2

192 26 11
                                    

Berke elimi tutup beni döndürüyordu. Onu çok seviyorum. Çünkü hiç bir zaman bana destek olmayı bırakmadı. Hep gülmemi sağladı. Ben etrafa kahkahalarımı saçarken o da bana katılıyordu.

"Berkeee! hahaha dur!" diye ikaz ediyordum.

"Peki! ama bi şartla!"

"Kabul!" artık başım dönüyordu. Her istediğini yapacak haldeydim.

"Bugün sevgilim, ben ve sevgilimin kuzeni yemeğe çıkıcaz!" kafamı salladım ve

"Ee?" dedim.

"Benimle yemeğe gel!" gülen yüzüm birden düştü. Çünkü dış görünüşüm pek de iyi değildi. Kısa ve az olan sarı saçlarım, zayıf ve beyaz tenim, yanaklarımdaki çukurluk içinde iyice belirmiş olan yeşil gözlerim.

"Ben... hazır değilim!"

"Neden?" tek kaşını kaldırmış halde sordu.

"Çünkü...şey ben. Halime bak Berke! insanlar saçlarını uzatıp kilo alıyorlar ama ben ölmek üz-" lafımı kesti.

"Ne saçmalıyorsun sen! Hayatımda senden güzelini görmedim!"

"Berke! kabullenmen gerek!" bana sıkıca sarılıp.

"Hayır! Buna hazır değilim!" dedi. Sesi çatlamıştı. Yutkundum ve

"Ama ben hazırım!" dedim. Geri çekildi ve o tapılası yeşil gözlerini benimkilerine dikti. Ağlıyordu. Bunu benim yanımda hiç saklamazdı. Ona tebessüm ederek göz yaşını sildim.

"Seni seviyorum Toprak!" deyip tekrar sarıldı ve "Seni kaybetmek istemiyorum!" dedi.

Gözümden yaş damladı ve kısık bi sesle "Bende seni seviyorum! Hem daha yaşıyorum!" diye ikazda bulundum.

Kafasını sallayıp beni ayağa kaldırdı. Gardolabımın önüne kadar çekti ve pembe bir elbiseyi elime verdi.

"Akşam bunu giy! Eğlenmeye ihtiyacın var ve bu elbise sana gerçekten çok yakışıyo!" dedi.

Kafamı 'tamam' anlamında salladım ve elimi 'kış kış' anlamında iki kez salladım. Odadan çıkınca bende üstümü değiştirdim. Pembe elbise diz kapaklarımdaydı. Abartıya gerek yoktu.

Odaya geri geldiğinde kolunu bana uzattı ve "Buyurun leydim!" diye ekledi.

"Pekala bayım!" diyerek ona takıldım.

Aşağı kata indiğimizde babam merdivenin korkuluğunda bize bakıyordu. Berkeye bi bakış atti ve

"İçki yok! Geç kalmak yok! Eğlenmek var!" dedi. Sonra elimden tutup küçük bi ıslık çaldı. Yanağıma öpücük koyup kapıya doğru itekledi.

Arabaya bindiğimizde kalbim biraz fazla hızlı çarpıyordu. Nedeni ise uzun zamandır okul haricinde kalabalığa karışıcak olmamdı.

Radyoyu açarak sıradaki şarkıyı çalmaya başladı. Gökhan Türkmenin Sen İstanbulsun şarkısı kulaklarımı güzel zevke bürüyordu. Ben şarkıya eşlik ederken camdan dışarı bakıyordum.

Masaya doğru ilerlediğimizde Kübra ve yanındaki erkeği fark etmem saniyelerimi almıştı. Mutluydum...

Masaya ulaştığımızda sessizlik hakimdi. Avuç içlerim terlemişti. Kübrayla satıldıktan sonra kuzeni elini bana uzattı ve

"Merhaba ben Utku!" dedi. Çok nazikti. Tıpkı dış görünüşü gibi.

