Jeno pek kitap okumazdı. Ama okuduklarını da iyi seçerdi. Kitapların ona bir şeyler katması gerektiğine inandığı için okuyacağını iyice araştırırdı. Aklında kalan sözler vardı elbet okudukları arasından ama en net olan Charles Dickens'a aitti: "İnsanları baskı altında tutmak, kalıcı olan tek felsefedir."
Muhtemelen bunları hatırlıyor olmasının nedeni bu cümleyi hissedebilmiş olmasından kaynaklanıyordu. Baskı altında büyümüş bir çocuktu o. Baskı altında olmasının nedenleri vardı.
Evin ilk çocuğuydu, tüm aile ona büyük bir ilgiyle yaklaşıyordu. Ama evlatlıktı.
İnsanlardan kardeşi ile benzemediğini duymaktan sıkılmıştı çünkü aslında onlar kardeş bile değillerdi. Ama tanrı biliyordu ya, Jeno'nun dünya üzerinde kendinden bile daha çok sevdiği iki insandan biriydi Chenle. Onun için çok kıymetliydi ve kim ne derse desin her zaman onu sevecek ve koruyacaktı.
Jeno, uzun süredir çocuk isteyen bir ailenin umutlarını yitirdikleri anda onlara yeniden bir yol göstermişti. Öz ailesi hakkında bildiği tek şey, onu şimdiki ailesine bırakıp ortadan kaybolduklarıydı. Yeni ailesi, Jeno'yu çok sevmişti elbette.
Zengin ve köklü bir ailede uzun süredir beklenen bir çocuktu, üstelik erkek bir çocuk. Kan bağı var ya da yok önemli değildi. Jeno bu aileye aitti ve ailesi bu küçük yavruyu çok sevecekti. Öyle de oldu gerçi, ailesi ona çok iyi davrandı ve tüm sevgilerini ona gösterdiler. Onun üvey olduğunu anlamaması için ellerinden geleni yaptılar. Ve Chenle doğduğunda bile, Jeno hala evin gözdesiydi.
Chenle doğduğunda, o neredeyse iki yaşına girmek üzereydi. Küçük kardeşini çok sevmişti ve onun yanından ayrılmak istememişti hiçbir zaman. Sürekli onun odasında yatıyordu. Bir süre sonra, artık Jeno bir şeyleri fark etmeye başladı.
Normalde aileler ikinci çocuklarının üzerine daha çok düşüyorlardı çünkü onlar küçük ve ilgiye muhtaçlardı. Genelde ikinci çocuğun bakımına daha çok dikkat ediliyordu. Ama onun ailesinde durum çok farklıydı. Chenle tabii ki seviliyordu ama Jeno her zaman el üstündeydi. Jeno anne ve babasının yanında yatmaya hak kazanabilirken küçük kardeşi kendi odasında, bir bakıcının gözetimi altındaydı. Ve ailece dışarı çıktıklarında Chenle yine bir bakıcı ileydi.
Bu, zaman içinde ikisinin tüm hayatını etkiledi. Chenle bir tek ağabeyini seviyordu ailesinde. Çünkü bir tek o doğru düzgün ilgileniyordu kendisiyle. Ve Jeno, yorulmaya başlamıştı.
Ailesi onun evlatlık olduğunu hissetmemesi için tüm ilgiyi ona verirken, ailenin tüm baskısını ve gelecekle ilgili kaygılarını da onun omuzlarına yüklemişlerdi. Jeno büyüyecek ve şirketlerinin başına geçecek. Güzel bir kızla evlenecek, soyu devam ettirecek ve herkesi mutlu edecekti. Chenle da, eh oralarda bir yerlerde olacaktı işte.
Ama ailesinin hesapları tutmadı. Jeno, hiçbir sevgisizlik hissetmese bile bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordu. Ve neyin yanlış olduğunu buldu.
Bu sır, aslında çok iyi bir şekilde saklanıyordu. Jeno'ya bunu ağzından kaçırabilecek hiç kimse bilmiyordu. Tabi bunu kanıtlayan bazı raporlar vardı. Bunlar da iyi saklanmıştı elbette ama birkaç işi öğrenmek için babasına yardım etmeye başlamış olan bir gencin bulamayacağı kadar iyi değildi.
