"Akhilleus ve kaplumbağa bir yarışa girseler ve, Akhilleus kaplumbağaya avans vererek koşuya başlasa. Akhilleus asla kaplumbağayı geçemeyecektir! Zira Akhilleus, kaplumbağayı geçebilmek için, ikisi arasındaki mesafenin ilk olarak yarısını katetmek zorundadır. Bu yarıya ulaşmak için, bahsedilen yarının da yarısını katetmelidir. Yarının, yarısı içinse, bir yarım daha katetmelidir... şeklinde giderek, Akhilleus'un önüne sonsuz miktarda "yarımlar" serilecek ve Akhilleus asla kaplumbağayı geçemeyecektir."
"Peki sizce Zenon haklı mıydı?"
"Hocam fizik dersindeyiz. Nasıl doğru olabilir."
"Bu fiziği yok etmek değil midir hocam? O zaman doğrusal hareket yok."
"Elbette öyledir. Sonuçta Zenon da bir filozoftu, fizikçi değil. Bu da kafasındaki bir modelleme."
"Peki biliyor musunuz Akhilleus kimdir?"
Akhilleus ve Patroklus diye düşündüm. Sonra aklıma okuduğum bir kitaptan satırlar düştü.
"Bu iki savaşçı arasındaki ilişki öyle derindir ki, İliada'da Patroklos'un ölüm haberi Akhilleus'a ulaştığında Akhilleus'u kapkara bir yas bulutu kapladığından, elleriyle ocaktan aldığı külleri başından aşağı döküp, boylu boyunca yere yatarak saçlarını yolduğundan bahsedilir. Anlatıldığına göre o an bütün tanrıçalar Akhilleus'u teselli etmek için onun çevresine toplanırlar."
Belki Zenon bir yerde haklıydı. Ortada bir kaplumbağa yoktu. Ama Akhilleus, Potroklos'a asla sahip olamayacaktı.
Olaylar fiziğe değil de metaforlara bağlanıldığında daha anlaşılabilir olabilir diye düşünebilirdik buradan.
Akhilleus mükemmel olarak tasfir edilirken Patroklos tam tersiydi. Zıt karakterlerin şekil bulmuş haliydiler. Peki aralarında gerçekten bir aşk var mıydı? Belki evet belki hayır. Bu bir efsane olmalarına engel olamadı. Düşününce galiba aralarındakinin dostluk değil aşk olmasını isterdim. Bu düşüncem beni de şaşırtıyordu. Oklar bana çevrilmediğinde her aşkı destekleyebiliyordum. Ama kendi açımdan nelerden etkilenirsem etkileneyim böyle şeylerin hayatımda olmayacağını biliyordum. Çünkü sonum Akhilleus gibi olurdu o zaman.
"Bir savaşçı yarı tanrı hocam." dedim sessizliğe karşın. Kimse bilmiyordu muydu yani?
"Doğru." dedi hoca.
"Bir savaşta zırhının tek boş noktası olan ayak bileğinden bir okla vurulur. Bu ölümüne sebep olur. Aşil tendonu deniyor oraya da.""Her neyse. Artık fiziğe, doğrusal harekete geçelim."
Hoca hararetle derse daldığında kafamda dolaşan Akhilleus'u silip odaklanmaya çalıştım. Başka imkansızlıklara fazla kafa yormak iyi değildi.
Dersin bitişinin ardından kendimi refleksif olarak Batu'nun yanında buldum. Masasının üzerinde duran elinin üstüme elini koydum. Sırf istediğim için yapmıştım. Üzerine fazla düşünmemiştim.
"Ne yapıyorsun kardeşim ya?" diye geveledi Batu.
Onu umursamadan sıcak elini elimin içine aldım. "Ellerin küçükmüş."
"Normal insan eli." diye homurdandı. "Seni parmakların uzun."
Elini elimden kurtarıp geri kendine çekti. "Hem sanane benim elimden kardeşim."
Kardeşim demesine karşın göz devirdim. Bu sahiden gerekli miydi? Tamam bunu ben başlatmıştım ama bu denli sinirimi bozacağını düşünmemiştim. Neden sinirimi bozuyor onu da anlamıyordum. İyice dengesizleşmiştim ve sürekli olarak kendimi anlamıyordum.
"Tamam be atarlanma." dedim sakince. Önündeki boş sıraya ters bir şekilde oturdum.
5 dakika süresince boş boş oturmamızın hiç bir manası yoktu. Ama benim için hava hoştu. Farketmiştim ki onunla paylastığım her an güzeldi. Sussak da konuşsak da güzeldi. Sadece güzeldi.
Semih içeri bir şarkı söyleyerek girdiğinde istemsizce kafamı çevirdim. Her zamanki gibi beresi başındaydı ama kısa kollu giymişti. Kendisini fazlasıyla Skins'teki Sid'e benzetiyordum. O kadar salak olup olmadığı tartışılırdı tabi.
"Naber Batu?" Batu'nın sırasının önüne kadar yürüyüp durdu.
"İyi senden."
"Durgunsun neden? Bugün konuşmadın çok?"
"Yorgunum."
"Kalk o zaman az enerjik ol." diyerek kaldırdı onu. Tek yaptığım kaşlarımı çatarak izlemekti.
Semih mırıldandığı şarkıyı yüksek sesle söylemeye başlarken Batu'nun ellerini kavradı. Sarılmış gibi duruyorlardı buradam. Sonrasında aptalca bir dans etmeye başladılar.
Kafamı çevirdim. Kızlar ile fahiş zamlardan mı konuşsaydım?
"Ooo bir aşk mı doğuyor? Düğün ne zaman?" dedi kızlardan biri.
"Biz zaten evliyiz." dedi Semih.
"Ben Semih'i boşadım."
"Aaa ne zaman boşadın?" dedi Semih de.
"Şimdi."
Semih bir kahkaha attı. "Ağlarım ama."
"Ağla üzgünüm." dedi Batu. Ardından ellerini ondam çekip gülerek yerine döndü. Onu kıskandığımı biliyordu, bu yüzden gülüyordu. Anında kalkıp kendi yerime geçtiğimde kaşlarım hala çatıktı.
Sorun kıskanmam değildi. Sorun bu kıskançlığın bana hissettirdikleriydi. Sonunun varacağı yerler beni korkutuyordu. Nereye kadar inkar edebilirim bilmiyordum. Ama biliyordum ki Akhilleus, Potroklos'a asla sahip olamayacaktı.
...
CANINIZ İSTEYİNCE VOTE VE YORUM VEREBİLDİĞİNİZİ BİLİORM CANIMI SIKMAYIN
Hoh sonunda yazdım
Dün moment dediğim baya süre el ele tutuşmaları sevgili gibi ellerini sallamalarıydı yav hep olan bir şey fkskfksk
HEH BİRDE BU BATU SEMİH ILE DANS ETTİGİNDE ERCİN KAFASINI CEVİRİP PİYASA MUHABBETI AÇMISTI BİRDEN karşısındaki ya batu ve semihe bak salaklar diyor erçin diyor ama piyasa bele CJAKKFKSKDKSK
Bu kadar boş yapmak YETER
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çek Beni Kendine (Boyxboy)
Short StoryHiç ummazdım Senden önce Işıksızdım, bahtsızdım, yalnızdım *Kişiler gerçek kişiler olmakla birlikte olaylar çoğunlukla kurgudur.*