Bembeyaz teniyle siyah saçları tam zıtlıkla harika uyum içerisindeydi. Kahverengi gözleri yeşili anımsatıyordu. İnce dudağı ve boğazının hemen aşağısına yol alan küçük bir beni vardı.

Titrek sesimle elimi ona doğru usulca uzatıp

"Memnun oldum bende Toprak!" dedim. Kafasını sallayıp "Bende" deyip sandalyeme oturdum. Tam karşımdaydı.

Yemekler gelmişti. Yemekle pek aram yoktu. Sürekli su veya benzeri şey tüketiyordum. Tabi dolayısıyla sık sık lavabo ihtiyacımı gidermek zorunda kalıyordum.

Başıma ani sancı girince gözlerimi sıkıca kapattım. Berkeye belli etmemeye çalıştım. Ağrım geçince gözlerimi yavaşca açtım.

Kübra ve Berke masadan kalkıp restauranttan çıkışını izledim. Noluyordu? Ne yani beni yada bizi yalnız mı bırakma kararı almışlardı?

Kafamı olumsuz anlamda salladım. Yüzümün kızardığına emindim. Ve heyecanla heyecanlanmıştım. Hayır bu olmamalıydı. Kafamı yavaşca kaldırdım ve bana bakan Utkuyu gördüm. Bana sakince

"İyi misin?" diyerek sordu. Ben de sadece kafamı salladım. Gözleri benimkilere derince bakıyordu. Gülümsedim ve bana da gülümsedi.

"Neden seni burada daha önce görmedim?" diye sessizliği bozdum.

"Yeni taşındık." dedi kısaca.

"Taşındık?" diyerek kafamdaki soruyu yönelttim.

"Evet. Annem ve ben!"

"Peki ya baban?" kafasını salladı. Yüzüme baktı ve gözleri doldu.

"Vefat etti. Taşınmamızın nedeni de bu!" dedi. Üzgündüm. Elimi masada duran koluna koyarak

"Üzgünüm! Başın sağolsun!" dedim. Bana ve elime baktı. Elimi geri çektim ve başımı önüme eğdim.

"Peki ya sen. Yani iki yıl önce buraya geldim. Berke vardı ve seni hiç görmedim." dedi. Ne demeliydim. Hasta olduğumu bilmesini ve her insan gibi acımasını istemiyordum. Ona baktım ve söyleyip söylememe arasında beş on saniye düşündüm.

"Şey... Ben babamla tatildeydim." diye yalan söyledim. Benim yaptığım gibi

"Peki annen?" diyerek ekledi. Acı bi gülüş ekledim ve

"Annem yok benim!" dedim. Bana baktı ama sonra gülümsedi. Biraz daha konuştukdan sonra gerçekten iyi çocuk olduğuna karar verdim. O da Berke gibi beni güldürmüştü.

Masadan kalkıp restauranttan çıktık. Beni evime bırakmak için ısrar etti. Kabul ettim ve yürümeye başladık.

Bi dondurmacının önünde durduk ve dondurma aldık. Keyifle dondurma yerken gülüyordum. İlk defa başka birinin yanında rahat ve keyifliydim.

Hasta olduğumu ilk kez hissetmemiştim. Bi yerde durduk ve elimizdeki peçeteleri çöpe attık.

Eve geldiğimizde kapının önünde biribirimize baktık. Bişey söylemek için ağzını açtı. Dikkatle ona baktım ve istediğim ama şoka uğradığım kelimeler ağzından döküldü.

"Bu akşam için sağol! Teşekkür ederim! Eğlendim! İlk deda" elimi alnıma götürdüm ve ağzımı açtım. Ama bişey söylemedim. Kafamı öne eğdim ve

"Bence de!" dedim. Ne? Bence de mi? Aptal mısın!

"Yani şey bende eğlendim! Teşekkür ederim! İyi geceler!" deyip arkamı döndüm. Hızlıca bahçeyi geçtim. Ve eve adımımı attım.

Babam beni bekliyordu anlaşılan. Babamın sorularına hazır ol Toprak!!

İki DevrimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin