Hastane kapısının önünde beklerlerken Jeno bir sigara yakmıştı. Kendinini zehirlediğini biliyordu ama daha içmeye başlamadan önce kendini psikolojik olarak hazırlamıştı. Bu şeyin düşüncelerine sis indireceğini düşünüyordu. İsterse bırakabileceğine inanmaya çalışıyordu ama biliyordu ki bırakamazdı. Bu kadar irade sahibi değildi. Ve aslına, bırakmak da istemiyordu.
Ve Jaemin, bağımlılık yapan her maddeden nefret ediyordu. Bu onun insanlarla ilgili düşündüğü şeylerle ilgiliydi. Bir insana bağlanmayı doğru bulmuyordu çünkü bundan korkuyordu. Hayatını birine bağlama fikri baştan aşağıya titremesine neden oluyordu. Bu nedenle asla sigara da kullanmadı. Kullanırsa, onu da hayatından atamayacağını biliyordu. Bir bağımlı olmak istemiyordu. Hem, bağımlılığın nelere neden olabileceğini biliyordu.
Ama, bütün bu düşüncelerine ve sigaraya olan nefretine rağmen Jeno'yu izlemek çok güzeldi. Ve bu çok saçmaydı çünkü bir insanın sigara içmesini desteklemek, onun bununla övünmesini sağlayacak herhangi bir şey yapmak doğru değildi. Ama o, sadece çok güzel görünüyordu. Cidden bir tanrı varsa, onun gibi görünüyor olmalıydı.
"İçeri girelim mi?"
Sigarasını söndürdükten sonra havanın iyice soğuduğunu fark eden Jeno, saatine baktıktan sonra sorusuna cevap bekledi Karşısındaki hafifçe kafa sallayınca onu belinden tutarak içeriye yönlendirdi.
Biri Jaemin'in kalbini aşağı yukarı sallıyor olmalıydı. Çünkü bu kadar hızlı atmasının nedenini başka şekilde açıklamaktan biraz çekinmişti.
Asansörün önü kalabalıktı, beklememeye karar verdiler. Merdivenlerde bile dip dibeydiler. Onun belini hiç bırakmadı Jeno, düşmesinden korkar gibiydi.
Üçüncü kata geldiklerinde sonunda ellerini çekmişti Jeno. Bir kapının önünde durduğuna Jaemin'e bakıp ona gülümsedi. Kapıya iki kere vurdu ve içeriye girdi. Yüzündeki gülümseme o kadar genişlemişti ki Jaemin o gözlerle önünü görüp göremediği konusunda endişelenmeye başladı.
Onun içeriye girmekte biraz çekindiğini fark edine eline uzanarak nazikçe onu içeri çekti Jeno.
"Chenle, bu arkadaşım Jaemin. Ve Jaemin, kardeşim Chenle."
Bu sevimli çocuğun güçsüz bir şekilde gülmeye çalışması ikisinin de kalbini paramparça etmişti. Ama onun gerçekten mutlu olduğunu bilen ağabeyi için bu görüntü bir yerde onu da mutlu edebilirdi. Onun güldüğünü görmek, her ne kadar bu acı dolu bir gülüş olsa bile, Jeno'yu mutlu ediyordu.
"Merhaba Chenle..."
Jaemin, başka bir şey beklemesine gerek yoktu. Gidip çocuğun yanına oturup şirin yüzüne geniş gülümsemesiyle bakmaya başladı. Ne gülümsemeydi ama. Gören de hiç acı çekmemiş küçük bir çocuk zannederdi onu.
"Jaemin, Jeno... Bugün çok misafirim vardı biliyor musunuz? Bir çocuk daha geldi bugün."
Jeno kardeşine daha yakın olmak için yatağın diğer tarafına geçip o da kardeşinin yanına oturdu. Zavallı çocuk o kadar çelimsiz kalmıştı ki yatağa en az dört kişi daha oturabilirdi.
"Öyle mi? Kimmiş o çocuk peki?"
"Adını söylemedi. Bak! Bana bu çiçekleri getirmiş!"
Gözlerindeki mutluluğu Jaemin bile fark etmişti. Onun bu hali, kendisinin de gülmesine neden oldu.
"Ne kadar nazikmiş... Çiçekleri sever misin Chenle?"
"Evet!"
Artık sadece mutluluk değildi çocuğun gözlerindeki. Muhtemelen umut da vardı. Bir daha çiçekleri görebilecek olmanın getirdiği umudun ışıltısı görülüyordu.
"O halde bir daha gelirken sana çiçek getireceğim. Hm olur mu?"
Chenle kafasını hızla sallarken Jeno ikisini izlemekten oldukça memnun görünüyordu.
"Bir daha geleceksin değil mi Jaemin?"
Bu soru Jaemin kafasını yavaşça Jeno'ya çevirip onunla göz göze gelmesine neden oldu.
"Ah, gelecek miyim Jeno?"
"Geleceğinden son derece eminim..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
opposite | nomin
Fiksi Penggemar"zıt ama aynı zamanda bu kadar yakın iki ruha inanamıyorum"