On metrekarelik üst tabanı olan bir kayanın üstünde açtım gözlerimi. Yanımda gökyüzünü izleyen yaşlı bir kadın vardı. Yuvarlak gözlükleri ve boynuna attığı koyu kahve atkısının altından uzun kollu açık kahve elbisesi görünüyordu. Nereye bakıyordu.. Yada kimi bekliyordu?
"- Hey.. Merhaba.. Burada ne yaptığınızı sorabilir miyim?" diye sorup hafifçe omzuna dokundum.
Gözlerini diktiği gökten hiç ayırmadan kafasını hafifçe bana doğru yanaştırdı.
"- Hayal kurmaya çalışıyorum" diye yanıtladı.
Bu nasıl olabilirdi? Sadece hayal kurması için mi yalnız başına bu gezegene yerleştirilmişti?
"- Acıkmıyor musun? Uyuklamıyor musun? Sıkılmıyor musun burada?" diye sordum.
"- Bedensel fonksiyonlarım akmayan zamana göre ayarlandı.. Benden istenen tek şey; düşleme sanatı ustaca yapabilmek" dedi.
Ayaklarını uçurumdan aşağı sarkıtmıştı. Yanına oturup izlediği yöne doğru baktım.
"- Peki nasıl yapıyorsun bunu?" diye sordum.
"- Bir gezegeni içinde yaşayan tüm insanlarıyla hayal ediyorum. Ve o insanların günlük yaşantılarını, kültürlerini ve gelişimlerini kurguluyorum. Hayalimin ilerlettiğim kısımları zihnimde canlı kalıyor, kaybolmuyorlar ve bende devam ettirebiliyorum" dedi.
"- Bak şimdi.." dedim ve zihnimde bir gezegen imgeleyip ışık dilini kullanarak ona aktarmaya başladım.
"- İnsanları sil dünyandan. Şehri yık. Sistemi yok et. Ve en baştan başla yaratmaya. Çünkü bu şekilde asla başaramazsın. Önce doğayı yarat. Ve içine mutlu şekilde yaşayan hayvanları doldur. Doğayı öyle güzel bir yarat ki; dağlar ve denizler içiçe olsunlar. Toprağı verimli ve capcanlı olsun. Her tarafı ağaçlarla ve renkli bitkilerle doldur" dedim.
Yüzünü yüzüme çevirip şaşkınlığını gizlemeden beni izlemeye başladı. Gözlerinin büyümesinden algılarının açıldığını anlamıştım.
"- Peki sonra?" dedi yaşlı kadın.
"- Sonra da kurduğun dünyanın içinde barındırdığı doğaya ve hayvanlara zarar vermeden, onlarla tıpkı bir aile gibi birlikte yaşayan insanlar yarat. Ve bu insanları beton yığınlarına hapsetme. Teknolojinin kucağına bilinçsiz şekilde atma" diye ekledim.
"- Haklısın.. Önce doğadan başlamalıyım ve hayvanlardan.. Sonra da onlarla barışık ve bir olan insan topluluklarını yaratacağım" diye yanıtladı.
"- Hayır" dedim ve ekledim:
"- İnsanları topluluklara ayırma. Tek bir toplum halinde yarat. Onları dinlere, dillere, ırklara ve renklere bölme. Sınırlar koyma aralarına. Savaşları ve çatışmaları doğuracak hiçbir ayrımı dünyanda barındırma. Ancak bu sayede düşleme sanatını ustaca yapabilir ve buradan kurtulabilirsin"
Gözlerim karıncalanmaya ve bedenimin hafiflemeye başlamasından başka bir gezegene çekildiğimi fark ettim. Kadına sarıldım ve gitmeden önce kalbimden geçeni ona söyledim:
" - Dünyanın ruhu doğadır. Kalbi ise hayvanlardır. Onları bilinçli ve zarar vermeden kullanabilen insanları yaratmayı bitirdiğin anda buradan kurtulacaksın"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onikiler
FantasyOnikiler' içinde bulunduğumuz dünyanın maddesel bir illüzyon olduğunu ve yansımalardan yaratıldığını fark edip kendi özüne doğru içsel yolculuğa çıkan insanların başlarından geçenleri konu almaktadır... Bilincini 3.boyut sanal illüzyonundan kurtarı...