Bu kez gözlerimi açtığımda üzerimde yoğun bir baskı hissettim. Odanın içinde henüz tanımlayamadığım elektronik cihazlar ve ekranlar vardı. Evin içine yayılmakta olan müziğin hangi dilde olduğunu anlamaya çalıştım. Yatağımın yanında ki pencereden dışarı baktığımda şehri neredeyse ufuktan beliren küçük bir nokta kadar görüyordum. Sanırım yüksek bir gökdelenin en üst katlarında uyanmıştım. Ve etrafta buna benzer yüzlercesi vardı.
"- Anne! Ziyaretçimiz geldi.." dedi mekanik bir ses.
Kapıya döndüm. Tekerlekli sandalyeden beni izleyen elmacık kemikleri gözlerine doğru büyük çıkıntılı sekiz yaşlarında bir erkek çocuğuydu. Gözlerinin birinde gözbebeği olmadığını fark ettim. Öylece donakalmıştım.
"- Hoşgeldin Arqasie. Ben Yew" dedi dar kesim beyaz takım elbiseli ve kravatlı kadın. Saçları takımından daha beyaz, gözleri açık griydiler.
Kollarını açtı ve gelip sarıldı. Sarılması o kadar içten ve sıcaktı ki sanki çocukluğumuz aynı sokakta geçti gibi hissetmiştim. Yıllardır görmediği bir sevgilisini kucaklar gibi kucakladı beni.
Birlikte misafirlerini ağırladığı odaya geçtik.
"- Buraya gönderilmeden önce gittiğim gezegenin enerjisiyle şimdi sezdiklerim birbiriyle çatışıyor" dedim.
Kendimi huzursuz hissediyordum ve buda yüzüme yansımıştı.
"- Teknolojik gelişim ruhsal gelişimden önde ilerliyor burada. İnsanlar ömürlerini ve enerjilerini materyallere sahip olabilmek için harcıyorlar. Ve bu durum; içinde bulunduğumuz ortak alanı işte bu noktaya kadar getirdi" dedi Yew.
"- Sanırım benim dünyamın sonunda geleceği nokta burası" dedim.
Yew dudağını sol yanağına doğru çekip yarım gülücük attı ve hızlıca kalkıp elinde minik haplarla geri döndü.
"- Nedir bunlar?" diye sordum.
"- Besin aldığımız haplar" diye yanıtladı.
Ve bir tanesini tek hamlede yuttu.
"- Hahahah. Tadı süper. Sende denemek ister misin?" dedi Yew.
Günlük besin ihtiyaçlarını minik haplar yoluyla karşılıyorlardı. Oysa ben yemeklerin tadını ve sofra kültürünü seviyordum.
Elektronik bir sistemle çalışan tekerli sandalyenin üzerindeki küçük çocuk yanımıza geldi. Yew haplardan birini çocuğa verdi.
"- Bu benim oğlum Wem. Çok riskli bir doğum yaşadım ve onu hayatta tutmak için çabalamak zorunda kaldık" dedi Yew.
"- Neden bu cihazlara bağlı yaşıyor?" diye sordum.
"- Düşüncelerini sese dönüştüren elektromanyetiksel titreşim okuyucu bir teknoloji yoluyla kendini ifade edebiliyor" dedi Yew.
Konuşurken sesi kısılmıştı. Hastalıklı bir dünyada olduğumun farkındaydım. Eğer benim dünyam da buraya dönüşecekse, onu kurtarmanın ve bu geleceği onarmanın bir yolunu bulmalıydım.
"- Dışarı çıkıp gezmek ister misin?" diye sordu.
Bu fikir bana hiç cazip gelmemişti. Dışarıda karşılaşacağım tablo gözlerimin önünden geçmişti bile.
"- Hayır. Teşekkür ederim Yew. Sanırım bunu görmeye hazır hissetmiyorum kendimi" diye yanıtladım.
"- Burada doğan bebeklerin büyük çoğunluğu organ kaybıyla geliyor ve yeni türeyen hastalıklara sahip oluyorlar" dedi Yew.
Buna çoktan alışmış ve benimsemiş bir hali olduğunu sezdim. Burada hiç meyve yoktu. Eriksiz.. Kirazsız.. Vişnesiz bir dünya.. Bomboş bir dünya.. Can çekişen bir dünya.. Ruhsuz ve terk edilmiş bir dünya.. Ve üzerinde yaşadığını sanan ölüler..
Ayağa kalkıp tıpkı ilk geldiğimde bana yaptığı gibi Yew'e sımsıkı sarıldım. Dönmek istediğimi anlamıştı.
"- Hayal kuramayan bireyler nefes alan ölülerdir" dedi Yew.
Bu kez oturduğum yerden gözlerimi kapadım ve bedenimin hafiflemesini bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onikiler
FantasyOnikiler' içinde bulunduğumuz dünyanın maddesel bir illüzyon olduğunu ve yansımalardan yaratıldığını fark edip kendi özüne doğru içsel yolculuğa çıkan insanların başlarından geçenleri konu almaktadır... Bilincini 3.boyut sanal illüzyonundan kurtarı...