Betül & Metehan'ı okumaktan zevk alanlar oy vermeyi ihmal etmesinler lütfen ^_^ Şimdi...Sizleri bölümle başbaşa bırakıyorum. Keyifli okumalar :)))
Bir saattir Metehan'a görünmemek için kuytu köşelerde gezinip duruyordu Betül. Mekanın kalabalıklaşması da ona bu konuda çok yardımcı oluyordu. Metehan’a hala kızgın ve en önemlisi de kırgındı. Dün gece ağzından çıkan her bir sözcük kalbini delip geçmişti. Canını yakıp yakmadığını umursamıyordu bile konuşurken. Oysa Betül ‘Seni seviyorum’ demese de onu sevmeye devam edebilirdi. Yeter ki telafisi olmayan cümlelerine bir son verebilsin…Ama Metehan sanki sözlerini özellikle Betül’ü incitebilmek için seçip sıralıyordu. Bu kadar severken sevilememekte zordu ama katlanılabilirdi. Sevdiğin biri tarafından böyle bir muamele görmekse hem zor hem de dayanılmazdı. Buna alışabilir miydi bilmiyordu…Belki zaman geçtikçe Mete’yi unutup bir başkasını sevebilirdi. Düşüncesi dahi komik gelirken böyle bir şeyin olacağına imkan vermiyordu ya!
“Biraz kıpırdayıp işe yaramaya ne dersin?” Ürkerek arkasını döndüğünde gördüğü yüzle rahat bir nefes aldı.
“T-Tabi…” diyebildi havuz problemi çözmeye çalışır gibi bakan Rüveyda Abla’ya. Bakışlarından rahatsız olarak telaşla mutfağın öbür ucuna doğru gitti. Büyük tencerelerde pişen nefis yemeklerin buharları yüzüne vurunca durdu. Kimse bir şey anlamamalıydı, hiç kimse!
“Söylediklerimin tam olarak neresini anlamadın Betül? Kıpırdama kısmını başarıyla tamamladın ama işe yarama konusunda tam bir felaketsin.”
Betül kadının ısrarı üzerine “Rüveyda Abla…” diye inledi. Şimdi gidip Metehan’a ve onun yakın çevresine hizmet edemezdi ki! İşçi sınıfından eski sevgilisini kendisine hizmet ederken görünce kim bilir ne kadarda alay edecekti Metehan!
“Bak kızım, buraya çalışmaya geldiniz siz, kıyıda köşede oturmaya değil. Böyle boş durmaya devam edersen Jale Hanım sana zırnık koklatmaz haberin olsun. İstediği zaman çok zalim olabiliyor.” Diyen Rüveyda Abla’ya alayla güldü. Jale Hanım’ı birkaç saattir tanıyordu ve hakkında ki izlemini hiç de iyi değildi. “Sadece istediği zaman değil, her an yeterince zalim o kadın.”
Rüveyda Abla tezgahın üzerindeki tepsinin içini doldururken “Neyse, ne!” dedi. Jale Hanıma zamanla alışmıştı. Artık davranışlarını önemsemiyordu. “Sanırım sen bağışıklık kazanmışsın.” Diyerek güldü Betül kadının yanına gelirken. Metehan’ın içeride olduğu gerçeğini bir nebze olsun unutmaya çalışıyordu. Başarılı olamayacağını biliyordu fakat denemekten zarar gelmezdi. Rüveyda Abla’yla oyalansa belki de rahatlayabilirdi.
“Bakalım sende para kazanabilecek misin?” dedi Rüveyda Abla bir anne aksiliğinde. “Bu tepsiyi alıyorsun ve doğruca 6. Masaya götürüyorsun.” Ne yani içeriye mi gidecekti? Metehan’a gözükmeden geçirdiği bir saatin iki dakikada yalan olmasına izin veremezdi! Lanet olası herif neden gelmişti ki sanki! Her şeyi mahvetmek zorundaydı! Onu düşünmeyi bıraktığı her an kendini hatırlatmaya ant içmişti. Yine de Metehan’a yakalanmadan bu tepsiyi adrese ulaştırma ihtimali de vardı. Üstelik Rüveyda Abla haklıydı. Buraya çalışıp para kazanmaya gelmişlerdi. Gamze karınca gibi oradan oraya giderken kendisi süs çiçeği misali kenarda duruyordu. Pes etmek Betül’e yakışmazdı. Bir erkek uğruna korkak gibi sağa sola gizlenmek, acı çekmek olmazdı. Git gide bambaşka birine dönüşüyordu. Buna bir son vermeliydi. Eski günlerine, eski Betül’e U dönüşü yapıp yaşadıklarını ve Metehan’ı geri de bırakmalıydı. Yapamazdı, ama yapıyormuş gibi davranabilirdi.
“Peki…Sanırım bunu yapabilirim.” Dedi cesur bir gülümsemeyle. Kalbine söz geçiremezdi belki ama aklı hala uslu bir çocuktu. “6. Masa? Korkmaz ailesinin masası, anladın değil mi?” diyerek soran bakışlar attı Rüveyda Abla genç kıza. Masaları karıştırıp işi berbat etmesini kesinlikle istemezdi.
“Korkmaz ailesi mi!?” Betül’e o an kal gelmişti resmen. Dudakları şaşkınlıkla aralanmış, gözleri odağını kaybetmişti. “Hay şansıma tüküreyim!” dedi içinden. “Gökten Mete yağsa bana Hayim düşer.”
Rüveyda Abla Betül’e inme indiğinden şüphelenirken elini kızın önünde salladı. “Hu…Bizim köylü?” Ne demişse demiş birden bire kızcağızı bu hale getirmişti. Zaten geldiğinden beri garip bir hali vardı. Sebebini merak etmiyor değildi ama soramıyordu da.
“Yani Metehan Korkmaz’ın olduğu masadan mı bahsediyoruz?” diyerek bir ümitle sordu Betül. Yanlış anlamış olma olasılığına sığınırken bu gece başına daha fazla neler gelebileceğini düşünüyordu. Gerçi Metehan buradaydı, bundan daha kötüsü olamazdı!
Rüveyda Abla gözlerini kıstı. “Sen o çocuğu nereden tanıyorsun?” dedi hafiye kılığında. Bu kadın her an her şeyi çözebilecekmiş gibi duruyordu ve Betül iyice tedirgin olmaya başlamıştı.
“Şey, nereden olacak canım, okuldan tabi ki!” diyerek inandırıcı olması için samimiyetsizce güldü. Rüveyda Abla açıklamasını yeterli bularak dik bakışlarını tepsiye yöneltti. Betül derin bir nefes alırken Rüveyda Abla ufak kavanozdan çıkardığı tahta kaşığa kırmızı biber doldurup tencerenin içine serpti. Kaşığı yerine koyup kavanozu kapattıktan sonra tencereyi karıştırmaya başladı. Bu sırada Betül de dikkatle kadını izliyordu. Beyni garip sinyaller vermeye başlamıştı ancak henüz tam olarak algılayamıyordu ne olduğunu.
Rüveyda Abla tepsinin içindeki boş kaseyi alıp tencerede pişmekte olan çorbadan koydu iki kepçe. Kaseyi ait olduğu yere, tepsiye bıraktıktan sonra “Burası iyice havasızlaştı. Ben biraz terasa çıkıyorum, sende bu tepsiyi 6. masaya götür.” Dedi bezmiş bir biçimde. Betül ona üzüldüğünü hissetti. Zavallı kadın kendisinden daha çok iş yapmıştı geldiğinden beri. Üstelik mutfakta yemek buharları arasındaydı ve bunalmaması saçma olurdu.
Rüveyda Abla terasa giderken yerinden oynamadan onun gidişini izledi. Kadın gözden kaybolduğu anda tepsinin başına geçti. Tepsiyi iki yandan kavrayıp kaldırdığı an da intikam çanları çalmaya başlamıştı kafasında. ‘Neden olmasın’ diye düşünürken kendini kavanoza bakarken buldu. Birkaç saniyelik bakışmadan sonra kararını vermişti. Peki bunu yapabilecek cesareti var mıydı? Eski Betül olsa bir saniye düşünmeden yapardı fakat şimdi ki Betül bazı şeylerden çekiniyordu. Öte yandan şimdi ki Betül kalbi kırık bir genç kızdı ve intikam ateşi damarlarında kol geziyordu. O yapacağı her şeyi hak etmişti hatta onun yaptıklarının yanında bu yapacağı hiç kalırdı!
Deli cesaretiyle kavanozu eline aldı. Kapağını açarken gözünü hırs bürümüştü. Onun çektiği acıların bin kat fazlasını çekmeliydi Mete. Elinden bu kadarı geliyordu ama sonuçta Metehan’da acıyı tadacaktı. Öyle ya da böyle! (:D)
Kaşığı tepeleme pul biberle doldurduktan sonra kavanozu kenara bıraktı. Serçe parmağıyla kaşıktaki biberden minik bir tane alarak parmağındaki acıyı attı. Gerçektende fena sayılmazdı. Acımasızca gülümserken Metehan’ın ne hale geleceğini düşünerek daha da zevklendi. “Benim çektiğim acının yanında bunun lafı bile olmaz.” Dedikten sonra kaşıktaki pul biberi çorbanın içine boca etti. Koyu renkte olan çorba işini kolaylaştırıyordu. Düşündüğü kadar şanssız olmadığına kanaat getirirken kasedeki çorbayı rengi dikkat çekmeyene kadar karıştırdı. Dün Metehan’ın üzerine boşalttığı su iken soğuk olan intikam bu gece gereğinden fazla acı ve sıcak olacaktı.
Tepsiyi alıp mutfaktan çıktı. 6. masayı bulmak için gözleriyle tararken görüş alanına şahane saçlar girdi. Adresi araması gereksizdi aslında o saçlar her şeyi açıklıyordu. Başka kimde vardı ki bu seksilik? Yine sapıkça düşünüyordu ama buna bir son veremiyordu. Çünkü Metehan’ın saçlarına ayrıyetten aşıktı! Her kız gibi. “Saç dediğin herkeste var, kanma Betül!” diyerek kendini telkin ettiği sırada önünden geçen kel adam hayatın bir kahkahası gibiydi. “Tamam, herkeste yok! Ama yine de kanma!”
Yavaş adımlarla 6. masaya doğru ilerlerken Metehan’ı gördüğünde ne yapacağını hala bilemiyordu. Arkası dönüktü. Masadakilerle konuşup gülüştüğü sarsılan omuzlarından belliydi. Lanet herif! Betül onsuz sahici bir kahkahayı bile doğru dürüst atamazken o nasıl olur da bu kadar neşeli olabilirdi! “Çorbayı yedikten sonra göreceğim ben seni çapsız egoist!”
“Betül!” Adını zikreden sesle sert bakışlar attığı masadan ayırdı gözlerini. Nefes nefese bir şekilde bitkince karşısında duran Gamze’ye döndü. “Ne var?”
“Me...Ah…Mete’ler orada! Gitme!” diyen Gamze nefessizlikten hakkın rahmetine kavuşmak üzereydi. Betül kaşlarını çattı. Zaten biliyordu ki! Rüveyda Abla bu göreve onu layık gördüğü için mecburen kendisi gidiyordu servise. “Biliyorum. Bildiğim bir diğer şey ise gitmek zorunda olduğum.” dedi sakince ve ardından Gamze’yi arkasında bırakıp Mete’lerin masasına gitmek üzere bir adım attı. Gamze “Gitmek zorunda değilsin.” dediği sırada duraksadı. “Ben götürebilirim. Arkadaşlar bu günler içindir.”
Betül Gamze’ye inek yutmuş yılan gibi bakarken tekrar 6. masaya çevirdi bakışlarını. Gamze ve büyük fedakarlığı sonrası ettiği gereksiz söz dizisi pek de alışılageldik bir durum değildi. Masaya öylesine bakarken dikkatini çeken simayla alayla güldü. Tabi ya! “Elbette, arkadaşlar bu günler içindir. Sen götür.” Dedi göz kırparak. Elindeki tepsiyi Gamze’nin eline tutuştururken kızı utandırdığının farkındaydı. “Yapma, benden mi çekiniyorsun gerçekten? Biz kardeşiz unutma, hatta ben senin ex eltin oluyorum sanırım.”
Gamze darılmış gibi bakarken Betül gülmemek için kendini zor tutuyordu. Gamze imalardan bile böyle kızarıyorsa gerçekleştiğinde ne yapacaktı kim bilir! Gamze “Çok kötüsün!” diyerek çorbaları götürmeye hazırlanırken Betül onu durdurarak “Bak, biraz koyu olan çorbayı Metehan’a vereceksin tamam mı? Sakın sebebini sorma, birazdan anlarsın zaten.” dedi. Ciddi ses tonu Gamze’nin ilgisini çekse de, olayı merak etse de üzerinde durmadı. Ne de olsa birazdan öğreneceğini söylemişti Betül.
Gamze Mete’lerin masasına adım adım ilerlerken Betül zevk çığlığı atmak istiyordu. Çaça dansı yapıp zıp zıp zıplamak istiyordu hatta. Metehan’ın o çorbayı yedikten sonraki yüz ifadesini görmek için sabırsızlanıyordu. Belki de dayanamayıp kusacaktı? Bir bidon su içmek de isteyebilirdi. Çorbayı ağzından püskürtüp kendini rezil etmesi de kaçınılmazdı tabi.
Masaların arasından geçip Metehan’ı görebileceği en iyi yeri seçti. Duvarın arkasına saklanarak gizlice Gamze’nin Metehan’ın önüne tabağı koymasını seyretti. Ersan’ın Gamze’yi fark etmesiyle yüzünde oluşan şaşkınlığı ve Metehan’ında aynı anda başını kaldırıp Gamze’ye baktığını görünce güldü. Ardından Gamze birkaç dakika bir şeyler anlatmıştı fakat aradaki mesafe yüzünden hiçbir şey duyamamıştı. Gamze bir sussaydı da Metehan çorbasını yeseydi çok güzel olacaktı. Duvarın ardında sabırsızca beklerken gözleri o anı görmek için can atıyordu.
Sonunda Gamze susabildiğinde gülümseyerek masayı terk etti. Betül dayanamıyordu artık. Bir an önce Metehan’ın o çorbayı yemesini istiyordu. Metehan kaşığını çorbaya daldırdı çok geçmeden. Masadaki birkaç adam ve Ersan’la konuşmaya devam ediyordu bir yandan da. Betül ‘ye artık’ diye bas bas bağıracaktı ki, Metehan kaşığı ağzına götürdü…İşte o an görülmeye değerdi.
Metehan’ın yüzündeki gülümseme ağzına aldığı kaşıkla son bulmuştu. Göz kapakları bir açılıp bir kapanırken Betül kıkırdıyordu olduğu yerde. Yemişti işte! Dışarıdan bakıldığında değişen tek şey göz kapaklarının hareketleri ve düşen yüzüydü sadece. İçinde kopan fırtınaları, ah ya da volkanları mı demeli, kimse bilemezdi. Betül de ondan farklı bir hareket bekliyordu. Ancak genç adam masadaki peçetesini alarak ağzını silmiş, sonrasında da su içmeden ayağa kalkmıştı. O lanet biberin acı olduğunu sanıyordu! Etkisi bu kadarcık mıydı yani? Somurtarak duvarın arkasından çıktı. Metehan’ın lavaboya gittiğinden habersizdi…
*
Ne yazık ki içi hala soğumamıştı! Eksik kalan bir şeyler vardı. Hıncını alamamıştı, kendini tatmin edememişti. Bu yaptığı çocukluktu belki, biliyordu. Zaten çocuk değiller miydi? Sevgiyi oyuncak eden küçük çocuklar…
Elindeki tepsiyle bir sağa bir sola geziyordu. Kafası çok dağınıktı, hiçbir şeye konsantre olamıyordu. Aklındaki tek isim Metehan’dı. Sanki yıllardır bildiği, tek öğrendiği Metehan’dı. Aynı zamanda aklını başından alan, tüm bildiklerini unutturanda aynı kişiydi. Ne tuhaftı, onu hala seviyordu. Diğer yandan yaptıklarının acısını da çıkartmak istiyordu. Aşk yalın bir duygu değildi kesinlikle! Yanında hiç tatmadığın bambaşka duyguları da sürükleyip hayatının merkezine dahil ediyordu ve sen onun kölesi olup çıkıyordun. Mani olmak bir yana, köleliği kendin diliyordun. İstemeyerek, elinde olmadan…
“Senden başkasına bakmadığımı biliyorsun kocacığım.”
“Bakarsan neler olacağınıda sen biliyorsun. Cesaret edemezsin zaten güzelim.”
“Ne ara bu kadar maço oldun Tarık?”
“Ben hep böyleydim aşkım. Eğer buradan bir adam çıkıp da sana yan gözle bakarsa o gözlerini morartmakla kalmam, oyarımda.”
Betül karı kocanın konuşmalarına kulak misafiri olurken servis yapıyormuş gibi davranıyordu. Fiskosların etrafına toplanmış insanlar içkilerini yudumlarken bu gergin çift kıskançlık tartışması yapıyordu. Tesadüfen yanlarında durmuş, tam geçip gideceği sırada konuşmalarını duymuştu. Özellikle dinlememişti. Belki de dinlemişti. Bu yaptığı elit kesimde büyük ayıp sayılıyordu ama mahallede süper bir dedikodu malzemesi çıkardığı sürece gayet normaldi.
