20.BÖLÜM

93 6 0
                                    

Almira'yla kaç gün geçirmiştir bilmiyorum. Annem neredeyse her gün arıyordu ve ben birkaç kere cevaplamıştım. Bazen ona haksızlık ettiğimi düşünüyordum ama hiç benim annem gibi de davranmıyordu. Mantığını kapı dışarı etmişti ve evlenmek istediği adamı tanımıyordu bile.

"İçmeyecek misin,Burcu?" diye sordu Almira. "İçiyorum." diye yanıt verdim. Kafasıyla onayladı. Önümde duran kahveden küçük bir yudum aldım. "okulların açılmasına az kaldı. Kaydını nereye aldırdın?" diye sordu Mustafa. Almira biraz düşündü. "Aslına bakarsan Medipol'den kaydımı aldırmadım." diye yanıt verdi. "Ah tabi, iyi bir seçim" dedi Mustafa. "Burcu? Sana hiç sormadım. Ne okumak istiyorsun?" dedi. Aslında bunu iyice bir düşünmemiştim ama kararım belli gibiydi. "Psikoloji okumak istiyorum. " dedim. "İyiymiş umarım istediğin hedefe ulaşırsın" dedi ve gülümsedi.

10 dakika kadar sonra Senfoni'den çıktık ve biraz dolaştıktan sonra eve döndük. "Of çok yorulmuşum" dedi Almira. Telefonumu elime aldım ve cevapsız çağrılara baktım. Batuhan Çelik mi? Batuhan beni aramıştı. Bu nasıl olur? "Batuhan aramış beni" dedim soğukkanlılığımı korumaya çalışarak. "Ciddi misin? Ara da konuş bakalım" dedi Almira. Tuşlarda siyah ojeli parmaklarımı gezdirdim ve isminin yazılı olduğu kutucuğa bastım. 2 çalıştan sonra açtı. "Efendim? " dedi. "Beni aramışsın" dedim. "Evet. Şey birkaç gündür göremedim seni. Bir sorun mu var?" dedi. "Ah, hayır. Bir arkadaşımda kalıyorum." dedim. "Ne zaman döneceksin?" diye sordu. "Bir iki güne." dedim. "Peki. Kendine iyi bak o halde" dedi. "Sende."

Kalbimin atışlarından başka hiçbir şey duymuyordum. Aklıma binlerce soru geldi. Artık zihnim düşünmeyi kabul etmiyordu. Fakat düşünecek çok şeyim vardı. Ama algılayamıyordum artık. Belki  de algılamak istemiyordum. Çünkü düşünecek şeylerinin olmaması güzel bir şey. En azından zihnin durgun ve dalgasız. Sakinsin. Ama bugün tam aksi. Düşünmemek yoruyor beni. Çünkü şimdi sorumluluklarım var. Ya da yapmadığım, düşünmediğim sürece tenimin altında gezinecek korkularım ve endişelerim var. Neden bilmiyorum ama yine de izin vermiyorum kendime.

"Ne oldu?" dedi. "Hiç. Nerede olduğumu merak etmiş. Almira, artık eve dönsem iyi olacak gibi" dedim. "Emin misin? Yani istediğin kadar burada kalabilirsin, biliyorsun." dedi. "Evet biliyorum. Teşekür ederim." dedim. "Arkadaşlar bugünler için var, aptal." dedi ve kollarını omuzlarıma sardı. "Hadi uyu istersen." dedi. "İyi geceler." dedim ve yorganın altına girdim. Eve gittiğim zaman yapacağım konuşmayı aklımda onlarca kez düşünüp kurguladıktan sonra sonunda kendimi uykunun kollarına atabilmiştim.

Sabah uyanır uyanmaz eşyalarımı ve kıyafetlerimi toplayıp anneme geleceğime dair bir mesaj yolladım. Almira'yla birlikte son kahvaltımı yaptım. Bütün öğleden sonrayı film izleyerek geçirdik. Ve sonunda eve dönme zamanı gelmişti. "Sana nasıl teşekkür etmeliyim, bilmiyorum. Ama her şey için teşekkürler." dedim ve kollarımı ona sardım. "Rica ederim istediğin her zaman gel yine. Arayı açmayalım olur mu?" dedi. Başımla onaylarak evden çıktım.

Almira'yla evlerimiz yakın olduğu için yürüyerek eve döndüm. Kapıyı çaldım ve normalden hızlı bir şekilde kapı açıldı. Annem bana doğru bir adım attı. Ondan uzaklaşarak odama girdim. Tabii ki peşimden geldi. "Benimle konuşmayacak mısın?" dedi. "Biraz izin verirsen eğer eşyalarımı yerleştireceğim" dedim. "İlk olarak konuşalım, Burcu. Yeterince beklemedim mi?" dedi. İç çekerek salona geçtim. Büyük, beyaz koltuğa oturdum. "Şimdi ne dememi bekliyorsun bilmiyorum. Ama kararlarına karışamam. Bu hayat senin. Ama daha önceden de söylediğim gibi benden yanında olmamı bekleme. Sen onunla evlendikten sonra ben bu evde kalamam. Babamın yanına gideceğim." dedim. Bu konuşmayı yapmak benim için zor olsa da başarabilmiştim. "Gerçekten mi?" dedi. Daha kötüsünü bekliyordu. Belki de bağırıp gitmemi. "Teşekkür ederim, Burcu. Senin için zor olduğunu biliyorum." dedi. Sarılmak için ayağa kalktı. Fakat ona izin vermedim. "Biraz dışarı çıkıyorum." dedim. "Yeni geldin ama" dedi. "Evet, gelmeyebilirdim de." dedim ve bir anahtar alıp dışarı çıktım.

Asansörün kapısını açmamla Batuhan'ı karşımda bulmam bir oldu. Asansörün kapısını onun için tuttum. "Hey, gelmişsin." dedi. "Evet öyle" dedim. Biraz durdu ve sırıtarak "Hadi gelmenin şerefine bir yerlere gidelim. Ne de olsa uzun zamandır yoktun" dedi. "Aslında iyi bir fikir" dedim. Ellerim titreyerek asansörün kapısını kapattım ve peşine takıldım.

"Nereye gidiyoruz?" dedim.  Bana doğru döndü. "Bir şeyler içmeye" diye yanıt verdi. Yanında yürümek muhteşem bir histi. Yürüdükçe orman ve yaprak kokusu burnumu dolduruyordu. Bu kokuyu unutmam mümkün bile değildi. "Niye öyle bakıyorsun?" dedi ve güldü. "Öyle bakmıyorum" dedim. Bu sefer kahkaha attı. "Sen öyle diyorsan öyledir" dedi. Ve o sırada elimden tutup bir sokağa çekti beni. Kalbim birden hareketlendi ve bir yükseklikten aşağı bırakılmış gibi hissettim. Işıklı tabelası olan yeri göstererek "Burası." dedi. Tabelada 'Barrock' yazıyordu. Birden elimi tuttuğunu unutmuş gibi yaptı ve ellerimize baktı. Ve sonra geri çekti.

İçeri girerken kolları dövmeyle kaplı bir adam Batuhan'a başıyla selam verdi. Ve içeri girdik. Boş bir masaya geçtik. "Ben birazdan geliyorum." dedim. Başıyla onayladı ve biraz önce gördüğüm yere ilerledim ve lavaboya geçtim. Aynadan dalgalandırdığım saçlarıma baktım ve elimle düzelttim. Makyajımın üzerinden gidip siyah eyeliner ve rimelimi sürdüm. Son olarak da kırmızı ruju tekrar sürdüm. Dudaklarımı dolgun gösteriyordu. Üzerimdeki siyah şortu ve beyaz -önü gereğinden fazla açık olan- dantelli tişörtü düzelttim. Siyah arkası uzun ceketimi elime alıp Batuhan'ın yanına geçtim.

"Aquavit içersin değil mi? İçemezsen hafif bir şeyler söyleyim" dedi. "Hayır sorun değil" dedim. Sırıttı. İçkilerimiz geldi. Bir yudum almak istedim ve ağzıma götürdüm. Daha o bir yudum boğazımdan geçmeden tüm tenimi ve hatta vücudumu yaktı. Öksürmeye başladım. "Bu ne böyle" dedim. Güldü. "Ben söylemiştim." dedi. Derin bir nefes alıp tekrar yudumlamaya başladım. Her seferinde daha az yakıyordu ama yine de müthiş bir şeydi bu.

İlerleyen saatlerde başım dönmeye başlamıştı ama Batuhan'ın yanındaydım. Kim ne diyebilirdi ki? "Eğleniyor musun?" dedi gülerek. "Fazlasıyla" diye fısıldadım. "Dans edelim mi?" dedi. Başımla onayladım ve ayağa kalktım. Beni ilerletti ve baş döndürücü gürültülü müzikte hafifçe sallanmaya başladı. Bende ayak uydurmaya çalıştım. Beni etrafımda döndürdü ve sırtımı göğsüne yasladı. Öylece sallandık. "Saçların.. çok güzel kokuyor" dedi. "T-teşekkürler" dedim. Beni tekrar çevirdi ve kollarımı boynuna doladı. Başımı boynuyla omzunun arasına yasladım. "Başım dönüyor." dedim. "Benim de öyle" dedi ve güldü. Bir an sessizlik oldu. Sonunda sessizliği ben bozdum.

"Beni hala en iyi arkadaşın olarak görüyor musun?" dedim ve başımı kaldırdım. İç çekti ve tereddütlü gözlerle bana baktı. "Çok.. daha fazlasısın." dedi fısıldayarak. Bir an nefesimin kesildiğini hissettim. Dünya dönmüştü sanki. Hareketlerimiz yavaşladı. "Gerçekten mi?" dedim verebileceğim en saçma cevabı vererek. "Gerçekten." dedi. Yüzlerimiz ne zaman bu kadar yaklaşmıştı? Başımı kaldırdım ve göz göze geldik. Dudaklarımızın arasında 1-2 cm vardı. Dudaklarına baktım. Gözlerimi kapattım ve kısa süre sonra dudaklarımı örten sıcacık dudakları beni buldu.


KAYBEDECEK HİÇBİR ŞEYİN YOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin