Merhaba :) Ben bu hikayemi daha önce Facebook'da yayınlıyordum ve finalini de yapmıştım. Fakat yayınladığım sayfa, sahibi tarafından silindi. BORA artık sadece Wattpad'de var. Şimdiye kadar bölümleri hep sık sık paylaştım. Ancak bu bölümden sonra bir bölüm daha paylaşıp SEZON FİNALİ yapmaya karar verdim. Hem hikayenin gördüğü ilginin azlığından hem de hikayenin atladığı boyutun değişikliğinden dolayı bir SEZON FİNALİ'ne ihtiyaç var. Zaten bölümleri önceden yazmış olsam da, paylaşmadan evvel yeniden gözden geçiriyorum. İlk bölümleri pek onaramadım ama onların da yanlışlarını en kısa zamanda düzelteceğim. Emeğimin karşılığını veren herkese şimdiden çok teşekkürler. Harikasınız, cansınız :)))) Lafı daha fazla uzatmadan sizi bölümle baş başa bıraksam iyi olacak. Hoşça kalın :)
Genç adam elindeki çay kaşığıyla kahvesini karıştırırken dikkatini bardağın içindeki sıvıya vermeye çalışıyordu. Çünkü biliyordu ki eğer böyle yapmazsa gözlerinin Betül'e takılıp kalması kaçınılmazdı. Bir masa ötesinde, tam karşısında görebileceği şekilde oturuyordu. En son baktığında telefonuyla meşgul olduğunu görüp önüne dönmüştü. Muhtemelen Gökhan denilen herifle mesajlaşıyordu. En çok da o dallamanın söylediği yerde bu planı gerçekleştirecek olmalarına gıcık oluyordu. Rüya'ya buluşacakları yeri söylediğinde o da şaşırarak karşılık vermişti. Metehan'ın takıldığı kafelerden değildi burası. Bir kere muhit yanlıştı ama el mecburdu işte. Bir an evvel Betül ile birlikteliklerini söyleyip bu şamatadan kurtulmak istiyordu. Gökhan'ın kim olduğunu ve ona neden açıklama yapmaları gerektiğini Betül'e sorduğunda, Betül bir tanıdık deyip geçiştirmişti ama Metehan işkillenmiş ve inanmadığını irdeleyerek Betül'ün üstüne gitmişti dün gece. Sonunda Betül bir süre önce sürekli peşinde dolanan sapığı olduğunu usulünce söylemişti. Tabi Metehan'ın aklına binbir türlü senaryo gelmişti. Hal böyle olunca Betül'ü o adamın yanına yalnız başına göndermeyi kabul etmemişti. Bir taşla iki kuş vurmayı planlayarak , Betül'ün de gönlü olsun diye Rüya'yı da Gökhan'ın verdiği adrese çağırıp, bir çırpıda söylemeyi yeğlemişti.
Rüya üzülür müydü, emin değildi açıkcası. Aralarında sevgi ve saygı vardı ancak aşk yoktu. En azından Mete için. Rüya üzülmeyi hak eden bir insan değildi. Onun mutluluğu için kendi hayatından vazgeçemezdi yine de. Hem henüz çok gençlerdi, önlerinde belki de uzun yıllar vardı. Rüya'nında karşısına onu gerçekten çok seven, değer veren, onu mutlu edebilecek birisi çıkacaktı.
Derken, Betül'ün ittiği sandalyesinin gıcırtısıyla dalan gözlerini kaldırdı. Betül ayağa kalkmış, karşıya doğru temkinle bakıyordu. Yayıldığı sandalyesinde istifini bozmadan yavaşça arkaya çevirdi başını. Bir zamanlar, Betül'ün peşinde olduğunu iddia ettiği o yılışık herifi görmeye çok da hevesli değildi fakat merakına yenik düşmüştü.
"Merhaba." diyerek onun masasının yanından geçip, Betül'e doğru giden adama ters bir bakış atıp kahvesine dönmeyi denedi. Betül'ün "Merhaba." deyişini duyduğunda gözlerini tekrar onlara çevirmeye engel olamadı.
Betül, Gökhan'ın uzattığı eline tereddütle bakarken gözleri karşı masada, onlara bakan Metehan'a kaydı. Bu eli sıkmalı mıydı, sıkmamalı mıydı? Metehan'a soran gözlerle baktığında genç adam omuz silkerek umurunda olmadığını ifade etti. Betül'e kalsa sıkmaya pek de niyetli değildi ama Metehan'ın bu umarsız tavrı onu tam tersine itti ve Gökhan'ın uzattığı elini tutup onunla tokalaştı. Kalktığı sandalyesine otururken, Gökhan'ın "Çok değişmişsin." demesiyle kaşları kalktı. Adam da karşısındaki sandalyeye oturmuştu bu sırada. "Öyle mi? Eh, bayağı oldu tabi." diye karşılık verdi Gökhan'a. Ne diyebilirdi ki, aylar olmuştu bu adamı görmeyeli. "Sen hiç değişmemişsin ama." diyerek alayla ekledi hemen ardından. Gökhan'ın koyu renk ve uzun saçları arkaya doğru atılmış, hatta jölelenmişti. Tıpkı onu ilk gördüğünde olduğu gibi. Yalan yoktu, bu tarz Gökhan'ı kıro gibi göstermek yerine karizmatik bir hale sokuyordu.
Gökhan yaşının verdiği oturaklılığı gülümsemesine de yansıttı. Betül, onda Mete'nin haylazlığını aradı ama yoktu. "Her şey zamanla değişir Betül. Bazı şeyler azalarak biter, bazılarıysa artarak çoğalır." dediğinde Betül karşı masada sandalyesine yayılmaktan birazdan yok olacakmış gibi görünen Mete'ye baktı. İnatla bu tarafa bakmıyordu sevgilisi. Gökhan'a hak verdi. Metehan'a olan sevgisi olumlu yönde ilerlerken, Metehan'da Gökhan'ın tezini doğrular yönde onu sevdiğini söylemişti. Artı, Gökhan iki-üç ay öncesine kadar onun peşinde dolanırken, birdenbire ablası Yeliz'in sözlüsü olarak evlerine gelmişti. "Ablama aşık mısın?"
Konunun aniden Yeliz'e gelmesi karşısında "Ne?" diye şaşkınca sordu Gökhan.
Betül kollarını masaya dayayarak eğildi. "Anlamana yardımcı olacaksa daha açık söyleyeyim. Yeliz benim ablam ve dolayısıyla biz kardeşiz. Aşkın tanımını da yapmamı ister misin?" Kendi kendine cevap olarak başını iki yana salladı. "Bildiğini pek sanmıyorum ama anlatsamda anlamazsın, Enişte Bey."
Gökhan'da ellerini birbirine kenetleyip Betül gibi eğildi hafifçe. Sanki ikisi arasında garip bir çekişme vardı. "Sen aşkı kimden öğrendin, baldız?"
Betül kaşlarını çatarak geri çekilirken "Seni ilgilendirir mi?" diyerek tersledi. Sandalyesine yaslanıp Mete'nin masasına baktı çaktırmadan.
"Umurumda olmaz, yeter ki bana nutuk çekmeye kalkışma. Ben Yeliz'i seviyorum. Onun, senin ablan olduğunu bilmeden sevdim. Şimdiden sonrada şımarık bir ufaklık istedi diye ondan vazgeçecek değilim. Ben seni geride bıraktım kızım. Hatta sen benim için hiç olmamıştın. Ablanı istemeye geldiğimizde seni gördüm, hemen mutfağa kaçmıştın. Önce bu tesadüfe çok şaşırdım ama bu kaderdi."
Betül Gökhan'ı pür dikkat dinlerken adamın her bir sözünün ağzından, doğruluğunu kanıtlarcasına keskin ve özgüvenli çıkması karşısında kalakaldı. Aval aval Gökhan'a bakmaya devam ederken Gökhan da konuşmaya devam etti. "Buraya benden kaçmaman için davet ettim seni. Benden çekinmene gerek yok artık, yanımda rahat olabilirsin. İster inan, ister inanma ama ben Yeliz'e aşığım. Her şey değişti derken bunu kastediyordum. O gece karnım ağrıyor bahanesiyle evden kaçtığında Yeliz'in ne kadar üzüldüğünden haberin var mı? Bakma öyle, bana her şeyi anlattı. En özel gününde, kardeşine ihtiyaç duyduğu zamanda, kardeşi yanında yoktu çünkü küçük hanım o kadar bencilsiniz ki, kendinizi o kadar önemsemişsiniz ki, sormadan, sorgulamadan ablanızı yalnız bırakıp gidebilmişsiniz! Bu senin için ufak bir şey olabilir ama Yeliz seni, senin onu önemsediğinden daha fazla önemsiyor."
Betül'ün kaşları hüzünle büküldü. Gözleri akmaya hazır yaşlarla parlarken ablasını düşündü. Sahiden onu üzmüş müydü? Elbette üzmüştü! O günden sonra onunla doğru dürüst konuşmamıştı bile. Ablası sözlenmişti ve Betül ona nasıl hissettiğini sormamıştı. Müstakbel nişanlısıyla ilgili ufak dedikodular yapmamış, ona cin fikirler vermemişti! Tüm bunlar olurken hep kendini düşünmüştü. Belki de cidden Gökhan'ın dediği kadar vardı. Çevresinde olan bitene göz yumacak kadar bencilleşmiş miydi? Gamze geldi aklına birden. Ona da aynı muameleyi göstermişti. Teyzem hasta dediğinde detay sormadan 'geçmiş olsun' deyip geçiştirmişti. Ama Betül de mutsuzdu! Betül'e de hiç kimse sormamıştı nasıl olduğunu! Kimse onu anlayamamıştı. Ya da Betül'ün Mete'den başka bir şey görmeyen gözü körelmişti.
"Ben..." dedi ağlamaklı bir sesle. "Ben bilmiyordum ki." Burnunu çekti. Kendini çok kötü hissediyordu. "Benim de sorunlarım vardı. Seni görünce...korktum."
Gökhan uzanıp Betül'ün masanın üzerinde duran elini tuttu. Tutuşu kuş kadar hafifti. Betül elini çekme girişiminde bulunmayı aklından bile geçirmedi. Mete'nin varlığını unutmuştu.
"Önemli olan geç olmadan hatalardan dönebilmek. Yeliz'i yalnız bırakma, ona yanında olduğunu hissettir." Gökhan'a yarım yamalak gülümsedi. Aklında ablası vardı şimdi. Kırk yıl düşünse Gökhan'la bunları konuşacağı aklına gelmezdi. Gerçi ablasıyla sözleneceğini de düşünmezdi. Elinin üzerine koyduğu elinden ve söylediği sözlerden teselli alacağını da...Eli...El!
Hızla elini Gökhan'ın elinin altından çekip, görmemiş olmasını umarak Mete'ye baktı korkuyla. Ancak görüş alanına Mete'nin yakışıklı yüzünden önce, bakır rengi saçlar girdi. Biçimli kaşları düşündükleriyle çatılırken sandalyesinin zeminde gıcırtı yapmasına neden olacak kadar kıpırdandı yerinde. Demek Bayan Kabus sonunda gelmişti!
Kabusu bir kenara bırakıp Gökhan'a odaklanmaya çalıştı. "Çok teşekkür ederim Gökhan...Abi. Şimdilik böyle söyleyebilirim, değil mi?" dedi gözlerini şirince kısıp. Enişte demek için çok erkendi. Demin öyle demişti ama tek amacı dalga geçmekti. Bu adam kendinden altı yaş büyüktü ve Gökhan diye hitap etmesi yanlış olurdu.
Gökhan gülümseyerek anlayışla başını salladı. "Benim için bir sakıncası yok." dediğinde Betül kendini tutamayarak güldü. Gökhan anlamayarak bakınca gülüşü tebessüme döndü. "Yaşın konusunda takıntılarının olduğunu sanmıştım. Yani, çok önceden...Sana 'Abicim' dediğimde bayağı bozulmuştun. Nedense komik geldi." Gökhan da güldü, o anı hatırlamıştı. "Ne gündü ama!"
"Beni sınıfta sıkıştırmıştın!" dedi Betül kınarcasına, fakat sözlerinin ardından alaycı bir gülüş geldi.
"Sende su şişesini kalkan yapmıştın hatırlarsan" diyerek kaşlarını kaldırdı Gökhan da.
Betül sahte bir üzüntüyle dudaklarını büzdü. Şimdi o anılar çok uzak ve komik geliyordu. "Beni kadın kategorisine sokmamıştın!"