Adam nasıl bir psikopatlıktaysa karısını deli gibi kıskanıyordu. Göz oymaktan falan bahsettiğini de duyduğuna emindi. Kadına acımıyordu, kadına yan gözle bakacak olan adama acıyordu. Muhtemelen hastanelik ederdi bu iri yarı adam onu. Aslında güzel bir şeydi eşini sahiplenmesi. Yine de boyut atlamış, psikopatlığa geçiş yapmış izlenimi uyandırıyordu Betül de. Normal standart da ki bir adamı hiç zorlanmadan alaşağı edebilecek kapasite vardı adamda. Karısını bir kıskansa…
“Bu gece bütün şeytanlar benim yanımda! Ya da ben şeytanlığa terfi ediyorum. Allah’ım sen günahlarımı affet! Bu sonuncusu! Vallahi! Belki bir iki tane daha..! Bir aile faciasına, artı bir gencin dayak yemesine ve son olarak da davetin karışmasına sebep olabilirim! Allah’ım sen yine de affet!”
Elindeki tepsiyi biraz daha kaldırarak tartışan çiftin yanına gitti. Gülümsemeye zorladı kendini. Tepsideki içkiyi karşısındaki kadına uzatarak, “Bunu şu karşıdaki beyefendi gönderdi.” Diyerek az ötedeki Metehan’ı işaret etti. Kadın şaşkınlıkla öylece bakakalırken Tarık denen adam gözü dönmüş bir biçimde gösterdiği yere baktı. Bu adam Metehan’ı çiğ çiğ yerdi hem de tek lokmada! Kadın iyice büzülmüştü, olduğu yere sinmiş gelecek olan hamleyi bekliyor gibiydi. Adam karısına dönüp sert bir bakış attığında Betül gözlerini kaçırdı. Cehennemde cayır cayır yanacaktı! Metehan da ona odun taşıyıp ateşini harlayacaktı!
“Bu sıkıcı yere neden geldik, anlatmak ister misin?” dedi Ersan etrafa göz gezdirirken. Ortam şık görünüyordu fakat eğlenmek için pek de uygun bir mekan gibi görünmüyordu. En azından gençler için. Metehan’ın da keyif aldığı söylenemezdi ve Ersan’ın soruları bunaltıcı bir hal almıştı. Onu buraya getirirken bu korkunç davette sıkıntıdan ölmemeyi amaçlamıştı. Katilini elinden tutup getirdiğini bilemezdi. Viskisinden bir yudum aldı. Yediği o acı çorbadan sonra buna izin vardı. “Babamın işleri işte Ersan. Kız gibi dır dır etmeyi bırakıp tadını çıkarmaya çalışsan?”
Ersan üzerindeki ceketi yakalarından tutup çekiştirdi. “Oğlum şu halimize bakan bizi damat sanır. Hatta Beyza’yla konuşsak bizden esinlenerek film bile çeker. Tek fark bu sefer ki seri ‘Gelinsiz Damat’ olarak sürülür piyasaya.”
Metehan’ın kaşları istemsizce çatılırken “Beyza kim lan?” diye sordu. Daha önce bu ismi duyduğunu hatırlamıyordu.
Ersan “Senin gibi cahillerle muhatap olmayıp toplumdan dışlamam lazım ama arkadaşımsın…” diyerek gevşekçe konuşmaya başladığında, Metehan yumruk yaptığı elini havaya kaldırıp sertçe bir bakış attı. Ersan biraz daha konuşmaya devam ederse en yakın arkadaşını öldürmek suçundan müebbet hapis cezası alacaktı!
Ersan ise ortamı kesmeye devam edip fiyakayı bozmadı..“Gamze buradaysa Betül de burada olmalı. Yani sence de garip değil mi? Onlar siyam ikizleri gibi!”
Metehan Betül’ün adını duymasıyla birlikte gerildi. “Ne bileyim ben?” diye geçiştirmeye çalıştı. Dün Betül’e sarıldığında çok daha fazlasını istediğini keşfetmişti ve onu tekrar düşünmek vücudunun karıncalanmasına, kanın olmadık yerlerine hücum etmesine sebep oluyordu.
“Adamdaki sıfata bak ya! Sen o kızı seviyorsun oğlum...” dedi Ersan gözlerini şüpheyle kısarak.
Mete, Ersan'ın ani sorusu karşısında şaşırdı. Bunu hiç düşünmemişti. “Ne? Hayır. Gerçekten.” Cümleleri boncuk gibi sıra sıra dizerken elindeki viski bardağından koca bir yudum daha aldı.
Ersan onun telaşını görmezden geldi. “O zaman ondan hoşlanıyorsun?”
Bunu inkar edemezdi. Betül'den hoşlanmasa onunla çıkmazdı zaten. “Evet. Galiba. Biraz.” diye cevapladı Ersan’ın sorusunu. Ortam ısınmaya başlamıştı sanki birden.
Mete'nin gergin cevapları üzerine alayla gülümsedi Ersan. Kaçamak cevaplarının üzerine gitmeyi denedi hemen. “Midendeki kelebeklere sormaya ne dersin? Belki onlar sana ne kadar olduğunu söyler.” Sonuçta ne zaman Gamze'yi görse o kelebekler peşini bırakmıyordu.
Mete kaşlarını çatarak Ersan'a döndü. Kelebekler ona sadece tek bir şeyi hatırlatıyordu; Orman Gezisi. O yaratıklar adam gibi durmamış ve fotoğraflarını çekmelerine izin vermemişti. “Kelebeklerden nefret ederim!” dedi sertçe.
Ersan'ın hülyalı bakışların dikkatini çekti bir anda. Kelebeklerin ziyaretine uğramıştı anlaşılan. Yine Gamze'yi düşünüyordu kesin. Ona imayla bakmayı sürdürdüğünde Ersan telaşla ciddileşti. “Ne? Benim midemdekiler kelebek değil, tavuk. Kanatları da yok. Yediğimde ölüydü.”
Metehan ‘tabi tabi’ dercesine başını sallarken aniden yakasından tutan ellerle afalladı. Afallaması uzun sürememişti çünkü kafasına yediği darbeye hazırlıksız yakalanıp yere yığıldı. Etraftan çığlık sesleri yükseldiğini duydu. Demin adamın biri ona kafa mı atmıştı yoksa bir rüyanın içinde miydi?
“Ulan sen benim karıma nasıl içki gönderirsin p*******!” Tükürük saçarak konuşan dama bakarken kafasını tutuyordu. Görüş alanı çok bulanıktı, dikkat etmeye çalışsa da net göremiyordu. Başlarına toplanan birkaç kişi Metehan’ı kaldırma girişiminde bulundu fakat genç adam hepsinin elini geri çevirdi. Elini yere dayayarak zonklayan başını umursamadan ayağa kalkmaya çalıştı. Başı biraz dönse de umursamadı. Hiç kimseye içki falan göndermemişti! Bu suçlamayı hak etmiyordu! Tam adama hamle yapacağı sırada Ersan’ın kolundan tutmasıyla durdu. Burnundan soluyordu.. “Dur ağabeycim belli ki bir yanlış anlaşılma var.”
“Bırak lan beni!” diye bağırdı kolunu sertçe Ersan’dan kurtarırken. Metehan Korkmaz bunun altında kalmazdı! Tarık homurdanmaya devam ediyor, Metehan’a düşmanca bakıyordu. “Ben bu genci tanımıyorum Tarık lütfen gidelim!” diye yalvaran kadın adamı durdurmayı denedi. Adam durup Ağlamak üzere olan karısını kolundan tuttuğu gibi sürükleyerek mekandan çıkardı.
“Metehan.” diyerek onların ardından bakan Metehan’ın kolunu tekrar tuttu Ersan. “Şuraya bak.” Diyerek başıyla karşı tarafı işaret etti. Bunu yapmak istemezdi lakin bu defa Betül çok ileriye gitmişti. Metehan’ı durduramazsa adamın peşine düşüp hesap soracaktı. Olay daha çok büyüyecekti ve ortalık karışacaktı.
Metehan ateş saçan gözleriyle Ersan’ın gösterdiği yere baktı.Bakışları Betül’ün bakışlarıyla karşılaştı. İşte o an gözleri bir ton daha koyulaşmıştı. “Betül.” Diye tısladı dişlerinin arasından. Sinsi bir alayla kıkırdayan genç kıza baktıkça gözleri kararıyordu. Demek hep buradaydı…Acı çorbayı içerken olduğu gibi. Onu izleyerek böyle gülüyordu. Bir nevi intikamını alıyordu…Betül bunları yapacak cesareti nereden buluyordu bilemiyordu fakat bu defa Metehan’ı fazlasıyla tahrik etmişti. Kendi sonunu kendi hazırlamıştı dişi şeytan.
Kolunu bir kez daha Ersan’dan kurtardı. Gözlerini kapatarak ciğerlerini sabır dolu havayla doldurdu. Şuan ihtiyacı olan tek şey olan sabır! Çevresindeki insanlara baktı. Meraklı gözler onu izliyordu. Rahatsız olarak “Önemli bir şey yok. İyiyim ben.” dedi herkesin duyabileceği bir sesle. Sonra yine Betül’e çevirdi bakışlarını. Gözlerini kıstığında Betül’ün ödü kopmuştu. O kadar korkunç görünüyordu ki genç kız yaptığına yapacağına pişman olmuştu. Metehan ceketini çıkarıp Ersan’a verdi. Başı az da olsa hala zonklamaya devam ediyordu. Elini gür saçlarının arasından geçirdi. “Sen babamlarla ilgilen, benim küçük bir hesabım var.” Dedikten sonra Betül’e doğru ilerlemeye başladı.
Betül korkuyla geri geri adımlar atarken Metehan kıza yanaşmıştı bile. Birkaç saniye öylece birbirlerinin gözlerine baktılar. İlk konuşan Betül oldu. Veya konuşmayı deneyen. “B.Ben…”
Metehan kızı dinlemeden kolundan tuttu. Davet salonunun çıkışına kadar kızı peşi sıra sürükledi. Betül kolunun acısından çok ayaklarının acısıyla inliyordu. Topuklularla zaten bir fiyaskoydu bir de böyle bavul gibi sürüklenmek hiç iyi olmamıştı. “Dur…Dursana!” diye yalvardı Metehan’a. Metehan’ın gözü hiçbir şey görmüyor, kulakları duymuyordu. Betül’e çok kızgındı, kızgınlığı geçecek gibi değildi. Kızı üst kattaki odaya çıkarırken de dinlemedi. Yakarışlarını duymazdan geldi. Kapıyı açıp Betül’ü içeriye sertçe itti. Ardından kapıyı çarptırarak kapatıp kilidini çevirdi.
Betül’ün korku dolu gözleri bu defa kilitte kalmıştı. Davet için hazırlandıkları odada olduklarını fark edince iyice sessizleşip Mete'nin yapacaklarını bekledi kurbanlık koyunlar gibi. Metehan ona tecavüz etmezdi herhalde. Değil mi?
“Sen.” dedi Metehan devamını getiremeyerek gözlerini yumdu. Sinirlerine hakim olmalıydı. “Sen ne yaptığını sanıyorsun Betül?!” diye sorduğunda, kısık ama sert sesi Betül’ü korkutmuştu.
Genç kız Metehan’ı daha önce hiç böyle görmemişti. Aslında hak vermek lazımdı, yaptığı affedilir şey değildi. Bir anlık hırsının kurbanı olmuştu! “Ne yapmışım?” diyerek safa yattı yine de.
“O adamı üstüme salan sendin değil mi?” dedi Metehan Betül’e usulca yaklaşırken.
Betül kollarını göğsünde birleştirdi. “Ne münasebet canım?”
“Çorbanın içine o acıları dolduran da sendin?”
“Nereden çıkarıyorsun bunları ya? Çok paranoyaksın.” dedi Betül umursamazca. İki kötülük yapacaktı onu da eline yüzüne bulaştırmıştı. ‘Lanet olsun!’
Metehan üzerine geldikçe geriye doğru gitme ihtiyacı hissediyordu Betül. Küçüldüğünü hissediyordu belki de Metehan’ın gözünde küçüldükçe gerçektende boyut değiştirmişti. Buna inanabilirdi! Sırtı soğuk duvara değdiğinde durdu. Metehan’da durmuştu. Bakışları yaslandığı duvardan da sertti. Soğukluğuyla yarışamazdı bile. Başını iyice eğip kendinden kısa olan Betül ile arasındaki mesafeyi en aza indirdi. Aralarındaki üç santimlik mesafe, genç kızın nefesini kesecekti. Metehan’ın nefesini yüzünde hissetmeseydi tabi. “Paranoyaklaşan ben değilim. Bunların hepsi gerçek. Bunların hepsini sen planladın!” dedi Metehan tane tane.
Gözlerini aynı hizaya getirerek cesurca baktı Mete’nin gözlerine. “Evet. Ben planladım. Ne olacak?” Metehan başını hafifçe sağa çevirip homurdandı. Betül’e bu da yetmemişti. Zeytin yağı gibi üste çıkmayı da ihmal etmedi ve “Dövecek misin beni?” diyerek diklendi.
Metehan alayla sırıttı. “Kadınlara el kaldırmıyorum ben canım. Ama bu burada kalmaz.” dedi tehditkar bir ses tonuyla.
Betül dediğini yapacağından emindi. Metehan boş konuşmazdı. Hafiften tırssa da “Aman Allah’ım çok korktum! Sanırım altıma yapacağım!” dedi alayla. Bu işin altından ancak dalgaya vurarak çıkabilirdi.
Metehan Betül’ün sözleriyle uykudan uyanmış gibi başını eğip Betül’ün eteğine baktı. Kumaş namına pek bir şey bulundurmayan etek Betül’ün beyaz bacaklarını açıkta bırakıyordu. Önce yutkundu. Sonra dişlerini sıktı. Evet görüntü güzeldi, hem de çok güzel. Aklını çelecek kadar güzeldi. Fakat bu etek çakması şeyle tüm gece boyunca ortalıkta dolandığını düşününce midesi kasıldı. Sıcak bir şeyler içinde fokurduyordu adeta. “Bu.” dedi sıkılı dişleri arasından. “Bu halin ne?” Sakinliğini korumaya çalışıyordu ama bu çok zordu.
Betül onun bakışlarını takip ederek bacaklarına ulaştı. Utanarak bacaklarını gizlemeye çalışması başarısızlıkla sonuçlandı. Neyle gizleyecekti ki!
“İş kostümümle tanış." dedi alayla. Gamze’nin sözleri aklına gelince Metehan’ı kışkırtmanın hiçbir sakıncası olmadığını düşündü. “Gamze çok seksi olduğumu söylemişti.”
Metehan ikinci defa yutkundu. “Olmuşsun. Evet.” dedi gözleri Betül’ün dekoltesine takılırken.
Betül garip bir biçimde titredi. Metehan’ın da öyle düşünmesi ve itiraf etmesi içindeki kelebekleri harekete geçirmişti. “Yine de sen böyle giyinme.” diye fısıldadı Metehan Betül’ün dudaklarına doğru. Kızın gözleri kendiliğinden kapanırken kendini anın büyüsüne bırakmıştı. “Neden?” diye sordu sesinin çıkabildiğine şükrederek.
“Seni sadece ben böyle görmek isterim. Bir başkası değil.”
“Biz ayrıldık.”
“Biliyorum.”
Betül gözlerini araladı yavaşça. Göz kapakları ağırlaşmaya başlamıştı. Hareket ettirmesi mucizeydi. “Yani bana karışmaya hakkın y…” Dudaklarının üzerine kapanan dudaklarla sözcüklerini yutmak zorunda kaldı. Metehan’ın ılık dudakları dudaklarını önce yavaşça okşadı, ardından haşince, çölde susuz kalmışçasına içti dudaklarını. Hep merak ettiği tadı almanın verdiği zevki tadarken kızı dudaklarını aralamaya zorladı. Betül öpüşmekten bihaber hatta iğrenerek geçirdiği yıllarına acırken nasıl karşılık verebileceğini bilemiyordu. Bu his, çok güzeldi. Metehan bir anda geri çekildi. Bir şeyleri yarım bırakarak çekilmesi Betül’ü üzerindeki yorgan çekilmiş gibi üşüttü.
“Senin sevdiğin tek erkek ben olabilirim. Hiçbir esmere sempati duyamazsın." diyen Metehan Betül’ün şaşkınlıkla aralanmış dudaklarının arasına girdi hızla. Aldığı tatla inleyerek öpüşünü derinleştirirken bedenini kızın bedenine yasladı. Bir elini kızın beline yerleştirmişti, diğer eliyse ensesinden sımsıkı tutmuş sanki kendine daha fazla haz alabilecekmiş gibi kendine çekiyordu.
Betül Metehan’a hiç bu kadar yakın olmamıştı. Onu daha önce hiç bu kadar hissetmemişti. Şimdi her şeyiyle onu hissederken korku ve zevk dalga dalga bedenine yayılıyordu. Buna izin vermemeliydi! Metehan onunla oyun oynuyordu belki ama ona engel olmak istemiyordu. Belindeki el kalçalarına doğru inerken nefessiz kaldığını hissediyordu. Metehan dudaklarını ayırırken “Bir daha böyle şeyler giymeyeceksin.” Dedi nefes nefese. Kıza sardığı kollarını çekerek iki yanından duvara dayadı. Betül’ün gözleri hala kapalı, dudakları aralıktı. Öpülmekten şişen dudaklarına bakınca kendine mani olamayarak ufak bir öpücük daha bıraktı bal dudaklarına. “Bu burada kalmaz demiştim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Ona Resmen Aşığım
Romance"Belki senin beni sevdiğin kadar sevemem seni. Sevginin karşılığını veremem. Ama çok başka severim. Kimsenin sevmediği gibi severim seni." NOT: Tamamıyla bir "Lise" hikayesi değildir. Kapak Tasarımı: @-GizemYldrm-