Bölüm 6 -Zorunluluk

7.9K 435 9
                                    

Yıllardır İstanbul'da yaşamasına rağmen Belgrad Ormanı'na gelmek için bu kadar beklediğine inanamıyordu. Her yer yemyeşil bir rüya gibiydi. Hele ormanın o temiz çim kokusu kendisine gelmesini sağlamıştı. Yer yer çalıların aralarından geçiyorlardı. Doğaya bu kadar yakın olmak hoşuna gitmişti. Hiç bir ayrıntıyı kaçırmak istemiyordu. Araştırmacı bakışları sağı solu tarıyordu.


"Burada ömür biter." diyerek, durup güçlükle yürüyen Gamze'yedöndü. Yürümekte zorlandığı oflayıp puflamasından belli oluyordu. Doğayla savaşa girmiş gibi çalılarla kavga ediyor, onlara kızıyordu bir de.


"Ya çıksana önümden!" diyerek önündeki taşı ayağıyla bir köşeye fırlattı. Orman gezisi hiç onun işi değildi.


"Katil olacağım ya! Ama haklısın! Burada ömür biter! Tam burada. Şimdi!"


Betül bu kızla nasıl olup da arkadaşlık kurduğunu bilemiyordu. Bir kere çok çıtkırıldımdı! "Sana helikopter ayarlayıp, bu güzelliği tepeden izletmek isterdim ama babam bu sabah bizimkiyle Los Angeles'a uçmuş canım ya!"


"Ha ha ha! Cem Yılmaz ile de akrabalığın vardı değil mi?"


Betül tam cevap vereceği sırada Numan hocanın, "Sürüden ayrılmayın,kurt kapar!" demesiyle susmayı tercih etti. Sürüye benzetilme ayrıntısını görmezden gelerek Gamze'nin koluna girdi. Birlikte peş peşe gruplar halinde yürüyen öğrencilerin aralarına girdiler.



*



Mete, Ersan ve Onur ile sıranın en arkasından yeri tozuta tozuta, önündeki taşları yuvarlayarak yürüyordu. Arada bir başını kaldırıp ön tarafa bakmaya çalışıyordu fakat sıranın öbür ucu bulunduğu yerden gözükmüyordu. Nefesini sıkıntıyla dışarı verip ellerini ceplerine soktu. Betül neden onun yanında, en azından azıcık önünde yürümüyordu ki! İnsan arkadaşını merak edip arada bir arkasına bakardı! Ama hanımefendi ortalarda gözükmüyordu bile. 'Aman bana ne ya' diyerek yanındakilerin muhabbetine kulak vermeye çalıştı.


"Matematiğin Allah belasını versin. Bir türlü almıyor kafam! Soru bana bakıyor, ben soruya bakıyorum! Hayır, biraz daha bakışırsak aramızda aşk başlayacak, ondan korkuyorum!"


Onur, Ersan'ın omzuna kolunu atarak "Desene bana kuma geliyor!" dedi alayla. Ersan gözlerini hayretle açıp omzundaki kolu itti. "Vay adi...Demek ikimizi birden idare ediyor ha!"


Mete onlara küçümseyici bir bakış atıp ayakkabısını yere sürttü. "İki dakika saçmalamadan durun abi ya. Utanmasanız matematiği fahişe diye suçlayacaksınız!"


"Aman matematiğine de laf söyletmez!" diyen Ersan'a omuz silkerek cevap verdi ve duraksayarak sırt çantasını çıkarıp gelişi güzel bir şekilde yere bıraktı. Omuzlarını bir kaç hareketle esnettikten sonra kollarını aşağı yukarı sallayarak egzersiz hareketlerini yaptı. Onur arkasından gelip işaret parmağıyla omzunu dürterek endişeli bakışlarıyla "İyi misin?" diye sorunca omuz silkerek yerdeki çantasından suyunu çıkardı. Bir kaç yudum içtikten sonra geriye çantasına koydu. "Ben iyiyim de siz değilsiniz! Burada bile derslerden bahsediyorsunuz, işte bu yüzden hiçbir kız size tahammül edemiyor!" diyerek dalga geçip Yerdeki çantasını aldı ve tek koluna geçirdi.


Ersan da onlara yanaşıp bu sözlerin ne kadar ironik olduğunu vurgulamak istercesine "Bir laf var bilir misin bilmem. Dinime küfreden Müslüman olsa bari!" dedi.


Mete başını evet anlamında aşağı yukarı salladı. Böyle bir lafla karşılaşacağını daha o sözleri söylerken az çok tahmin etmişti!


"Eğer ben isteseydim, kızlar şimdi sıraya girmiş bekliyor olurlardı." dedi gözleri tehlikeli ışıltılar saçarken. Başarı, yakışıklılık ve statü. Aranan kan ondaydı. Kibirli değildi elbette. Ancak hiçbir zaman kendine güvenmeyen bir tip de olmamıştı.


Ersan arkadaşının inadını biliyordu. Şimdi biraz kışkırtsalar fena gaza  gelecekti. Çünkü o Mete'ydi. Kaybetmeyi, yenilmeyi hiç tatmamıştı şimdiye kadar. Biraz oynamanın kimseye zararı olmayacağını düşünerek Onur'un gözlerine baktı imayla. "Bahse girerim Betül o sıraya girmezdi!"


Onur mesajı almış olacak ki Ersan'a göz kırparak oyuna dahil olmaya karar verdi."Ahh...Betül şu Kaba Bayan'dı değil mi?"


"Bayan Kabadayı!" diye düzeltti Mete onu. Konu birden nasıl Betül'e gelmişti? Haklılardı esasında. Betül'ün o sıraya girmeyeceğini kendisi de düşünmüştü zamanında. "Onu sıraya sokmak isteyen kim?!" diye konuştu sinirle.

Ersan tek kaşını sorarcasına kaldırdı. "Neden? Bence asi tarzı çok havalı. Hele saçlarını tepeden at kuyruğu yapması..." diyerek alt dudağını dişleri arasına alıp gözlerini kapattı. Her şey oyuna dahildi.



Bu hareketi Mete'yi rahatsız etmeye yetmişti. Herif utanmasa daha neler yapacaktı kim bilir? Pis düşüncelerine Betül'ü sokmasının düşüncesi bile iğrenç geliyordu. Ve çok sevdiği, kardeşi saydığı arkadaşının gözünü morartma isteği beliriyordu içinde. Bu histe çok yabancı ve kötüydü. Bir kız için arkadaşı hakkında böyle bir şey yapmayı düşündüğü için utandı bir an. Ama sadece bir an.


İşaret parmağını Ersan'a doğru tehtidkar bir biçimde sallarken "Ağzını topla, suyu akmasın Ersan! Arkadaşım hakkında bir daha böyle konuşursan..." deyip duraksadı. Hiç bir şey yapamazdı. Ama Betül için...Belki...


Ersan böyle bir tepkiyle karşılaşmayı beklemiyordu. Ellerini havaya kaldırıp dur derken Mete'ye yaklaşıp gülüyordu. "Sende sazan gibisin abicim hiç şakadan anlamıyorsun."


"Bence sen şaka yapmayı bilmiyorsun!" diyerek gözlerini devirdi Mete. Rahatlamıştı. En azından şakaydı.


Onur araya girdi anında. "Eee, hani arkadaşın? Hiç yanına gelmiyor, nasıl arkadaş bu?" Mete ilerleyen sıraya baktı bir an da. Diğerleriyle araları bayağı bir açılmıştı. "Bilmem." diye mırıldandı gözleri yürüyenlerin içinde onu ararken. Gerçekten bilmiyordu. Nasıl bir arkadaşlıktı bu...Nasıl bir histi? İnsan arkadaşı için böyle şeyler mi hissederdi? Öyleyse şimdiye kadar neden bu hislere kapılamamıştı! Neden her şey yepyeni ve tazeydi!


Daha fazla onu düşünmek, duygularını tartmak istemiyordu! Madem hanımefendi onu düşünmüyor, onun kadar kadar kafa yormuyordu, o zaman Mete'de aynısını yapabilirdi.



*



Numan hoca tüm öğrencileri toplayıp bir yuvarlak oluşturarak ortalarına girmişti.Orman hakkında bilgi vererek öğrencileri bir arada tutmaya çalışıyordu.
 

"Fotoğraf çekmek isteyenler Faruk'un peşine düşsünler. Kendisi okulumuzun fotoğrafçılık kulübünde. Üstelik bu dalda ödül aldığı yarışmalarda oldu." diyerek çemberin içindeki boynunda makinesi asılı olan Faruk'u işaret etti. Faruk mahçup bir şekilde gülümserken, aynı anda Betül'de gülümsemişti. Fotoğraf çekmek zevkli olabilirdi. Allah'tan fotoğraf makinesi vardı!


Mete'nin bakışları bu iki kareyi yakalayınca ormanın temiz havasını içineçekerek bakışlarını yere eğdi. Faruk'a şimdiden kıl olmuştu. Gerçi o entel tipi onu sevmemesi için yeterli bir sebepti!


"Diğerleri istedikleri gibi hareket edebilirler. Tabi sürüden ayrılmamak şartıyla!"


Numan Hoca'nın yine öğrencileri sürü olarak adlandırması Betül'ün iyice gıcık etmişti. Bu adam öğrencileri küçükbaş olarak görüyordu anlaşılan."Karısına söyleyelim de şu adama evde belgesel izletmesin." diye fısıldadı Gamze'nin kulağına doğru.



Nihayet Numan hoca köşesine çekilip bir sigara yaktığında herkes derin birnefes almıştı. Yoksa onun buyrukları herkesi illallah ettirecekti.


Güya orman gezisi diyerek gelmişlerdi. Şuanda gezmekten başka her şeyi yapıyorlardı. Bir grup kız ağacın etrafında toplanmış dedikodu yaparak çekirdek çitliyordu mesela. Arka tarafa baktı. 'Hay bakmaz olaydım'


Ece ve tayfası deli gibi voleybol oynuyorlardı. Voleybol konusunda başarılıoldukları hatasız vuruşlarından belliydi. İmrenerek sağına soluna baktı. Gamze de yoktu yanında. Şimdi tek başına ne yapacaktı? Mete'yi aradı gözleri fakat o da gözükmüyordu ortalarda. Kim bilir ne haltlar yiyordu? 'Ne yaparsa yapsın,bana ne' diyerek kendine kızdı.


Çardağa oturmuş tek başına çektiği fotoğraflara bakan Faruk'u görünce yüzüne tatlı bir gülümseme yayıldı. Nihayet oyalanacak zevkli bir şey bulmuştu. Koşarak çardağa geldi. "Bende bakabilir miyim?" diye sevimli olmaya çalışarak sordu. 'Bakamazsın' derse de bakacaktı ya...


Faruk "Tabi." diyerek kenara kaydı. Betül kendisi için açılan boşluğa oturup kameradaki görüntüleri görmek için biraz daha eğildi. O eğildikçe hafif rüzgarla dalgalanan saçları Faruk'un yüzüne çarpmaya başlamıştı.


"Aaa bunu nerede çektin?" diye heyecanla Faruk'a döndü.


"Şu ilerideki ağaçlıkta çektim. Zor oldu ama o kelebek için değerdi." dedi hafif bir bocalamayla.


"Beni de oraya götürür müsün? Bende çekmek istiyorum!" diyerek makinedeki fotoğrafa bir kez daha baktı.


"Olur."


Ah bu güzel kelebeği çekmeyecekse buraya niye gelmişti ki? Tabi ki Metehan için.


Mete'yi hatırlamak bile titremesine sebep oluyordu. Şuan bile onun varlığını iliklerine kadar hissediyordu. Sanki o burada bir yerlerdeymiş gibi. İzleniyormuş gibi.


Başını kaldırıp sağa sola bakınca gözleri kılıç kadar keskin bakışlarla karşılaştı. Tıpkı bu sabah bahçede servisi beklerken baktığı gibi bakıyordu. Hayır, daha sert, daha garip. Ve tabi ki ürpertici. Hemen gözlerini kaçırdı.Neden böyle bakıyordu? Eğer bir şey diyecekse gelip yanına söyleyebilirdi. Üzerinde durmayarak çardaktan kalktı.


Mete'ye meydan okuyan bir bakış attıktan sonra arkasını dönüp Faruk'la birlikte ağaçlığa doğru yürümeye başladılar yavaş yavaş.


Metehan son bakışla kayıtsız kalamayacağını anlamıştı. Şimdi gösterecekti o cadıya onsuz bir şey yapamayacağını! Hızlı adımlarla sohbet eden arkadaşlarının yanından ayrılarak aheste aheste yürüyen Betül ve Faruk'a yetişti.


"Numan hoca fotoğraf konusunda çok iyi olduğunu söylemişti. Bir de biz görelim bakalım." diye bağırdı arkalarından.


Betül ağzı açık kalmış şok içinde arkasını döndü. Onun peşlerinden geleceğini hiç düşünmemişti. Kaşlarını çatıp sert bir bakış attı Mete'ye. Aynı Mete'nin ona baktığı gibi bakmaya çalışmıştı ve başarılıda olmuştu. Bu Mete'yi sadece eğlendirdi.


Faruk önden giderken Betül Mete ile arkadan onu takip etmenin pek güvenilir olmadığını düşünüyordu. Bu sebeple Mete'yi arkada bırakarak önden yürümeyi tercih etmişti.


Çantasının sapının arkadan tutulmasıyla durmak zorunda kaldı. "Ne oluyor ya?!" diye arkasını döndüğünde Metehan aklına ancak gelebilmişti.


"Dur bakalım sen..." dedi Mete sinsice gülerken. "İnsan arkadaşını da çağırmaz mı fotoğraf çekmeye giderken? Cık cık cık."


Betül genç adama arkasını dönüp "Zorunda mıyım?" diyerek yürümeye devam etti. Mete bir adım atıp çantasının sapını tutarak onu durdurdu. Betül oflayarak arkasını döndü. "Ne var?" Bu umursamaz tavrı Mete'yi iyiden iyiye olmadığı biri gibi davranmaya zorluyordu.


"Evet, zorundasın! Beni görmek, beni duymak, benimle olmak zorundasın!" Sinirden yüzü yanmaya başlamıştı. Kızın kolunu sıkıca tutup kendi koluna doladı. Onu bu yakınlığa zorlamak doğru değildi belki. Ama uzak olmasından da nefret ediyordu.


Betül'ün adeta nutku tutulmuştu. Kalbi havalanmış, göğsünü aşıp arşa çıkmıştı. Duyduklarının doğru olma ihtimaline sığınıyordu. Üstelik bir de kol kolalardı! Mete'nin sözleri kulaklarında çınlıyordu, anın şokunu üzerinden atıp da tek bir kelime dahi edememişti!


Mete kızın donup kaldığını görünce içini saran korkuya engel olamadı. Neler söylemişti öyle! Hayır...hayır bunları o söylemiş olamazdı. İçinde bir yerlerde ona bunları söyleme isteği dolup taşmıştı ve sonunu düşünmeden söyleyivermişti! Şimdi kesin Betül ondan uzaklaşacak, ona güvenmeyecekti. Fazla şeyi, çok erken itiraf etmişti. Kendisine bile itiraf etmeye fırsat bulamadan...


Kızın kolunu ateşe dokunuyormuş gibi aniden bıraktı. "Bak, yanlış anlamış olabilirsin! Amacım sadece seni korumak tamam mı?" diyerek onu ikna etmeye çalıştı.


Betül üzerine soğuk su dökülmüş bir buz misali kendine geldi. Öfkesini de beraberinde getirmişti. Bu adam onunla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu! "Senin korumana muhtaç değilim! Sen git...Sen git..." devamını bir türlü getiremiyordu. Boğazı yanmaya ağzı dolup taşmaya başlamıştı. Oturup sinirinden ağlayacaktı şimdi. "Git!" diyerek Mete'yi omzundan itti.


"Hayır..." diye fısıldadı Mete. "Gidemem. Buna sen karar veremezsin."


"Seninle arkadaş olamıyoruz işte göremiyor musun?! Devamlı kavga edipduruyoruz!" Mete bir kaç küçük adımla aralarındaki mesafeyi çok aza indirdi. Savaşmadan kaybetmeye niyeti yoktu. "O zaman biz de..."


"Hadi ama sallanmayın orada! Sizi beklemekten ömrüm çürüdü!"


Faruk'un sesiyle ikisi de ona döndü. Ne Metehan lafını tamamlayabilmişti, ne de Betül beklediği cümleleri duyabilmişti...

Ben Ona Resmen AşığımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin