Mathew'in sorusuyla birlikte sırtımdan aşağı soğuk terler dökülmeye başladı. Ona doğruyu söylemem mümkün değildi ama yanımda Aidan vardı ve o gerçekleri -bir bakıma- biliyordu, yalan söylersem beni ifşa edebilirdi.
"Emma aramış! Emma benim arkadaşım." derken istem dışı ağzımın kenarını kaşıttım. Mathew anlayışla başını sallasa da kuşku dolu beynim susmamamı haykırıyordu.
"En son kavga etmiştik, onun için aramış olmalı. Ama hala ona kızgınım, hatta buraya gelmemin bile bir sebebi o."
"Anlıyorum Serena, açıklama yapmak zorunda değilsin dedi geniş omuzlu adam.
Telefonumu tamamen kapatıp Aidan'a uzattım. "Aidan, dönene kadar bu sende kalabilir mi? Kimsenin beni rahatsız etmesini istemiyorum. Ehm... Şey, yani Emma. Beni aramasını istemiyorum. Ben uzaklaşmak istemiştim, biliyorsunuz."
"Sakin ol, kızım ne bu panik?" dedi Aidan. Sanıyorum yalanımı açık etmeyecekti, eğer öyle yapacaksa ona minnettardım. Yapmasa da minnettardım çünkü o çok iyiydi, beni buraya davet ederek yardımcı olmuştu.
Geldiğimiz yolda atla birlikte geri dönerken kimse üstüne binmemişti, hele ki son olayın ardından bin yıl boyunca dört ayaklılardan uzak duracaktım. Özellikle iki metre boyundaki olanlardan. Neyse ki Mathew'in boyu iki metreden azdı, zaten dört ayaklı da değildi.
Eve döndüğümüzde Cassandra halimizi görür görmez hırçın bir çığlık patlattı.
"Domuzları temizlerken bile bu kadar kirlenmemiştin Renny."
Saçlarımdan tutup beni banyoya sürükledi ve küçük bir çocukmuşum gibi bana duş aldırdı. Kendi elleriyle saçlarımı yıkadı ve bedenimi keseledi. Huysuz olsa bile o bir anneydi, içten içe benden hoşlandığını biliyordum. Duştan çıktığımda beni banyoda havluya sarılı bir halde bırakıp gitti. Geri döndüğünde elinde Aidan'a ait olduklarını bildiğim kıyafetler vardı. Mor renkli Lakers basketbolcu şortunu ve siyah dar kesim tişörtü uzattı. Tişört bir erkek için dardı ama bana yine de biraz bol olmuştu. Şort belimde durmuyordu, yere düşüyordu.
"Bu bana olmadı." dedim.
Tekrar banyodan çıktığında kapıyı açık bırakmıştı. Koridordan geçen uzun siluet beni fark etti ve banyo kapısının önünde durdu.
"Bilseydim sana kendi kıyafetlerimden yollardım." dedi üzerini değişmiş olan Mathew.
"Bunları Cassandra getirdi, Aidan'ın değil mi?"
"Maalesef." diye mırıldandı. Arkasından yaklaşan Cassandra onun yüksekteki omzuna elini koydu ve geriye çekti.
"Çekil buradan koca oğlan." diyerek Mathew'i kovdu. Mathew gittiğinde Cassandra elinde bir mandalla yanıma geldi. Şortun belini katlayıp mandalla tutuşturdu. "Bununla idare et Renny." dedi Cassandra.
Ona sarılıp teşekkür ettiğimde beni üzerinden itti. "Yalakalık etmenin zamanı değil, daha akşam yemeğini hazırlayacağız." dedi ve beni kolumdan sürükleyip mutfağa soktu.
Akşam yemeğinde Los Angeles'da yediklerimizin aksine geleneksel ve sebze ağırlıklı besinler yemiştik. Bu işten karlı çıkan tek kişi Mathew'di elbette. O sürekli sebze ya da yağsız et falan yiyordu. Damak zevkimiz birbirinin zıttı idi.
Yemek faslını bitirdiğimizde hep beraber verandaya çıktık. Havada hafif bir rüzgar vardı, tatlı tatlı esiyordu. Hasır sandalyelerden birine oturduğumda, mandal tenime bir çivi gibi batmaya devam ediyordu, yüzde bin ihtimalle orada bir delik oluşmuştu. Mandalı çıkarıp arkamdaki pencere kenarının mermerinin üstüne bıraktım. Her ihtimale karşı elim belimdeki lastiği kavrıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Good Girl Gone Bad (Askıda)
ChickLitAyağa kalkıp tam karşımda duran dolabın aynasında çıplak vücudumu gördüğüm anda soluksuz bir çığlık patlattım. "Pekala. " dedim kendi kendime, "Bu bir rüya." Öyle olmalıydı. Sımsıkı kapadığım gözlerimi korkuyla yeniden açtım. " Bu bir kabus! " diye...