Sonuçta Jeno onları buldu. Ve kalbinde o kadar ağır bir sızı hissetti ki önce neye üzülmesi gerektiğine şaşırdı. Kardeşinin rolünü çalmıştı, ailesi tüm sorumlulukları ona yüklemişti, tüm hayatı bir yalandı ve öz ailesi onu bırakıp gitmişti. Üzüntü çoğu zaman sinire neden olduğu gibi, Jeno için de durum değişmedi. Ve tüm sinirini babasından çıkardı. Onu büyüten ve ona her zaman sevgi gösteren babasına tüm öfkesini ve bıkkınlığı kustu. Neyse ki babası onu çok seviyordu ve ona sinirlenemedi bile. Başka biri olsa onun yüzsüzlük ettiğini düşünüp ona tokat falan atardı. Hatta Jeno bağırıp çağırırken aslında babasının bunu yapacağını düşünmüştü. Ama düşündüğü gibi olmadı. Eğer olsaydı, belki sakinleşirdi.
Evine döndüğünde sırada annesi vardı. Babasına kızdıysa, ona da kızmalıydı sonuçta. Yapamadı.
Annesinin yanında Chenle vardı. Bağırıp onu korkutamazdı.
Ve annesi ona çok güzel bakmıştı. Tüm sevgisini göstermişti bakışlarıyla. Jeno'nun vicdanı, annesini reddetmesine izin vermedi.
Babası da, kendisi de hiç söylemediler annesine, Jeno'nun gerçeği öğrendiğini. Nitekim Chenle da hiç öğrenmedi gerçeği. Belki öğrense ağabeyinden de nefret edecekti. Jeno buna katlanamayacağını bildiği için ona söylemeye cesaret edemedi.
Sonradan babasından uzaklaşmaya başladı. Aralarında bir sorun yoktu ve adam ona her zamanki gibi davranıyordu. Ama Jeno ondan uzak durmayı seçmişti çünkü kendisini ona karşı mahcup hissediyordu. Gururu gidip özür dilemeyi kabullenemedi, vicdanı da hiçbir şey olmamış gibi davranmayı reddetti.
Hal böyle olunca, kendisine hobiler aradı. Motor yarışlarına başladı. Bunun tam bir tarihi vardı. Chenle'nun hasta olduğunu öğrenmişti. Minik kardeşi ölecekti. Kardeşi ölecekse, kendisinin de ölmesi gerektiğini düşündü. Onun hasta olmasının nedenini kendisinde buldu. Eğer ailesi ona daha fazla ilgi gösterseydi belki de asla hasta olmayacaktı Chenle. Ama Jeno vardı ve ailesi tüm ilgiyi ona veriyorlardı.
Bunları kafasından atmak için bir şeylere ihtiyacı vardı. Öyle bir şey olmalıydı ki bir gün ansızın onu öldürebilmeliydi ve kimse bunun bir intihar olduğunu düşünmemeliydi. Motor idealdi.
Onu bundan en azından bir süre için uzak tutan nedenler vardı.
Öncelikle, Chenle hala hayattaydı. Hala ona ihtiyaç duyuyordu ve onu bırakıp gidemezdi.
Mark, hala tam olarak yaşamaya hevesli değildi. Kendisini alkole vermişti ve bağımlı olma yolunda ilerliyordu muhtemelen.
Ve sonra, Jaemin ile tanışmıştı.
Onu kendine benzetmişti Jeno. Biraz Mark'a ve biraz Chenle'ya. Bu yüzden gözüne mükemmel görünmüştü Jaemin.
Ve onun da birine ihtiyacı vardı. Onu yalnızlıktan kurtarabilecek birine ihtiyacı vardı ve Jeno, bu kişinin kendisi olması gerektiğini düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
opposite | nomin
Fanfiction"zıt ama aynı zamanda bu kadar yakın iki ruha inanamıyorum"