Aşk, aşk, aşk. <3 Varlığı bir dert yokluğu yara. Şimdi sıra Metehan da. Hadi bakayım oğlum, Meteorum, Betül sırasını savdı. ATILIM ZAMANI! :D Betül benden, belki de senden? Sonuç olarak bizden :D itiraf etti, o bir zamanların platoniği :D
Metehan önündeki ufak masanın üzerindeki kaseye uzandı. İçinden bir tane cips alıp ağzına atarken gözleri televizyondaki maçtaydı. Galatasaray-Trabzonspor maçı şuan için en önemliler listesinde başı çekiyordu. Maçın bitmesine çok az kalmıştı. Galatasaray 2-1 öndeydi ancak son anda ne olacağı hiç belli olmazdı!
Sağında oturan Onur da sanki televizyonun içine girecekmiş gibi eğilmiş aynı şekilde maça kitlenmişti. Solundaki Ersan ise arkasına yaslanmış, mağlubiyetin kabullenişiyle somurtuyordu.
"Offf..."
Mete ve Onur aynı anda Ersan'a döndü. Mete'nin ağzına atmaya hazırlandığı fıstık öylece elinde kalmıştı.
"Bakmayın öyle, benim annem Trabzon'lu."
Metehan yüzünü buruşturarak tekrar maça dönerken, Onur elini Ersan'a doğru sallayıp "Lan bu muydu!" diyerek Metehan'a katıldı. Ersan ağır Fenerbahçe'liydi esasında. Sırf Galatasaray puan alamasın diye kaybetmeleri için içinden dua ettiğinden emindi Metehan.
Maçla ilgisini tamamen kesmiş olan Ersan kulağının dibinde çalan telefona ters ters baktı. Yine iş Ersan'a düşüyordu. "Mete, telefonun çalıyor." diyerek telefonu eline alıp Mete'nin gözünün önüne doğru salladı. Metehan Ersan'ın elini itip maçı izlemesine engel olan telefonu görüş alanından çıkarırken, "Tamam." dedi. Ancak Ersan onun kendisini duyduğundan bile şüpheliydi. Telefonun ekranına baktığında arayanın Rüya olduğunu görünce sessize alıp masanın üzerine koydu. Rüya yabancı değildi sonuçta, birazcık bekletilmek onun için pek de sorun olmazdı!
"Rüya'ymış." diye ağzında gevelediğinde Metehan ona saliselik bir bakış attı. "Salla." dedi umarsızca.
Televizyonun sesi sonuna kadar açıktı. Öylesine rahatlardı ki bunu dert etmiyorlardı bile. Önlerindeki çerezlerin bir kısmı yerlere saçılmıştı. Zaten bu yüzden ne zaman maç izleyecek olsalar Ersan'ların evini tercih ediyorlardı. Çünkü Ersan'ın babası Salim Bey tam bir maç tutkunuydu ve iki katlı dairelerinin alt katındaki küçük odayı 'maç odası' yapmıştı. Ersan'ın annesi Gülsüm Hanım'ın bu duruma hiçbir itirazı yoktu. Eve misafir geleceğinde odanın kapısına zincir vurduruyordu neredeyse. Kimse görmediği sürece her pisliğe müsadesi vardı yani.
Ondan sonraki on dakika boyunca Metehan'ın telefonu çaldı fakat sessizde olduğu için hiç kimse farkına varamadı. Bir de yağmur misali yağan mesajlar vardı tabi.
*
Maç bitmişti. Ersan'ın aksine Metehan ve Onur oldukça keyifliydi. Maç umdukları gibi sonuçlanmıştı. Birkaç saatliğine evin kasvetli havasından kurtulup arkadaşlarıyla takılmak Metehan'a bayağı iyi gelmişti. Okulun yoğunluğu yüzünden bir türlü kendilerine vakit ayıramıyorlardı. Bir haftadır Betül'ün peşinde kuyruk gibi dolanmaktan başı dönmüştü. Alışık değildi böyle bir şeylerin peşinde koşmaya. Büyük uğraş veriyordu ama bazen canı çok sıkılıyordu. Betül'ün arkadaşlığını kazanmıştı ama daha fazlasına izin vermiyordu genç kız. Sürekli bir mesafe içinde konuşuyorlardı ve hareketlerini sınırlamak zorunda kalıyordu. Oysa ki o, her şeyin çok hızlı ve kolay olacağını düşünmüştü. Betül'ün hala onu sevdiğinden ne kadar da emindi... Şu sıralar öyle olmadığı kanısına varmıştı. Betül aşkından vazgeçmişti ve sanki o bunu bekler gibi kızın üstüne gitmeye başlamıştı. Bazen hisler sözle değil, güzel bir jestle belli edilirdi. Her yolu denemiş, hatta kaydını Betül'ün sınıfına aldırmıştı ama nafile.
"Sen. Bizi. Bırak. Kıza yaranacağım diye sınıf değiştir!" diyerek kelimeleri uzata uzata, ayıplarcasına söylendi Ersan. Öyle bir gerinmişti ki az sonra sırt üstü koltuktan düşecekti.
"Ayıp ayıp, biz seni böyle bilmezdik." dedi Onur da başını sağa sola sallarken. Metehan onların gevşek hallerine bakıp sırıttı. Bir haftadır bu tür sözlerle karşılaşıyordu zaten.
"Yine kaseti başa mı sardınız lan? Tabi sınıfta kopya verecek kimse kalmayınca paçalarınız tutuştu."
Ersan başına büyük bir felaket gelmiş gibi acıyla gözlerini yumdu. Başını başka yana çevirirken "Ya hatırlatma şunu! Hatırlatmasana! Tam unutmuştuk biz!" diyerek ayağıyla ta ötedeki Onur'a tekme attı.
Onur bacağını bulan tekmeyi savurmak için geç kalmıştı. Bacağını tutup kendine çekti. Ersan'ın eli gibi ayağı da ağırdı. "Ayak değil çocuk mezarı yemin ediyorum."
"Hadi lan oradan! 40 numara giyiyorum ben." diyen Ersan Mete'nin dik bakışlarına maruz kalınca "43." diye düzeltti istemeye istemeye.
"44!"
"Yok 50 giyiyorum! Ben ayaktan ibaretim ya çünkü." dedi Ersan abartılı bir savunmaya geçerek. Mete ve Onur'a nazaran fazlasıyla alıngan bir yapıya sahipti. Aynı zamanda en yumuşak kalbe. "Hem size ne benim ayağımdan kardeşim?" diyerek devam etti. "Sen Rüya'nı ara. Sen de acile git, belki bacağını kesmek zorunda kalırlar."
Onur "Benim canım tatlı, moruk." diye cevap verirken Metehan isteksizce telefonunu masanın üzerinden aldı. Kilidi açtığında karşısına çıkan '13 cevapsız arama' ve '8 yeni mesaj' yazısına oflayarak baktı. Daha mesajların kimden olduğuna veya mesajlarda neler yazdığına bakmadan yorulmuştu.
Önce aramalara baktı. İlk beş tanesi Rüya'dan, dört tanesi babasından, üç tanesi Ece'den ve sonuncusu...Betül'dendi! "Betül mü?"
"Ne olmuş Betül'e?"
Metehan çaktırmamaya çalışarak "Yok bir şey." diyerek geçiştirdi Esan'ı.
Mesajları açıp okumaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Ona Resmen Aşığım
Romantik"Belki senin beni sevdiğin kadar sevemem seni. Sevginin karşılığını veremem. Ama çok başka severim. Kimsenin sevmediği gibi severim seni." NOT: Tamamıyla bir "Lise" hikayesi değildir. Kapak Tasarımı: @-GizemYldrm-