadar canavarla biz uğraştık. Hiç bir ebeveyn çocuklarına zarar gelsin istemez." Diyede ekledim.
"O hâlde neden istemiyorlar ?" Dedi Fida
"Cehenneme gidip göreceğiz." Dedim ateşe bir odun daha eklerken.

 

İçimdeki SırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin