Genç kız sabırsızlıkla kapı tokmağına vuruyor, aynı zamanda zile de basıyordu. Çelik kapının açılma sesiyle bir oh çekip ayakkabılarını çıkardı. Karnı zil çalıyordu. Annesi kenara çekilince heyecanla içeri girdi.
"Anne, yemek hazır mı, çok açım!"
Nurgül hanım kızının girişine şaşırarak "Dur kızım bismillah daha yeni geldin!" dedi. Bu kız okulda birşeyler yemiyor muydu? "Duramam anne ya...açım diyorum, o kadar okuldan geldik bırak da acıkalım!"
"Okulda sizi aç mı bırakıyorlar kızım? Harçlıkta veriyoruz, yetmiyor mu yoksa?" Betül çantasını ayakkabılığın yanına bırakıp mutfak kapısını aralayarak içeriye göz gezdirdi.
"Altı üstü acıktım dedim. Lafı evirdin çevirdin nereye getir anne." Mis gibi yemek kokuları burnuna dolunca gözlerini kapatıp içine çekti. Sahi, neden bu kadar çok acıkmıştı ki bugün? Sinirden olsa gerekti. Her günü ayrı bir olayla geçmek için sıraya girmişti sanki.
"Aman bir şey demedik Hanımefendi. Yine ters günündesin anlaşılan. Gerçi ters olmayan günün oldu mu ki?" Nurgül hanım kızının, üzülmesine dayanamayacağını ve birazdan gelip kendisine sarılıp öpeceğini biliyordu. Söz konusu annesi olunca Betül bir anda yelkenleri suya indiriyordu. Babası tarafından daha çok şımartılmasına rağmen tam bir anne kuzusuydu. Kuzu kelimesi her ne kadar Betül ile tezatlık oluştursa da bu gerçeği değiştiremiyordu. Mutfağın kapısını kapatıp annesine arkadan sarıldı ve yüzünü mis kokulu boynuna gömdü. Huzur kokuyordu annesi...herşeyi unutturuyordu bu koku. "Annem...Benim tatlı mı tatlı, şeker mi şeker birtanecik annem! Bir öpücük atayım da barışalım hadi!"
Nurgül hanım belindeki elleri çözerek arkasına döndü. Yanağını öne çıkararak "Bugünlük böyle olsun bakalım." dedi alayla.
Betül annesinin yanağına sevgiyle kocaman bir öpücük bıraktı ve ardından gözleriyle evi taradı. "Ablam gelmedi mi?"
"Geldi, geldi. Odasında ders çalışıyor. Git bak da biraz feyz al."
"Hııı tabi, gideyim de manitayla nasıl mesajlaşılır bir öğreneyim." Annesine göz kırparak ablasıyla ortak kullandıkları odaya koştu.
Kapıyı çalma nezaketinde bulunmadan odaya girdi hemen. Ablasının gizlisi saklısı yoktu ya...
"Abla...Okulda neler oldu bugün bir bilsen!" diye heyecanla Yeliz'e okulda olan biteni anlatmaya girişirken bir yandan da okul üniformalarından kurtulmaya çalışıyordu. Yeliz okuduğu kitabın arasına ayracını koyup kenara bıraktı. Kardeşinin olaysız bir günü bile yokken "Ne oldu?" diye merakla soramazdı ki. Yine ne işler karıştırmıştı bu deli kim bilir?
"Yine ne olay çıkardın?" diye bıkkınca sordu. Genç kız gömleğinin düğmelerini hızla çözerken hararetli hararetli anlatmaya başladı.
"Ya bizim Hayat yok mu? Bir kız buna kantinde 'erkek fatma' deyip dalga geçmişti. Eh, bizde dedik şunu kıstıralım bir yerde, çekelim kenara..."
"Onu sadece sen demiş olmayasın sakın? Çete ele başı sensin nede olsa..."
"Ya abla bir kesmesene, bak unutacağım şimdi. Ha, neyse, kızı aldık karşımıza konuşuyoruz. Dedik böyle böyle. Kız tam kıvama geldi yusuf yusuf şeklinde."
Yeliz "Eeee.." diye devam etmesi için teşvik etti sabırsızca.
Betül gömleğini top yapıp basket atıyormuş edasıyla zıplayıp yatağına attı. Gömlek yatağı bulunca elini yumruk yapıp küçük zaferiyle tatmin olarak havaya kaldırıp indirmeye başladı. "Yes!" dedi yapmacık bir kibirle. Yeliz onun bu haline gülerek kafasına bir yastık fırlattı. Yastık tam Betül'ün kafasına isabet edince genç kız yerinde sendeledi. Canının acımayacağına emindi. Gülerek doğrulurken yastığı tekrar ablasının kucağına attı. "Devam etsene Betüş!"
"Daha demin bu merakın neredeydi monoco prensesi. Lan öyle bir prenses vardı dimi? Neyse bozma, devam edeyim. İşte kız neredeyse ayaklarımıza kapanacak falan derken Hayat bizi dumura uğrattı."
"Dumur?" diye sordu Yeliz alayla. Betül küçük küçükte olsa ilerleme kaydediyordu.
"Dumur işte. Ne bileyim? Derste hoca söylemişti, bende cümle içinde kullanayım dedim. Olmadı mı ki?" dedi Betül kaşlarını sorarcasına kaldırırken. Halbuki tamda yeriydi bu kelimeyi kullanmanın.
"Yok oldu da, hiç ağzına yakışmadı be!" Genç kız ablasına arkasını dönüp dolabın kapağını açarken
"İlla kazma gibi konuşacağız dimi sizinle? Alıştırmışız bir kere.."
Yeliz ince biçimli kaşlarının birini kaldırıp "Özüne döndün, aferin. Yola gel." dedi Betülü ne kadar gıcık edeceğini bile bile.
Betül sinsi sinsi gülerek ablasının kaldırdığı kaşına baktı. "Abla...Döverim bak seni." dedi gülmeye devam ederken. Ancak aklı ablasının kaldırdığı kaşta kalmıştı. Kendi kaşları ablasınınkinden daha kalındı. Kaldırsa bile, o kadar profesyonel görünmüyordu ne yazık ki.
Betül, hafta sonunu aynı tempoda geçirdi. Test çözme mecburiyeti olmasa eline bile almazdı kitaplarını. Hiç bir zaman düzenli bir öğrenci olmamıştı ki...Eğer son sınıf olmasaydı, sınava girecek olmasaydı yine annesine göre boş boş, kendisine göre rahat rahat takılacaktı. YGS nin ne önemi vardı ki, mühim olan hayat sınavı değil miydi? Gerçi hayattan da sınıfta kalırdı ya...
*
"Oğlum koluna ne oldu senin?"
Mete kolundaki alçıyı yavaşça kaldırarak Ersan'a "Kırıldı abisi kırıldı. Oradan bakınca belli olmuyor mu?" diye cevap verdi. Kolu acımıyordu ama hafiften bir sızlama gelip gidiyordu hala. İki gün önce sapasağlamken şimdi hurdaya çıkmış otomobiller gibiydi. Paramparça ve çaresiz...
"Hadi canım! Ciddi olamazsın!" diyerek dalga geçti Onur. "Onu anladık herhalde...O kadar saf değiliz ayıp ediyorsun kanka. Nasıl becerdin onu merak ediyorum?"
"Hafta sonu buz patenine gidiyordum biliyorsun...Nasıl olduysa oldu, bir anda düştüm."
"Eee, bir yerde nazar değmesi lazımdı!" dedi Onur imayla.
Mete, Onur'un, okula getirdiği ödüllerden ve başarılardan bahsettiğini anlayınca mütevazi tavrını takınıp gülerken başını hafifçe eğdi.
Gamze ve Betül kolkola girmiş en koyusundan bir sohbete dalıp gitmişken okulun bahçesine girdiklerini fark etmemişlerdi bile. Gamze Betül'e dün izlediği komedi filmini anlatırken Betül ona kahkahalarla eşlik ediyor, repliklerle dalga geçerek arkadaşını da eğlendirmeye çalışıyordu. Nihayet gülüşmeleri kesilirken Gamze okulun önündeki bankta oturan tanıdık simayı görünce Betül'ün kolunu dürtükledi. O da Gamze'nin dikkatle baktığı yere çevirdi bakışlarını merakla. Ne görmeyi beklediğini bilmiyordu ama tatlı gülüşüyle mest eden Mete'yi görmek onu darmadağın edivermişti birden.
"Meteor neye gülüyor böyle acaba? Pek bir utangaç gördüm. Hayırdır inşallah?" diyen Gamze'yi bile neredeyse duymuyordu. Kalbinin ritmi ne zaman değişmişti? Midesindeki kelebeklere ise diyecek yoktu! Demek tüm bunlar bir hayalperestin uydurduğu saçmalıklardan değil, hakikatin ta kendisiydi. Kalbinin bir kuşa özenmesi de neyin nesiydi? Göğsünü zorlayan kalbi pır pır ediyor ve ona farklı bir heyecanı tattırıyordu. Eğer aşk buysa, tam bir hastalıktı, bir karın ağrısı.
Gözlerini o güzel gülüşe, mükemmel çehreye mühürlemişti adeta. Fakat sevdiği, başını kaldırıp kendi olduğu yere bakınca ne yaptığını fark edip gözlerini kaçırma gereksinimi duydu. Okulun kapısında durmuş alenen onu izliyordu. Bu yaptığının çok ayıp ve utanç verici olduğunu biliyordu ama daha beterini yapan kızlarda yok muydu zaten? Baksa ne olurdu ki...güzele bakmak sevapken...
"Sınıfa gidelim hemen. İlk ders matematik." diyerek Gamze'nin kolunu çekiştirerek okulun içine sürükledi. Bir an önce genç adamın gözlerinin himayesinden uzaklaşmalıydı. Okul binasından içeri girmeden önce kendine hakim olamayarak tekrar O'nun olduğu yere baktı. Hala dikkatle demin kendisinin durduğu yere baktığını görünce biraz merak, biraz şaşkınlıkla oraya baktı.
"Hadi Betül..."
"O...Oraya...yani bana...beni..."
Gamze telaşla arkadaşının yanına gelip koluna dokundu. "Ne saçmalıyorsun kızım. Dilin mi tutuldu yoksa?" diye sordu. Daha sonra işi espriye vurup Betül'ü uyandırmaya çalışarak, gülerken ekledi: "Yoksa Meteor mu düştü?"
Betül'ün gözlerinin bir noktaya sabitlendiğini ve az da olsa dolduğunu fark edince ciddi bir şeyler olduğunu anladı. Gözünü dahi kırpmadan nereye bakıyordu bu kız? Aceleyle arkasını döndüğünde olayı ancak idrak edebildi. Gözleri bir an bankta oturan Mete ve arkadaşının, bir de onların baktıkları güzeller güzeli Ece'nin arasında gidip geliyordu. Parçalar yavaş yavaş birleşiyordu kafasında.
"Yok canım! Yok artık!" dedi şaşkınlığını içinde tutamayarak. Bu, olmayacak bir şey değildi aslında. Sonuçta Ece çok güzel, hanım hanımcık bir kızdı, çalışkandı da üstelik. Mete en az onun kadar övülecek durumlara sahipti. Olmaması için bir sebep yoktu ama bunu dile getirmek zorunda değildi, değil mi? En azından arkadaşının üzülmemesi için bunların zıttını savunmalıydı.
O sırada yanlarından geçen bir kız çantasıyla Betül'e çarparak merdivenleri çıkmak için basamağa adımını atmıştı. Ki bu Betül için son radde oldu.
"Özür dilesene ufaklık!" diye bağırdı merdivenleri çıkmakta olan kıza. En fazla onuncu sınıf gibi gözüküyordu.
Kız ürkekçe "Özür dilerim.." deyip merdivenleri çıkmaya devam edince Betül hırsını alamamış olmanın verdiği sancıyla ayağını sertçe yere vurdu. "Bu kadar kolay olmamalıydı. Bana baş kaldırmalıydı ve bende ona ağzının payını vermeliydim!" diye tısladı dişlerinin arasından. Demin gördüklerinin hıncını bir şekilde bir yerden çıkartmak istiyordu. Bir şeyleri kırmak dökmek parçalamak belki iyi gelebilirdi. Zaten sinirli bir insandı...bir de üzerine demin gördükleri tuz biber olmuştu. Basamakları işkence edercesine tek tek basarak merdivenlerden çıkıp ilk kattaki tuvalete koştu. Sulu göz bir kız değildi ama duygusal anlamda henüz tatmadığı bilmediği duygular onu mahvediyordu. İçinden bir an oturup ağlamak geldi ama o gözlerini ve dudaklarını sıkıp aynanın karşısına geçti. Gamze de peşinden geliyordu. At kuyruğuna hapsedilmiş gür, kahverengi saçlarını iki yandan çekiştirerek daha da sıktı. Suyu açıp ellerini musluğun altına tutup biraz bekledi ve çekti. Biraz daha iyiydi şimdi. Suyun sakinleştirici gücü olduğunu Gamze söylemişti.
"Sen sınıfa çık ben ilk derse girmeyeceğim."
"Öldürseler çıkmam kanka. Anca beraber kanka beraber demişler."
Betül sinirlide olsa istemeden güldü bu laf üzerine. "O, anca beraber kanca beraber değil miydi?" diye sordu cevabını bile bile.
"Kanca kim ya...Ben öyle birini tanımıyorum." Gamze gülerek hayatta dost diyebileceği, kardeşi yerine koyabileceği tek kişi olduğunu düşündüğü Betül'e yaklaştı. Ahtapot gibi sardı kollarıyla Betül'ü. Anaç bir tavırla sırtını sıvazladı. "Ergenlik çağında oluyormuş böyle şeyler, annem söyledi. Genelde aşık olduğumuzu sanıyormuşuz ama bizimkisi bazen çocukluk oluyormuş. Bak valla!" diyerek biricik arkadaşını inandırmaya çalıştı. Kendisi bile inanmıyorken bu biraz zordu ama..
"Aşk bizim köpeğimiz olsun! Ben unuturum ki zaten iki güne. Bak kıza nasıl baktığını da gördüm, soğurum herhalde. Soğurum değil mi Gamze?" Gamze Betül'ün beklenti dolu bakışlarına ne cevap vereceğini bilemeyerek sessiz kalmayı tercih etti. Ama Betül bir cevap almadan susacağa benzemiyordu. "Zaten bir şey de yaşamadık birlikte. Beni görmedi bile. Hem görse ne olacak değil mi? Görenler ne yaptı ki?" diye devam etti alayla.
"Kendine haksızlık ediyorsun. Senden korktukları için bir şey yapamıyorlar."
"Niye ben zombi miyim? Oturup onları yiyecek halim yok!"
Gamze yanaklarını şişirerek tuvaletin kapısını açtı. Betül'ün soruları ahret sorularıyla yarışacak cinstendi. "Beş şıklı test sorusu gibisin, Bet. Hangi cevabı versem aklım diğerinde kalıyor."
Betül'ün dudakları şaşkınlıkla aralanırken ne diyeceğini bilemez bir halde tekrar kapanıyordu. Anlaşılan Gamze sınav sendromuna girmişti, durumu kritikti. Böyle abidik gubudik konuşmalar yapmasını günlük çözdüğü, sayısını hafızasına dahi yer ettiremediği sorulara yordu. "YGS sende kafa yapmış arkadaşım. Annen de psikolog ama...Ne yapsak ki?"
"Mesela derse girelim, ha? Değişiklik olur hem.." Dersleri beyninin en ücra köşelerine atmıştı son zamanlarda. Metehan’ı düşünmekten kafasını hiç bir şeye veremiyordu ki!
"İyi fikir!" diyerek Gamze'nin açmış olduğu kapıdan emin adımlarla çıktı. Derslere adapte olmanın vakti gelmişti!
***
Betül derse girdiğinden beri defterine envai çeşit çiçek çizmişti. Aklına gelen bütün yüz şekillerini de kenarlarına ekliyordu. M & B harflerini de defterin orta yerine yazmayı çok isterdi. Hoca sıraların arasında gezerken neyle uğraştığına da göz ucuyla bakıyordu. Zor bir duruma düşmemek için bunu bir sonraki derse erteledi. Önündeki defter Gamze tarafından çekilirken oflayarak arkasına yaslandı. Geleneksel yazışma günlerinden biriydi yine anlaşılan!
"Dersle ilgilensene biraz"
"Coğrafyayı sevmiyorum ki"
"Olsun, dinle! Bir gün işine yarayacak mutlaka"
"Sen annenle bu aralar çok takılmışsın, belli. Canım dinlemek istemiyor, bana karışma"
"O zaman bende dinlemem"
"Ya kızım gıcık mısın bir yürü git zaten sinirliyim bak üstüme fazla gelme tersim pistir"
"Senin tersini yerim aptal aşık"
"Bk kğtta yr klmadı susyrm. snle snra grşcz"
Nihayet ders bittiğinde derin bir nefes aldılar.
"Bir an ders hiç bitmeyecek gibi gelmişti." dedi Betül kollarını arkasında birleştirirken. Esneyerek gerindi ve ayağa kalktı. Üzerine çöken bu ağır yorgunluk ve uykudan hemen kurtulmalıydı! Açık pencereden başını uzatıp huzur veren güneşli havaya içine çekti. Enerjisi tekrar yerine geliyordu sanki. Tüm teneffüsü orada geçirecek kadar uzun bir süre temiz havayla ciğerlerini doldurdu, dışarıdaki öğrencileri izledi. Yavaş yavaş hepsi toplanıyordu, o da yerine geçmeliydi. Ama en arkadaki sırasına gömülmek hiç cazip gelmiyordu. Zaten Gamze'de çok geçmeden yanında bitivermişti.
Kıpır kıpır bir hali vardı. Sevinçle Betül'ü sarsarken "Ders boş!" diye tabiri caizse kükredi. Betül habersizce sarsılmanın vermiş olduğu şaşkınlıkla saf saf bakarak bir süre bekledi. Bu kıza boş dersin olduğunu hangi salak yumurtladıysa iyi halt etmişti. Tamam kendisi de derslere girmek için ölüp bitmiyordu ama Gamze resmen kendini bu ana adamış gibiydi. Son ders zaten hiç çekilmezdi ki. Hele bir de hava güllük gülistanlıkken...
"Görende piyangodan para çıktı sanacak kızım! Altı üstü ders boşmuş, sende bir acayipsin." diyerek sırıttı.
Gamze omuz silkip, "Piyangodan para çıksa böyle bağırarak söyler miyim?" dedi.
Betül, "Tabi ki söylemezsin canım. Sonra piyangodan çıkan paranın yanında bir de piyangodan çıkan amcalar, teyzeler, yeğenler, nineler başına üşürür." diyerek göz kırptı. Tekrar pencereye dönüp dışarıya baktığında ise gördüklerinin gerçek olup olmadığına inanması bir kaç saniyesini aldı.
"Oha! Ne oluyor lan orada!?" diye sordu kaşları çatılırken. Metehan bahçenin köşesinde, bir başka erkek öğrenci tarafından sıkıştırılmış duruyordu. Ona biraz daha dikkat edince kolundaki alçı dikkatini çekti. Bu sabah fark edememişti. İçi cız etti onu savunmasız görünce. Kolu kırıkken yapabilecekleri çok kısıtlıydı, kimseye karşı koyamazdı ki!
"Dövecekler galiba çocuğu Betül!"
Betül sinir katsayısı gördüklerinin de etkisiyle hızla artıyordu. Kimse onun sevdiğinin canını acıtamazdı! Üstelik kolu kırık bir sevdiği....
"Orantısız güç kullanıyor hayvan!" diye bağırarak Gamze'nin yanından geçmeye çalıştı fakat kolunu tutan eller onu durdurmaya yetmişti. "Dur! Senin onları ayırmaya gücün yetmez!" Betül için endişeleniyordu. Arada kaynaması an meselesiydi.
Genç kız bir çırpıda kolunu çekerek "Yaa bırak!" diye bağırdı. "Elimle yapamazsam dilimle yaparım!" Neredeyse uçarak sınıftan çıktı. Gözü hiç bir şey görmüyordu.
***
Genç adam daha fazla bu küstahlığa dayanamayacaktı. Karşısında adının Emrah olduğunu öğrendiği kısa boylu herif dururken kolunun kırık olduğuna lanet etti. Tam da sırasıydı. Kara kara ne yapacağını düşünecek hali yoktu! Dayak yiyecekse de yerdi ama Emrah'tan medet ummazdı. Gücüne giden dayak yiyecek olmak değil, ona haddini bildiremeyecek olmaktı. Karşı koyamayacaktı bile. Bir yere kadar direnirdi elbet ama nereye kadar?
"Sana kaç kere dedim lan artislenme diye." dedi Emrah ağzından tükürükler saçarak. Gözlerini bahçede dolaştırıp "Bak yanında seni koruyacak kimse de yok. Elime düştün!" diye devam etti.
Metehan başını bir sağa bir sola yatırıp "Senden korkan senin gibi olsun lan!" diye bağırınca Emrah onun bu başkaldıran tavrına daha da sinir oldu. Dövecekti bu çocuğu, başka yolu yoktu!
"Büyük laflar etme bak zaten bir kolunda kırık. Diğerinin akıbeti belli bile değil!" dedi pis pis sırıtarak. Mete'nin o sırıtan ağzı yamultası geldi ama lanet olsun ki kolu kırıktı. Diğer kolu ise onu yarı yolda bırakırdı, çünkü kırılan sağ koluydu.
"Oğlum şu kolumdaki alçı bir çıksın bittin sen!" diye tısladı. Bu yaptıklarını onun yanına bırakacak hali yoktu.
Emrah daha da sinirlenerek "Sen kimsinde beni bitireceksin muhallebi çocuğu?!!!" diye bağırdığı sırada bir eli yumruk olup havaya kalkmıştı.
Tam o sırada bir erkeğe göre cılız bir tutuş yumruğun havada kalmasını sağladı. Kim durdurmuştu ki şimdi! Ne güzel, aylardır beklediği anı tadacaktı. Kolunu tutan ele baktı önce ve başını çevirdi. İlk ayaklarına baktı. Yavaş yavaş yukarı çıkıyordu. Pantolonlu biriydi..Bir kız...Hem de....
"Ne yaptığını sanıyorsun sen!?" diye bağıran kız her iki adamı da şaşkınlığa uğratmıştı.
"Mete den hiç bir ses çıkmıyordu. Resmen nutku tutulmuş bir halde genç kıza bakıyordu. Emrah ise lakayt bir tavırla kolunu Betül'ün ellerinden kurtararak "ooo okulumuzun Bayan Kabadayı'sı da teşrif etmişler!" dedi.
Genç kız içinden ya sabır çekerken gözleri Mete'ye kaydı ister istemez. Çok şükür yüzünde bir yara izi veya kan yoktu. Demek ki tam zamanında yetişmişti! Tekrar Emrah'a döndü. Aslında onu o cüce boyuyla yerin dibine dibine itelemek isterdi ya...
"Erkekliğe yakışır mı lan kolu kırık adamı dövmek? Gel sıkıyorsa bana kaldır o elini. Kaldır da parmaklarını bir güzel kırayım!"
Emrah yaptığına utanacak bir yapıya sahip olmadığı için pek umursamadı kızın sözlerini. Allah vardı ya, bu cadı kız kırardı parmaklarını, hem de bir bir. Onun vukuatlarını okulda duymayan yoktu. Nam salmıştı Bayan Kabadayı diye.
"Erkekliği senden mi öğreneceğim kızım çekil git!" diye direndi yinede. Hemen sukoyverse kendini kötü hissederdi.
Betül genç adama bir adım daha yaklaşıp aralarındaki mesafeyi azaltırken parmak uçlarında yükselip ona tepeden bakma avantajını yakaladı. Göz ucuyla duvarların köşelerinde ki kameraları işaret ederek "Bak bakalım erkekliği müdür bey öğrenmiş mi?" diye tehdit etti.
Emrah'ın adımları yavaş yavaş gerilemeye başladı. Kız haklıydı, bu işi sonraya erteleyebilirdi.
"Öyle olsun. Şimdilik!" diyerek yanlarından uzaklaştı.
Metehan hayranlıkla kızın cesaretini izlerken ne diyeceğini bilemedi. Bu nasıl bir kızdı böyle! Bir kız tarafından kurtarılacağı aklının ucuna bile gelmezdi. Bu, gururunu biraz incitse de, yine de kıza bir teşekkür borçlu olduğunun farkındaydı.
Kız hala okul binasına giren Emrah'ın ardından bakıyordu. Dikkatini çekmek için adım adım yaklaştı ve belli bir mesafe de durdu. "Neden bana yardım ettin?" diye sordu merakına yenilerek. Asıl teşekkür etmesi gerekiyordu, bunun içinde zamanı vardı.
Betül ona dönerek güneş yüzünden kısılan gözlerini onunkilerle buluşturdu.
"Yardıma ihtiyacın vardı." dedi dürüstçe. Daha dürüst olmak gerekirse 'Seni sevdiğim için' de diyebilirdi. Şuna bak dedi içinden. Teşekkür etmeye tenezzül bile etmiyor.
Mete onu baştan aşağı süzdü açıkça. Pantolon giymişti. Bu okulda kızlar genelde etek giyerdi. Bu onu biraz şaşırttı ama üstünde fazla durmadı.
"Teşekkür ederim." Kolunu göstererek devam etti. "Kolum kırık olmasaydı böyle olmazdı." Betül onun bu sevimli haline gülümsedi. Yakından daha mı tatlıydı?
Genç kızın gülümseyince yanağında oluşan minik çukurlar Mete'ye öylesine sevimli gelmişti ki. Tıpkı Ece'nin gamzeleri gibiydi. Ece'yi ve gamzelerini bir kenara bırakmalıydı aklına takılan başka sorularda vardı.
"Sana neden Bayan Kabadayı dedi?"
"Sen beni tanımıyorsun!?" diye cevap verdi Betül inanamayarak. Demek Mete onu daha önce fark etmemişti bile.
"Tanımam gereken biri misin?" diye sordu bu kez genç adam. Kötü bir niyeti yoktu ama bu sözler Betül'ün kızarmasına neden oldu. Son derece bozulmuş bir ifadeyle "Benim gitmem lazım. " deyip arkasına döndü. Önemsiz biri olarak görülmek gururunu, en çokta kalbini kırmıştı. Hoşlandığı adam onu tanımaya layık görmüyordu. Bir an önce eve gidip kaderine küsmeliydi! Dudakları büzüldü ağlamamak için zorluyordu kendini.
Mete, kızın bir anda arkasını dönüp gitmesine oldukça şaşırmış, bir anlam verememişti. Ne söylemişti ki şimdi! Daha kahramanının adını bile öğrenememişti. "Dur bir dakika!" diye bağırdı ardından. Genç kız durup kendisine dönünce "Adın ne? Hangi sınıftasın?" diye sordu. Bu sorularının cevabını almak zorundaydı! Böyle bir kızla dost olması çok da saçma olmazdı herhalde. Hele kız onun için bir fedakarlık yapmışken böyle ardına bakmadan gidemezdi.
"Ben tanıman gereken biri değilim. Boşver!" diye bağıran kız koşarak okula girerken Metehan neye uğradığını şaşırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Ona Resmen Aşığım
Roman d'amour"Belki senin beni sevdiğin kadar sevemem seni. Sevginin karşılığını veremem. Ama çok başka severim. Kimsenin sevmediği gibi severim seni." NOT: Tamamıyla bir "Lise" hikayesi değildir. Kapak Tasarımı: @-GizemYldrm-