Elini bana doğru uzattı ''selam, yine karşılaştık'' dedi dudağının kenarını büzüştürerek.
''evet'' dedim.
Sıla hemen atıldı'' hadi canım siz nerden tanışıyorusunuz ?'' dedi. Sıla'nın yüzündeki o meraklı bakışlar -hemen söyle yoksa valla çatlarım- dermiş gibiydi.
''Sabah annemle güzel bir restoranta gitmiştik Can ile orda karşılaştık. Bana merdivenleri çıkıp inerken yardım etti.'' dedim. Can beni onaylarmışcasına başını salladı ve yanındaki sandalyeyi geriye doğru cekip yüzüyle bana otur işareti yaptı.
Hepimiz masaya oturduk. Can garsonu çağırıp bize menü getirmesini söyledi. Garson hızlıydı daha bir dakika bile olmadan bize menüleri getirip önümüze koydu. Ben menüye bakarken Can ve Sıla'nın derin sohbetlere daldığını gördüm. İçimden bende onlara katılsam mı yoksa sessiz mi kalsam diye düşünürken Can'ın bana seslendiğini duydum.
''ha ha efendim'' dedim titrek bir sesle.
Can'' ne içmek istersin ?'' diye sordu.
'' bilmem siz ne içeceksiniz ''
Sıla '' bizde daha karar vermedik''
Can '' tamam peki sıcak mı olsun yoksa soğuk mu '' diye sordu. Sesinde sahiblenici bir ton vardı.
Ben '' sıcak birşeyler olsun''
Sıla'' bencede''
Can'' peki, buranın sütlü kahvesi cok güzeldir eğer isterseniz birer tane ondan söyleyebiliriz, yanınada buranın özel tariflerinden olan elmalı turtalarından söyleriz.'' dedi. Can'ın bu sahiplenici ses tonu ve konuşması hoşuma gitmişti.
Can garsonun çağırıp ona siparişlerimizi söyledi. Garsonun daha yeni ve tecrübesiz olduğu belliydi, iki kere yanımıza gelip siparişlerimizi tekrar söylememizi rica etti. Sonunda anlamış olacakki bize siparişlerimizi getirdi. Can acayip bir ses tonuyla '' saol'' dedi ve ekledi '' merak etme yavaş yavaş alışırsın.''
Sütlü kahvelermizi içerken birbirimizi daha yakından tanımak amacı ile birbirimize sorular sormaya başladık.
Can da benim geçirdiğim kanserin aynısından geçirmiş, hatta Sıla Can'ı terapi grubundan tanıyormuş. Bir iki hafta önce birakmiş terapi grubunu, artık ihtiyacı olmadığını düşünmüş. Annesiyle yaşıyormuş. Annesinin maaşı iyi olmadığı, biriktirdiği paranın hepsinide onun ameliyatına verdiği için sıkıda olduklarını o yüzden çalişmak zorunda kaldığını söyledi. İyileşir iyileşmez hemen işlemeye başlamış. Annesi çok karşı çıkmış ama o annesinin itirazlarını dinlememiş çünkü durumlarının daha kötüye gitmesini istemiyormuş.
Sıla'nın hastalığı 5 yaşındayken başlamış. 8 sene boyunca tedavi görmüş. Son 4 senedir hastalığında ilerleme görülmemiş. Haftada bir hastaneye gidip kontrol edilirmiş. Terapi grubuna katılmasını doktoru tavsiye etmiş. Sılada benim gibi tedavisinden dolayı okula gidememiş evde eğitim görmüş. Durumları iyi olduğu için ona özel bir öğretmen tutmuşlar.
Birbirimizin hayatından konuşurken telefonumun çaldığını gördüm. Arayan annemdi, neler yaptığımızı beni ne zaman gelip almasını istediğimi, sordu. Can ve Sıla'ya baktım. Sıla bana sessiz bir sekilde '' annenin gelmesine gerek yok Can bizi bırakır '' dedi. Anneme arkadaşlarımdan birinin beni bırakacağını söyledim ve telefonu kapadım.
Hepbirlikte masadan kalkıp hesabı ödedik. Can'ın güzel, beyaz renkte bir Audi'si vardı. Ben ön koltuğa Sıla'da arka koltuğa oturdu. Can'a evimin yolunu tarif ettim gidene kadar sohbet ettik.
Can '' işte geldik '' dedi.
İkisinede bu harika gün için teşekkür edip araban inip, içeriye girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUTSUZ AŞK
Roman d'amourBen, Su. 17 yaşında kanser hastası, Su. 7 yaşımdan beri kemoterapi gördüm, halen daha da görüyorum. Birçok insan gibi bende kandi hayatımı kendim seçemedim. Hasta kaplolara bağlı yasamak insanı esir ve tutsak yapar. Artık iyileşiyorum. Yani doktorl...