"Sende beni yakışıklıdan saymamıştın!" Betül hatırladıklarıyla kahkaha atarken Gökhan'da ona eşlik etti. Betül'ün gözleri gülücüklerinin arasında Mete'ye kaydı. Gülüşü yüzünde donarken boğazını temizledi. Metehan'ın öpülesi dudakları bilmem kaçıncı gülümsemesini takınmış, ela gözleri Kabus'a sabitlenmişti. Kıskançlığın, kalbindeki ipleri sıktığını hissetti. Karnına tekme yemişçesine nefessiz kaldığını sandı. Ama sadece sandı. Gözlerini kaçırıp, masanın üzerindeki telefonunu aldı.
Mesajlar bölümünü açıp, "Sevgilim, biraz sıkışmış gördüm seni. Bir lavaboya mı gitsen acaba?" yazarak Metehan'a gönderdi. Henüz yüzünü göremediği Kızıl Kabus'a biraz daha yanaşmaya devam ederse şimdi masasından kalkıp kendisi söyleyecekti her şeyi kıza.
Metehan'ın telefonuna baktığını görene dek gözlerini onlardan ayırmadı. "İyi misin?" diye soran Gökhan'a bakıp gülümsedi. Değildi, hiç iyi değildi! Katil olma potansiyeli taşırken nasıl iyi olabilirdi ki! "İyiyim, iyiyim. Ama lavaboya gitmem lazım. Seni bir müddet yalnız bıraksam sorun olmaz sanırım?"
Gökhan "Olmaz tabi ki." deyince iki elini masaya dayayarak sertçe kalktı sandalyesinden. Ses yapmaya özen göstermişti. Gözlerini bilerek Mete'ye dikmişti.
Metehan ve Rüya'nın oturduğu masada, Rüya'nın tam arkasına geçip durdu. Kız onu göremese de Metehan'ın bakışları Betül'e kaymıştı. Rüya her şeyden habersiz önündeki pastasıyla oyalanıyordu. Betül, genç kıza üstten bir bakış atıp yüzünü görmeye çalıştı ama Rüya o kadar eğilmişti ki göremedi. Eğilmese de göremeyecekti büyük ihtimalle. Ses çıkarmamaya çalışarak işaret parmağıyla lavaboların olduğu tarafı gösterip, dudaklarını oynatarak "Gel." dedi ve masanın yanından geçerken özellikle Metehan'a hayatı boyunca yapabildiği en kötü bakışını attı.
Metehan da peşi sıra kalktı masadan. Aralarında beş adımlık mesafeyle lavabolara yürüdüler. Metehan sabırla Betül'ü takip ederken, Betül suskuluğunu bozmak için saniyeleri kolluyordu.
"Söyledin mi?" dedi tuvaletlerin olduğu koridora geldiklerinde.
Metehan meydan okuyan bakışlarla süzdü Betül'ü. "Sen söyledin mi?"
"Hayır ama biz hallettik. Sen ise plana sadık kalmayıp kızın ağzının içine kadar giriyorsun!"
Metehan sırıtarak Betül'e yaklaştı. "Öyle mi yapıyorum?" dedi tehlikeli bir ses tonuyla. Betül, onun, söylediklerinden başka anlamlar çıkardığını fark ettiğinde yüzünü buruşturdu. Kollarını göğsünde birleştirip otoritesini korumaya çalıştı. "Şimdi gidip Kabus muydu, Düş müydü, Serap mıydı, adı her neyse işte, gidip ona aranızda olan ne varsa artık olmadığını, çünkü bir sevgilin olduğunu ve sevgilinin de elinin ağır olduğunu söyleyeceksin."
"Peki..." diyerek kabullenen Metehan'a gülümseyip önüne gelen dalgalı uzun saçlarını geriye doğru itti. Mete'nin önünden geçeceği sırada genç adam onu durdurup kulağına eğildi. "Sende gidip o Cilalı'ya başkasına ait olduğunu, sahibinin senin gülüşünü bile paylaşmak istemediğini ve çok güzel adam dövdüğünü söyleyeceksen...Neden olmasın?" Betül kulağına çarpan ılık nefesle, heyecanla titrerken, duyduklarıyla Mete'den uzaklaştı. Ne demişti, sahip mi?
"Ben mal değilim, sen de sahibim değilsin!" Mete'nin böyle düşündüğüne inanamıyordu. Tamam, aitlik güzeldi ama sahiplik...
Metehan aralarında mesafe kalmasına dayanamıyormuşçasına hızla Betül'ü kendine çekip kolları arasına aldı. Sıkıca sarılırken Betül'ün de kollarını sırtına doladığını hissedip yüzünü genç kızın boynuna gömdü. Kokusunu derin derin içine çektikten sonra saçlarını okşadı. "Ben senin kalbinin sahibiyim, sevgilim..." diye fısıldadı. "Sahip olduğum ne varsa hepsi senin. Kalbinde, kalbimde."
"Teşekkür ederim." dedi Betül, Mete'nin göğsünde boğulan sesiyle. "Beni sevdiğin için." diye ekledi peşinden. Bir zamanlar hayal ettiklerini şimdi yaşıyordu. Mete'nin beline doladığı kollarını iyice sıktı. Hayal olmadığının bilincinde, sevgiyle sarıldı ona.
"Ben teşekkür ederim. Beni sevmekten vazgeçmediğin için." Betül'ün kendini sarışından sızan sevgi kanına işliyordu. Bu kadar sevilmeyi hak edecek ne yapmıştı? Bu kız hayatına girdiğinden beri kendini delirmiş gibi hissediyordu.
Betül başını geriye çekip, arkaya attı. "İkisine de aynı anda söylemeye ne dersin?"
Metehan başını onaylamazca iki yana sallarken 'sen çok fenasın' isimli gülümsemesiyle taçlandırdı yakışıklı yüzünü. Betül bu gülüşü iyi biliyordu çünkü onu bir senedir sapıklar gibi takip ediyor ve izliyordu. Böyle sürekli sağa sola gülümsemeye devam ederse birkaç kızı daha kendine aşık edebilirdi ve Betül'ün katliam listesi kabarabilirdi. Hele hele söz konusu Rüya'ysa, ki o meseleyi aklından çıkaramıyordu- en acımasız işkence yöntemlerini uygulayabilirdi.
"Çok kıskançsın, biliyorsun değil mi?" dedi kısık sesiyle Metehan. Betül tarafından kıskanılmak hoşuna gitmişti doğrusu. Bundan üç dört ay önce olsa kıskanılmayı baskıcı ve bayıcı görürdü, şimdiyse garip bir haz veriyordu Mete'ye.
Betül'de bunu fark etmişti ama bu konunun üzerine gitmek yerine Mete'ye ayar çekmeyi tercih etti. Evet, kıskançtı. Her şey anlaşıldığına göre rahat olabilirdi. "Fark etmene sevindim. Bundan sonra daha dikkatli olursun umarım, aksi takdirde benden çekeceğin var."
Mete, Betül'ün dudaklarına baktı. Kaç gündür aklında olanı bir türlü yapamıyordu. İçeridekilerden kurtulmadanda yapamayacağı aşikardı. Birazdan dudakları kendinden habersizce Betül'e uzanacaktı, o derece sabrı tükenmişti. Betül'ün elini sertçe tutup "Şimdi söyleyelim.Hemen." diyerek içeriye doğru çekiştirdi. Betül şaşkınlıkla inlerken Metehan'a ayak uydurdu. Bu cesaret nereden gelmişti birdenbire?
Rüya'nın oturduğu masaya geldiklerinde Metehan Rüya'nın dikkatini çekmek için boğazını temizledi. Hala pastanın derdinde olan kız başını kaldırıp boş boş baktı Metehan'a. Ardından Betül'e ve ikisinin birleşmiş ellerine baktı. Gördüklerine rağmen bakışları bomboştu. Betül ise kızı hızlıca süzdü o anda. Krem rengi, askılı, üzerinde ufak, renkli çiçekler olan hanım hanımcık bir elbise giymişti. Bakır rengi saçları kalın dalgalarla omuzlarına yayılmıştı ve kırmızı dudakları çok doğaldı. Elamsı, büyük gözleri ve gözlerini çevreleyen uzun kirpikleriyle, kabul etmek istemese de çok güzel bir kızdı. Birden morali bozuldu. Böyle bir kız dururken tercih edilenin kendisi olması imkansızdı. Metehan'ın bu kız için zeki, eğlenceli ve güzel dediğini hatırlayınca iyice karardı içi.
Sıkıntıyla düşen yüzünü gizlemeye çalışarak, "Gökhan Abi." diye seslendi arkası dönük olarak önlerindeki masada oturan adama. İster istemez garipsedi dilinden dökülen 'Abi' lafını. Ağzına hiç yakışmamıştı böyle emanet gibi durmuştu sanki.
Gökhan onun sesiyle arkasını döndüğünde Rüya gibi sırasıyla süzdü ikisini de. Ancak Rüya'nın bakışlarının aksine Gökhan'ınkiler soru doluydu.
"Gökhan Abi, buraya gelir misin?" dediğinde Mete kulağına eğildi. "Abi mi?"
"Evet, abi. Gökhan Abi benim eniştem, ablamın sözlüsü."
"Ne?!"
"Mete, neler oluyor?" Rüya ilgisizce masaya yerleşmekte olan üçlüye baktı. Jöleli adamı tanıdığını sanmıyordu ama şu kızı sanki bir yerlerden gözü ısırıyordu. Mete'nin elini tuttuğuna göre aralarında bir şeyler olmalıydı. Böylesi daha çok işine gelirdi hatta işini kolaylaştırırdı.
Masada, Metehan Rüya'nın tam karşısında oturuyordu. Sağ çaprazında Gökhan, sol çaprazında Betül vardı. Sandalyesinde dikleşebildiği kadar dikleşti. Mühim bir mevzu hakkında açıklama yapacaktı sonuçta. "Sana," diye başladı konuşmaya ciddiyetle. Ardından unuttuğu bir şey aklına gelmiş ve Gökhan'a dönmüştü. "Ve sana." diyerek tamamladı. "Anlatmamız gereken şeyler var." Betül'e kısa bir bakış attığında Rüya'da Betül'e şaşkınca bakmıştı. Sonra ukalaca gülümseyerek araya girdi. Birazdan anlatılacak olan her neyse şimdiden tahmin edebiliyordu. "Önce ben anlatsam bozulmazsınız herhalde?" Masadakilerde tek tek gezinen bakışları Mete'de durdu. Betül olanları sessizce izliyordu ancak Gökhan'ın "Benimle ne ilgisi var?" diye sorması üzerine dudaklarını büzüp bilmiyormuş gibi yaptı. Mete'nin ne söyleyeceğini biliyordu elbette ama Rüya'nınkini cidden bilmiyordu!
Mete, Rüya'yı dikkatle izlerken şaşkındı. Anlatması için onaylarcasına başını salladığında Rüya pastasından bir çatal alıp ağzına attı ve bu hayatta yediği en güzel şeymişçesine iştahla çiğnedi. Meyve suyundan bir yudum alıp, önündeki peçeteyle ağzını sildi. Özellikle oyalanıyormuş gibi bir hali vardı. "Siz ikiniz," diyerek işaret parmağıyla tek hareketle Betül ve Mete'yi gösterdi. "Gerçekten çok yakışmışsınız. Tencere kapak gibi, ediyle büdü, Angelina Jolie ve Brad Pitt ya da Victoria ve David Beckham gibi."
"Yani?"
"Yanisi şu jöleli arkadaş; Metehan az sonra bana başkasını sevdiğini ve ayrılmamız gerektiğini söyleyecek. Ama ondan önce ben ona, benden daha iyilerine layık olduğunu ve layığını bulduğunu söyleyip onu bu dertten kurtaracağım." Rüya dirseklerini masaya, çenesinide ellerine dayayıp Mete'ye masumane bakışlar attı. Metehan şok içindeydi! Buraya Rüya'dan ayrılmak için gelmişti ama Rüya ondan ayrılmak istediğini söylemişti!
Betül hareretle doğrulamaya çalıştı söylenenleri. Bu kadar kolay olması çok saçma değil miydi? "Nasıl yani? Sen dün gece Metehan'ı ondan ayrılmak istediğini söylemek için mi aradın?"
"Demek dün gece de beraberdiniz." dedi Rüya sinsice sırıtırken. Kötü niyetli değildi, sadece utandırmak istemişti, başarmıştı da. Mete'nin sert bakışlarıyla karşılaşınca toparlandı.
"Babamın zoruyla sana yanaşmaya çalışmaktan çok sıkılmıştım, ne yapayım?" dedi alt dudağını sarkıtarak. Hemen ardından hınzırca sırıttı yine. "Baksana, sende ne numaralar varmış! Ben evde pineklerken sen kaşla göz arasında manita yapmışsın." dedi kaşlarıyla Betül'ü işaret ederek. Betül nedense kızın bu tavırlarından hoşlanmıştı. Ece gibi içten pazarlıklı ve uyuz değildi. Dün gece o kırmızı elbiseye zahmet edip de baktığında Ece'nin bilerek öyle bir elbise verdiğini anlamıştı. Elbiseyi Metehan'a göstermiş ve giymemesi konusunda oyunu almıştı. Ece'ye götürüp geri verdiğindeyse hiçbir şey söylemeden odasından çıkmıştı. Ece'nin aksine Rüya orjinal birine benziyordu, hem ruhen hem bedenen. Mete'nin bu kıza değilde kendine aşık olması bir mucizeydi!
Mete ise yıllarını bir yalana sığdırmış gibi hissediyordu. Bir de Rüya'nın üzülüp üzülmeyeceğini düşünmüştü! Kız kim bilir ne zamandır bu anı bekliyordu?
"En başında söyleseydin hayatımız bambaşka olabilirdi."
"Benim babam seninki kadar hoşgörülü değil maalesef. Eğer başkasına aşık olmasaydım şimdi de söyleyemezdim."
"Ha bir de başkasına aşıksın!" dedi Metehan şok içinde gülerken. Betül dirseğini onun koluna geçirirken dişlerini sıktı. Yok canım, Rüya'yı kıskanmayacaktı herhalde! Kuruntu yaptığını düşünmek istedi ama Metehan koluna sinek dokunmuş gibi umarsızca çenesini ovuşturdu. Rüya'ya aşık olmayabilirdi ama beraber büyümüşlerdi. Ece ne ise, Rüya'da oydu Mete için. Kız kardeşinin büyüdüğünü görüyordu şimdi de.
"Eve gittiğimde babama beni terk ettiğini söyleyeceğim. Sen ne söyledinde ikna ettin Saruhan Amca'yı?"
Metehan'ın düşünce denizinde boğulup giden ela gözleri su yüzüne çıkmışçasına canlanırken Betül'e kaçamak bir bakış attı. Babasını nasıl ikna ettiğini henüz Betül'e söylememişti. Dün akşam babası konuşmak için çağırdığında yine ne zırvalayacak diye bıkkınca düşmüştü peşine. Çalışma odasına girdiklerinde, nefes almaksızın Betül'den ayrılmayacağını ve Rüya'ya karşı aşk beslemediğini anlatmıştı Saruhan'a. O izin vermese bile Betül'den vazgeçmeyecekti ama ikisini de ortak bir noktada buluşturmak niyetindeydi. Bu niyeti, babasının sunduğu seçenekle gerçek olabilirdi ancak, ve Metehan en başta tereddütlü de olsa kabul etmişti. Ve Betül'ün bunu bilmeye hakkı vardı. Nereye kadar saklayabilirdi ki zaten?
"Babama... Betül'e aşık olduğumu ve ne derse ne desin bana mani olamayacağını söyledim." Gözlerini kaçırdı, hepsi bu kadar değildi. Rüya'da bu kadarla kalmadığını anlamıştı. Saruhan Bey kendi babasından daha ılımlıydı ama söz konusu Mete'ydi. Yarım saatte bitirip gideceği iş uzamış, konu ilgi çekici bir hal almıştı. "Hah! Saruhan Amca da 'Tamam oğlum.' deyip başını okşadı, öyle mi? Hayatta inanmam. İlla ki karşılığında bir şey istemiştir senden!" Betül'ün bakışları ikisi arasında gidip geliyordu. Mete'nin tavrından belliydi bir şeyler sakladığı. Bakışlarında, konuşmasında, hareketlerinde hep bir aksaklık vardı.
Genç adam derin bir nefes alıp ciğerlerini havayla doldurdu. Kaçışı yoktu... Betül'ün gözlerinin içine özür dilercesine baktı.
"Evet, istedi." dedi önce. Ardından asıl kelimeler dudaklarından döküldü. "Lise bitince...Evleneceğiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Ona Resmen Aşığım
Romansa"Belki senin beni sevdiğin kadar sevemem seni. Sevginin karşılığını veremem. Ama çok başka severim. Kimsenin sevmediği gibi severim seni." NOT: Tamamıyla bir "Lise" hikayesi değildir. Kapak Tasarımı: @-GizemYldrm-