19.BÖLÜM

93 4 3
                                    

Vücudumun her tarafını saran bir acıyla gözlerimi açtım. Üzerime oturan ağırlığı bir kenara atmaya çalışarak yerimden kalktım. Dün akşam banyoda ağlayarak uyuyakalmıştım.

Kapının soğuk metal kolundan tutup kapıyı açtım ve odama gittim. Dün akşam verdiğim kararla birlikte telefonumu alıp babamı aradım. Saat sabahın 8'iydi.  Uz un bir çalıştan sonra telefonu açtı. "Şey nasılsın?" dedim. "İyiyim bir sorun mu var?" dedi. Var mıydı? Ona annemin Tolga'yla evlenme planından bahsedemezdim. "Eve geri dönebilir miyim?" dedim. "Buraya mı? Yani benim için bir sorun olmazdı ama iş seyahatine çıkacağım yurtdışına. Birkaç saat sonra uçağım kalkacak." dedi. "Peki. Sana iyi yolculuklar" diyip telefonu kapattım.

Şimdi ne yapacaktım? Annemden nefret ediyordum ve burada kalmak tiksinç geliyordu. Evinde kalacak arkadaşım bile yoktu. Mustafa ve Mert vardı. Belki de Almira. Aklıma gelen son fikirle telefonu alıp Mustafa'yı aradım. "Ne oldu?" diye açtı telefonu. Bu saatte aramayacağımı biliyordu. "Annemle tartıştım ve evden gidiyorum. Ama babam seyahate çıkacak. Kalacak bir yer bulmam lazım" dedim bir çırpıda. "Bizde kal?" dedi. İşte bu aklıma gelmemişti. "Hayır saçmalama." dedim. "O zamaan... Almirayla konuşuyum" dedi. İtiraz edemezdim. Bana haber vereceğini söyleyerek telefonu kapattı. O kadar çaresizdim ki kendimi yeni tanıştığım insanın evine birkaç günlüğüne taşınmak için çabalarken bulmuştum.

Annemden uzaklaşmak şu an istediğim tek şeydi. Gerisini pek umursamıyordum. Yarım saat sonra gideceğim yerin tarifi olan bir mesaj geldi ve Almira'yla buluşmak için evden çıktım. Annem çoktan işe gitmişti. Almira'ya yaklaşırken içimde bir kırıntı pişmanlık beliriyordu. Ve attığım her adımda daha da büyüyordu. Almira beni davet etmeye mecbur değildi ve onu buna zorlayamazdım. Ayaklarım kendini gerilemek için hazırlarken "Ne dikiliyorsun gelsene" dedi gülümseyerek. Bu sıcak tavrı ilerlememe yardım etmişti. Her ne düşünüyorsam düşünüyüm Almira'nın yenilmez ve saf enerjisi tüm neşemi toplamama yardım ediyordu.

Beni eve aldı ve kırmızı tonların içeride ahenkle dans ettiği salona geçti. "Hoşgeldin." dedi ve sarıldı. "T-teşekkür ederim" diyebildim. Tek aklıma gelen şey buydu."Saçmalama teşekkür edecek ne var ki? Herkes aynı şeyi yapardı" dedi. Bu tavrıyla ona minnettar olmamak elde değildi. Ona gülümsedim. "Gel de sana odamı gösteriyim. Aynı odada kalırız diye düşündüm. Hem bizde kaldığın süre boyunca çok eğleniriz. Parti yaparız, barlara gideriz. Yaşın tutuyor değil mi? Doğum günün ne zaman hiç sormadım. Bak burası benim odam" dedi ve iki kanatlı kapıyı açtı. Hızlı ve susmadan konuşmaktan zerre etkilenmemiş bir tavırla içeri girdi. Oda krem rengi ve turunculardan oluşuyordu. Tıpkı kişiliği gibi renkliydi. Bir yatak odası takımı ve onlardan ayrı olarak büyük ve geniş bir kanepe vardı. Bir balerin posterinin üzerinde "Zamanın silemeyeceği çok şey vardır" yazıyordu. Bu oda gerçekten güzeldi. Benim tarzım değildi ama sevmiştim.

Çantamı bırakacağım yeri gösterdi. Ve sorular sormaya başladı. "Dün Mustafa vardı pek rahat konuşamadık. Sevgilin var mı?" dedi. "Ah yok. senin var mı?" dedim. Gülümsemesi yüzüne yayıldı ve " evet var. İsmi de Kerem. Birkaç aydır birlikteyiz. Sevdiğin biri var mı?" dedi. Bir an düşündüm. Sonra emin olamadım ama kafamı iki yana salladım. "Bence var" dedi Almira. "Bu da nereden çıktı?" dedim. "Bakışlarından, davranışlarının değişmesinden, ne biliyim işte belli oluyor" dedi. Ondan sonra asla yapmayacağım bir şey yaptım ve içimde ne var ne yoksa dökmeye değil, adeta püskürtmeye karar verdim. Çünkü Almira bana güven vermişti.

"Aslında bilmiyorum çünkü takıntı da olabilir." dedim. "İsmi ne? anlatsana?" dedi. " İsmi Batuhan. O benim takıntım, kurtarıcım. Küçük çocukken birkaç çocuğa karşı savunmuştu beni ama hiç konuşmamıştık ve hep içimde kalmıştı. Sonra aynı binaya taşındık" dedim. "Mustafa'nın arkadaşı olan değil, değil mi?" dedi. "ah aslında o. Batuhan Çelik" dedim. "Vay canına. Peki o nasıl?" dedi. "Bana en yakın arkadaşı olduğumu söyledi ve en yakın arkadaşımla çıktı. Sonra ayrıldılar ama ayrılana kadar düşmandık işte. Hiç bilmedi bu garip takıntımı. Bilmemeli. Şimdi de aramız garip belki düzelir. " dedim. "Çok iyi aslında belki ben bir şeyler yaparım" dedi ve güldü. Ben de güldüm ama buna asla izin veremezdim.

Bir şey var. Bir söz; O, ona nasıl muhtaç olduğumu bilemeyecek. Hayatta bir tek ona tutunduğumu, ona sığındığımı, ondan güç aldığımı bilmeyecek. Bunu bilmek, ne zaman öleceğimi bilmem gibi bir şey. Ve ben sadece ölümümü bekliyorum. O bunu da bilemeyecek. İşte bunun gibi bir şey. Ve ben ne zaman Batuhan'ı düşünsem aklıma bu söz geliyor. Batuhan tüm imkansızlığıyla birlikte içime tahtını kurdu. Onu tahtından etmem gerek. Ya da onun yanına yerleşmem gerek.

"Hey Burcu! Sana diyorum. Kahvaltı için dışarıya çıkalım mı? Hem bol bol dedikodu yaparız sen de bana anlatmaya devam edersin." dedi. Kafamı salladım. Üzerime siyah bir tişört ve kot şort geçirip dışarı çıktım. Almira da mavi bir elbise giymişti.

O sırada anneme mesaj atmak yeni gelmişti aklıma. *Ben birkaç gün Almirada kalacağım. Biraz senden ve evden uzak durmam iyi gelecek. İtiraz etsen de dönmeyeceğim, aklında bulunsun.*

Anneme mesaj attıktan sonra kendimi Almira'ya bıraktım ve birkaç günümün iyi geçmesini dileyerek peşine takıldım.

Bu bölümü biraz zor yazdım ve içime sinmeyen bir bölüm oldu. Ama umarım beğenirsiniz. Vote ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen. Okuyan herkese teşekkür ederim :))



KAYBEDECEK HİÇBİR ŞEYİN YOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin