Bölüm 4: Hercai Menekşe

1.6K 74 4
                                    

Ne yapmam gerektiğini bilmez bir şekilde olduğum yerde durmaya devam ediyordum. Beynim adeta ikiye ayrılmıştı. Bir taraf; seni bir fahişe olarak gören insanların yanında ne kadar durabilirsin ki? derken, diğer taraf; burada kalmaya devam etmen gerekirdi seni gerçekten kapının önüne koyacak halleri yok ya? Hem eve dönünce korkunç bir hayat seni bekliyor olacak, diyordu. Her zaman ki gibi dengesizliğim üzerimdeydi.

"Serena! Bir şey unuttun." Heyecanla arkamı döndüğümde Aidan'ın yüzüyle karşılaştım.

"N-Neyi? Ne? Ne unuttum?" Dedim panikle.

"Bavulun. Buraya bir bavulla geldiğini unuttun mu?" Diye sordu. Pardon ama neyi hatırladığımı sorsa daha mantıklı olurdu.

"Bavul mu?" Gerçekten yanımda bir bavul mu getirmiştim? Peki, neyi hedeflemiştim? Ciddi ciddi evi mi terk etmiştim yani? Yapbozun kalan parçaları da yavaş yavaş tamamlanıyordu.

Şimdi elimizde neler var?

Bir adet "anne kavgası" bir adet "sevgiliden ayrılma" ve bir adet bavul... Ha bir de zil zurna sahoş, aptal bir kız. Her şeyin sorumlusu olan aptal kız.

Eğer sersemlik edip içmeseydim şimdi mantığımı kullanabilir ve ne yapmam gerektiğini bilirdim. Bayiiden, kalan son paralarımla aldığım biralar yüzünden bana sarkan yaşlı bunakla ettiğim kavgayı anımsıyordum. Bir de o vardı işte... Ancak hala daha neler yaşandığını tam kestiremiyordum. Evet, maalesef durum buydu. Kendimden utandığımı fark ettim. Şu anda bu bedenden ve bu ruhtan tiksiniyordum. Keşke bunların hiçbirini yaşamasaydım. Günün birinde her daim şikayetçi olduğum o sıkıcı hayatımı tercih edeceğim aklıma gelmezdi. Ama gelin görün ki hayat buydu işte. Size beklenmedik sürprizler yapmaya bayılırdı. Hele ki bana! Tüm hayatım böyle geçmişti. Hep beklenmedik şeyler yaşardım.

Belli ki evi terk etmiştim. Bunu sakin bir kafayla yapmadığım aşikardı ama yapmıştım işte. Şimdi şu bavulu da alıp buradan sonsuza dek gitme vaktiydi.

"Unutmuşum." Dedim."Her neyse teşekkür ederim." Belli belirsiz gülümsedim. Uzanıp bavulumu aldım. Tekrar gülümsedim ama bu sefer gerçek bir gülümsemeydi. Her şeye rağmen teşekkürler, demek isteyen bir gülümsemeydi. Biraz da buruk bir gülümseydi çünkü burada yaşayabileceğim her güzel şeyi bırakıp gidiyordum.

Tam şu anda içimde bir şeyler gidip geliyordu, nefes borumda bir sıkışma hissettim. Sanki nefes borumda bir şey aşağı yukarı uçup duruyordu. Damarlarımdaki kanın akışı yavaşlamış gibiydi. Belki kısa bir süredir buradaydım ama bu kısacık sürede Mathew beni kendine çekmeyi başarmıştı. Onu tanımak isterdim, onunla vakit geçirmek isterdim. Ne yazık ki bunların hiçbiri gerçekleşmeyecekti. Bu düşünce ister istemez göz pınarlarımın nemlenmesine sebep olmuştu. Ağlamayacaktım. Zaten hissettiğim acı duygudan dolayı böyle olmuştu.

"Gitmek zorunda mısın? Yani başka bir çözüm yolu vardır mutlaka değil mi?" Aidan'ın sesi umut doluydu.

"Aidan... Başka yolu yok sen de biliyorsun."

Son sözlerimden sonra yüzü mutsuz bir ifade aldı. Ağır ağır elini havaya kaldırdı ve parmaklarının üst kısmını hafifçe aşağı yukarı salladı, gözlerini yere sabitlemişti.

Aidan, gözlemlediğim kadarıyla duygusal bir tipti. Daha doğrusu kırılgan ya da hassas demeliydim. Bir erkeğin böyle olabileceğini hayatta tahmin etmezdim o yüzden böyle olması hoşuma gitmişti ve istem dışı gülümsedim. Gülümsediğimi görünce o da aynı dozla bana güldü.

Arkamı dönüp yürümeye devam ettim. Ayakkabılarımın, kuru kuma basınca çıkardığı ses dolduruyordu kulaklarımı. Onun dışında derin bir sessizlik vardı. Sessizlik hiç bu kadar gürültülü olmamıştı. Çığlık çığlığa bağırıyordu rüzgar. Rüzgar estikçe ses çıkarıyordu ve hava serinlemeye başlamıştı. Titredim. Ayak parmaklarım adeta buz kesmişti. Ama bunların sebebi soğuk değildi. Buna adım gibi emindim.

Good Girl Gone Bad (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin